|
|
Dostum Makyavelli ile demokrasi ve
popülizm üzerine
Başka alanları bir kenara bırakalım ama; siyasette
popülizm aslında “halkın nabzına göre şerbet vermek” ya da “ucuz
halkçılık” değil midir?
-Evet, katılıyorum.
“Halk ya da “ahali” genelde neden hoşlanıyor?”
-Avantadan para dağıtılmasından.
“Başka?”
-Yüksek yüksek binaları, lüks alışveriş merkezlerini, otomobilleri
görünce kalkınıyoruz sanıyor.
“Başka?”
-Takıntılarını dile getirene, kulağına hoş gelen şeyleri söyleyip lafını
dinletene bayılıyor.
“Peki böyle bir ortamda bir siyasetçinin halktan iyi oy alabilmesinin
yolu nedir diye soracak olsak?”
-Halkın teveccühünü kazanmak, yani onun hoşlandığı bu tür şeyleri
yapmak, yapılamayacak olsa da yapılacakmış gibi anlatmak.
“İyi ama böyle bir tavır içindeki siyaset; halkın zaten seçip benimsemiş
olduğu, onu olduğu yerlerden daha ilerilere taşıma amacı gütmeyen,
statükocu; hep bu düzen içinde kalalım diyen, sadece o gitsin ben
geleyim türü bir siyaset değil midir?
O zaman yeni bir siyaset ya da siyasetçi halkın ne işine yarayacak?”
*
Siyasetin tarihteki büyük ustalarından Makyavelli(*) ile zaman zaman
aramızda böyle tartışırız. Bu sefer onu sağlam bir yerden yakaladığımı
düşünüp yeniden saldırıya geçtim…
“Peki usta, o zaman bu demos-kratos yani demokrasi denen halkın kendini
idaresi usulünde, iktidara ancak halkın oyları ile geliniyor ama halkın
da oyunu vermek için daha çok bu konuştuğumuz türden şeylere eğilimi
varsa o halk nasıl ilerleyebilir, yenilik isteyebilir? Acaba bu işte bir
çelişki yok mu?”
-Anladım, yani sen şimdi “halk zaten kendine hoş gelen nedenlerle
birilerini seçip iktidara getirmişse başka şeyleri söyleyecek olan
birini neden arasın” diyorsun ve bu iş böyle sürdüğü zaman “değişim”in
nasıl olabileceğini sorguluyorsun!
“Aynen öyle. Demokrasi halkın tercihi demekse ve insanlar daha önceden o
tercihi yapıp aklının yattığı birilerini iktidara taşımışsa, “daha çok
demokrasi” demek, halkın bu tercihlerine daha fazla kucak açmak, doğru
olmasa bile ben de zaten sizin düşündüğünüz şeyleri savunuyorum demek
yani daha çok popülizm yapmak değil midir?”
-Evet, doğru söylüyorsun. Demokrasilerde halkın dediği olacaksa, sen de
aynen halkın dediğini diyorsan o zaman ortaya bir kısır döngü çıkıyor ve
toplumda değişen bir şey olmuyor.
“Günümüzde örneğin; halk bir yanlışın peşine düşmüşse ama ondan da
hoşlanıyorsa, sen “bunlar yanlış işler” desen oy alamıyorsun, “aman ne
hoş işler, aslında ben de bundan yanayım, hatta işi daha da ileri
götürelim, daha mutlu olun” desen halkı ileriye taşıyacak bir şey
yapmadığın gibi sonuçta daha da kötüsünü yapıyorsan. Bu ne garip bir iş
değil mi?”
-Maalesef, zaten demokrasi için “kötüler arasındaki en iyi yönetim
biçimidir” lafı da buradan çıkıyor. Çünkü halkı ileriye taşıyacak olan
siyaset hem yine halka dayanmak zorunda, hem halkın tercihlerini
değiştirmek arzusunda ve ortada bir terslik olduğu görülüyor.
“Peki sonunda nereye varıyor bu?”
-Popülizm yani halkın nabzına göre şerbet verip, yanlış da olsa onun
günlük tercih ve beklentilerine göre hareket edenler iktidara
tırmanabilme anlamında kolayca yol alabiliyor tabii. Burada tek dikkat
edecekleri şey mevcut iktidardan daha başarılı bir popülizm yapabilmek.
