Üzme beni belediye



Haberi okuduğumda “hah” dedim, bu iktidar sayesinde belediyecilik de nihayet gelebileceği son noktaya yanı “sınır”ına ulaştı(!).
Neydi o ulaşılabilecek son nokta?
Bir bankanın reklamında söylendiği gibi “Hizmette sınır yok deyip” aklına esen her şeyi yapmaya başlamak…
İşte bu da “Son nokta” çünkü o noktadan ilerisi yok.
 
Ne diyor 5393 Sayılı Belediye Kanunu’muz?
a) Belediye: “Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini,
b) Belediyenin organları: Belediye meclisini, belediye encümenini ve belediye başkanını,
c) Belde: Belediyesi bulunan yerleşim yerini,
d) …
İfade eder.
Peki önümüzdeki günlerde  ne yapacakmış bizim İ BB?
“Türkiye’nin sınır boylarına polis karakolu inşaatı”
Dahası var mı?
Yok, çünkü ondan ötesi “sınır ötesi” yani başkalarının memleketine karakol marakol yapmak.

Demek ki kendi kanununa göre;
-“Belde”si içinde yani kendi şehrinin sınırları dahilinde,
-O şehrin insanlarının “mahalli” ve “müşterek” yani yerel ve ortak “ihtiyaç”larını karşılamak üzere,
-Yine o şehrin yurttaşları tarafından seçilip görevlendirilen birime belediye deniyormuş.

Şimdi dönelim ve o “belediyecilik hizmetinde son nokta” diyebileceğimiz olayın ne olduğunu özetleyelim haberden:
“Yolsuzluk operasyonunda adı sıkça geçen Etiler Polis Meslek Yüksek Okulu’nun bulunduğu arazinin Emniyet Genel Müdürlüğü’nden (EGM) İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) devri için yapılan protokoller büyükşehir belediyesini karakol yaptırma derneğine çevirdi. Ana protokole göre Etiler’deki arazinin karşılığında Çatalca’da polis okulu ve 400 konut ile İstanbul sınırları içinde ihtiyaç halinde EGM için konut yapmayı kabul eden İBB, bir yıl sonra imzaladığı ek protokolle neredeyse Türkiye’nin tamamında karakol ve lojman inşaatı yapmayı da taahhüt etti.
Ek protokole göre İBB, ihtiyaç halinde Hakkari, Mardin, Ardahan, Eskişehir, Bayburt, Tokat, Tunceli ve Erzurum’da onlarca emniyet hizmet binası ve yüzlerce lojman yapacak.”
Şimdi gelin olaya “kanun”un gözüyle bakalım:
Olay İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde geçtiğine göre:
-Türkiye’nin sınır boylarında karakol yapmak, İstanbul’da yani (bu beldede)yapılan bir hizmet midir?
-Türkiye sınır boylarında karakol yapmak İstanbul halkının müşterek ihtiyacı mıdır? Yani İstanbul halkı “yahu şu belediyemiz memleketin sınırlarını karakolla donatsa da biz de burada kendimizi daha güvende hissetsek mi diyor?
- Türkiye sınır boylarında karakol yapmak  merkezi hükümetin “Bizde bu işleri en iyi belediyeler yapar, ver her birine üçer beşer karakol işi, bak memleket ne kadar korunaklı olur mu diyor? Bunların belediyelerce yapılması Ankara’nın İstanbul’dan istediği bir hizmet midir?

Olur ya, “Canım keyfinden yapmayacak ya, başka zaman olsa ne gerek ama şimdi aldığı arsanın bedelini ödemek maksadıyla” yapıyor, tabii ki kendi görevi olduğu için değil diyebilirsiniz.
O zaman şunların yapılması da aynı mantığın gereği ve “Belediye Kanunu” açısından”  mümkün değil midir?:
Tutun ki o belediyenin devraldığı yer şimdiki gibi  Polis Meslek Yüksek Okulu’nun yeri değildi de, örneğin Balıkçılık Yüksek Okulu’nun yeriydi. Onlar da “proto-kol”a göre Hopa’dan başlayıp İskenderun körfezine kadar olan sahillerde çipura ve levrek yetiştirmek üzere havuzlar yaptırılmasını istedi; ne olacak?
Ya da orası Havacılık Yüksek Okulu’na aitti de sahipleri belediyeden karşılık olarak eğitimlerde kullanılmak üzere şöyle 10 tane kadar pırpır uçak istedi.
Peki onlar da belediyece yapılacak mıydı?
 
Diyeceksiniz ki, eğer protokola konup sınır boylarında karakol yapılabiliyorsa o belediye balık çiftliği de kurabilir, pırpır uçak da inşa edebilir.
Siz dua edin arsa sahibinin orayı mısır tarlası olarak kullanmadığına.
Ya öyle olsaydı da burayı alan belediye şimdi buna karşılık Karadeniz bölgesinde bize şu kadar tarla verip mısır ekecek denseydi, veya mandıra olup  karşılığında Afyonda keçi yetiştireceksiniz denseydi ne olacaktı bizim belediyenin işi?

Haydi bunu bir düşünün bakalım sevgili İstanbullular.
Sizin “mahalli” ve “müşterek” ihtiyaçları görsün diye oraya seçtiğiniz politikacılar bakın bu yeni belediyecilik anlayışıyla sizin için nelere katlanıyorlar.

Ne dersiniz, bu iş “Kanuni” mi?
Yani ilgili kanundan bakıp yukarıda yazdığımız kanun maddelerine uyuyor mu?
“Uymuyor” derseniz şimdilik metrobüse, tramvaya, lale bahçelerine, ya da bu ülkedeki siyasetin cilvelerine bakıp bakıp verdiğiniz o oylara yanın ve mecburen bir sonraki seçime kadar bekleyip ondan sonra bu hatanızı düzeltin.

 “Yok canım” “uydu, uydu, üstelik kanuna da bize de bire bir uydu” diyorsanız artık ne diyelim; demek ki böylece belediyeciliğin ulaşabileceği son noktaya yani “beldecilik adına” “beldemiz”den çıkıp memleketin sınır boylarına kadar ulaştığımızı kabul ederiz.

Ha son olarak şunu da söyleyelim; bu anlayıştaki belediyeciliğin böylece nerelere kadar “girdiğini” önemsemez, adamların peşin peşin günahını almamak lazım derseniz; o zaman yine de siz siz olun, şimdi girdiği bu işlerden yarın nasıl çıktığına biraz dikkat edelim.