Tamam takvimlerde bir bayram var da!


Halimiz tam da bayramlık!
Memleketin doğusu toz duman, güneydoğusu adeta “panayır yeri”.
“Sınır” denen o kırmızı çizgi şu anda sadece coğrafya dersinde anlam taşıyor.
Başkalarının haritalarında o bile eskisi gibi değil.
Aklına esen kendine göre bir hat çekip hayalini kuruyor.
“Ahali” bir birine karışmış.
Kim bizden kim Suriyeli belli değil.
Hani Azeri kardeşlerimizin bir sözü var ya; “bir millet tek devletiz” diye; durum aynen öyle bu bölgede.
Pek devlet de yok aslında ama millet iyice birbirine karışmış “tek” olmuş.
Kara sakallı eşkıya kol geziyor, kimin ne olduğu ve ne yaptığını, kime çalıştığını anlamak mümkün değil.
Fonda tank, top, silah sesleri, bağırış çağırışlar.
Hele bir de “tezkereyle milli irademizi (!) arkasına almış” malum işler de devreye girerse seyreyleyin siz gümbürtüyü.
Nasıl? Tam da bir bayram tablosu değil mi?
Ortada belki bir ufak uyumsuzluk var ama, o da olacak o kadar canım; kurban bayramında din uğruna koyun yerine birilerini kesiyor adamlar.
Kim bilir, belki de kafalarında bu işi binlerce yıl gerilere götürdüler de, gökten koç indirilene kadar adam keserek idare edelim durumu diyorlar.
Düşünüyorum da…
Bu tablo acaba dini inancımıza göre bir bayram yapmamızı mı gerektiriyor yoksa “durdurun dünyayı, bu dönüşü dönüş değil!” diye bağırmayı mı bilemiyorum.

*
Ekonominin “bayramlık” hali de güneydoğudan pek farklı değil.
“Zam bayramı”nın arefesini yaşıyoruz ciddi ciddi.
“Yakışır” deyip 500 milyon dolara uçak, bir milyara saray ve her neyimize gerekiyor ise komşu “Eset’i indirmek için 3,5 milyar dolara ulaşan zorunlu misafir ağırlaması ile taçlanan “lale devrimiz” nedeniyle artık bıçak kemiğe dayandı; parasızlık başladı.
Ürettiğimiz, satabilecek pek mal da yok aslında ya, hadi satalım diyelim; çevrede malımızı alacak kimse de kalmadı, ihracat duman.
Avrupa kemeri sıkmış almıyor.
Para piyasasında sular çekilmiş…

“İthalattan kıssak mesela” diyeceksiniz ama kısılmıyor; memleketin gazı, elektriği, petrolü, sanayiin hammaddesi, kalitesine vurgun olduğumuz ithal tüketim mallarından vaz geçelim de İsmet Paşa CHP’sinin Türkiye’sine mi döndürtelim memleketi derlermiş mesela?
Anasını satayım, “battı balık yan gider” diyoruz.
Bir nevi “Züğürt Ağa”lık:
“Züğürt” deyince aklıma bir züğürt tesellisi geliverdi; Birisi için herkes “karışmadık bir “IPhone” telefon kalmıştı demişti ya… Aslında mesele ona karışmak falan değil; “Tamamen duygusal” diyebileceğimiz şu parasızlık:
“Yahu artık böyle her yeni çıkan şeye sarılmayın, döviz yetiştiremiyoruz” denmek isteniyor üstü kapalı olarak, anlamıyorsunuz halden bir türlü.

 *
Memleket zaten bir süredir üretmiyor, kazanamıyor ama borç harç tüketiyordu malum…
Sıkıntı hissedilip bir yandan kredi kartı taksitlerinin sınırlanması, diğer yandan ithalatın “hafiften” baskı altına alınması söz konusu olunca bu israf ve hovardalıklar üzerinden toplanan tüketim vergileri de azaldı.
Özelleştirme bahanesiyle satıp savılacak mirasın dibi zaten görünmüştü…
Şu cumhuriyeti kuran kuşağa kızmamak elde değil; yahu adam şöyle birkaç yüz fabrika, beş on liman daha yapıp bırakamaz mıydı bu günlerin “kalkınmacı” iktidarına?

Peki devletin kesesindeki açığı şimdi neyle kapatacaksınız?
Tabii ki “zam”la.
Başka?
Birikmiş vergi sigorta alacaklarına bir kolaylık(!) daha yapıp üç beş de oradan gelmesini bekleyerek.
Gelir mi?
Gelmez kardeşim, gelen de bu çarkı döndürmeye yetmez.
Gelsin diye biraz daha fazla zorlarsan iş aynen o hikâyeye dönecek:
Hani padişah son vergilerden sonra milletin üzülüp ağlayacağına meydanlarda göbek attığını görünce  “Hah bak şimdi verginin de zammın da sınırına geldik, artık buradan ileri gidemeyiz” demiş ya.
Durum aynen oraya geldi.
Şimdi adı “bayram” da olsa, iyi kötü tatil yapacak ve bir ölçüde memleketi dolaşacaksınız tabii.  
Aman milletin meydanlarda zil takıp oynadığını, karşılıklı göbek attığını falan görürseniz sakın memlekette düşündüğünüz anlamda bir “bayram” yapılıyor falan sanmayın;
O gördüğünüz tablo aynen hikâyedeki olaydır:
Millet “anasını satayım, bundan daha kötüsü de olmaz ya, nihayet dibe vurduk. Artık daha da kötüsü olmayacak deyip kafa buluyor.
Ne diyelim?
Her durumda “Bayramınız kutlu”, her ne sebeple zil takıp oynuyorsanız  “neşeniz bol olsun”.