Örneğin onlar beş veriyorsa biz onbeş vereceğiz demek falan… Tabii bir
de bu işlerde beklenti yaratabilmek yani “verimkarlıkta” inandırıcı
olmak.
Ama hem iktidar olmak hem bir değişimi gerçekleştirmek isteniyorsa -ki
değiştirebilmek için iktidar olmak gerekiyor- bu iş o kadar kolay
olmuyor tabii. Beceremediğin daha doğrusu popülizme kaydığın zaman
mevcut toplumsal ve ekonomik ilişkileri destekliyor, hatalarınla onları
haklı çıkarıyor ve işlerin böylece sürüp gitmesine yardımcı oluyorsun
demektir.
“Doğru, çünkü o durumda hem halkın beklentisinde olmayan şeyleri ileri
sürmek hem ondan oy istemek gerekiyor. Peki böyle bir durumda halkı daha
ileriye taşımak isteyen dürüst bir siyasetçi ne yapmalı?”
-İşte siyasetin ustalık isteyen yanı da burada. Lider dediğin aslında bu
işin ustası ve halkı ikna edebilen kişi olarak tanımlanır.
Ne kadar ikna edebilirse o kadar başarılı olacaktır. Ama şu da var; o
bir kere asla kolay yoldan iktidara geleceğim diye popülizm batağına
saplanmamalı, amacı halkı ileriye taşımak değil de sadece iktidara
ulaşmak isteyenlere kanmamalı, asla kolaycılığa kaçmamalı.
Çünkü bir düzende kendi düzenlerinin bozulmamasını isteyenler her zaman
iktidarı da iktidar alternatifini de hep kendi çıkarlarına ters
düşmeyecek gibi biçimlendirmek isteyeceklerdir. Onlar için iş
başındakinin kim olacağından çok işin nereye varacağı önem taşır. İşte
bunlara teslim olursan siyasetin de ancak “dön baba dönelim” siyaseti
olur.
“Peki bu yanlışa düşmemenin yolu nedir sence?”
-Muğlaklıktan kaçınmak, hedefi iyi belirlemek ve bu hedeften asla taviz
vermemektir tabii. Çünkü hem siyaset arkadaşlarınız hem hayatın içinde
karşılaşılan olaylar o kadar çok çeşitlidir ki. Hayatta siyaset çizginiz
çok farklı değilse muğlak durumlar daha da çoktur ve kolayca
yanılabilirsiniz, üstelik takımınızdaki herkesin her olay karşısında
nasıl davranacağını ne bilebilir ne denetleyebilirsiniz.
Ama ne yapacağınızı iyi programlamışsanız, hedefiniz net ise ne siz ve
ne arkadaşlarınız o hedeften kolay kolay şaşmayacaksınızdır.
Demokrasi ve halkçılık da zaten insanların tercihleri ileriye doğru
yönlendirilebildiği zaman bir anlam ifade eder. Yoksa geriye
yönlendirilmiş bir toplumda demokrasi de popülizm anlamındaki halkçılık
da geriye doğru çalışacaktır şüphesiz.
“Peki iyi hedef nedir, nasıl netleştirilir, o takımlar nasıl kurulmalı?”
-Ha bak orası ayrı bir konu, üstelik halkı ileriye taşıyacak olan
siyaseti yapacağım diyorsan bunları zaten bildiğini kabul ediyorum.
Yoksa bu konu anlatmakla bitmez.
“Peki usta, o zaman sorumu geri aldım ama ara sıra yine görüşüp bunları
konuşalım seninle.”
(*) Niccolò di Bernado dei Machiavelli (3 Mayıs 1469 – 21 Haziran 1527),
tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet
adamı, askeri stratejist, şair, oyun yazarı. İtalyan Rönesans
hareketinin en önemli figürlerindendir. En ünlü eseri Prens'te, politik
yazının tarihinde ilk kez iktidarın alınışı ve korunması gibi bir sorunu
dinsel ya da ahlaki kaygıları dikkate almaksızın kendinde bir amaç
olarak inceledi. Tüm yaşamı boyunca İtalya'nın birliği ideali için
mücadele verdi.
|
|