|
|
Üretip paylaşmak mı, üretirken paylaşmak mı?
CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz Kurultayda "Sosyal
demokratlar eskiden sadece paylaşmaktan söz ederdi, şimdi önce
üreteceğiz sonra paylaşacağız diyoruz” demişti.
Eski söylemlere göre bir yenilik bu.
Çünkü ortada bir şey olmayınca paylaşılacak bir şey de olamazdı.
“Sana şu kadar, sana şu kadar” desek anlamı olur mu?
Adama sorarlar “Neyin şu kadarı peki?” diye.
Olmaz tabii.
Üretim de lazım, paylaşım da.
Ama bu işlerin sadece sözünü etmek yeter mi?
Daha doğrusu önce üretelim bakalım, sonra da paylaşırız dendiğinde
piyasa sisteminin dengeleri buna izin verir mi?
*
Önce “üreteceğiz” demenin koşullarına bir bakalım hele bizim memlekette…
Küresel sermayenin eline düşmüş, tasarruf oranı yüzde 12 gibi yerlerde
sürünen şu ekonomide acaba bir devir teslimle birlikte geniş halk
kitlelerinin payını da kurtaracak biçimde üretebilir misiniz? Ya da bize
ürettirirler mi gerçekten?
Bakın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bu konularda bir yıl kadar önce
Kayseri Sanayi Odası tarafından düzenlenen "Sanayi Gecesi 2013"
etkinliğinde “erbab-ı ticarete karşı” yaptığı konuşmada Türkiye'deki
tasarruf oranlarına dikkat çekmiş ve dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin
ortalama tasarruf oranlarının bir önceki yılda yüzde 33 olduğunu, yani
milli gelirlerin yüzde 33'ü kadar tasarruf ettiklerini, bu oranın Çin’de
yüzde 50 olduğunu, Hindistan'da yüzde 38'den yüzde 33'e düştüğünü fakat
Türkiye’de sadece yüzde 12,6 olduğunu söylemişti.
Bu iktidarın ekonomi baş sorumlusunun bizzat dile getirdiği bu tabloya
göre ülkemiz “gelişmekte olan” ülkeler arasında en düşük tasarruf oranı
olan ve bu nedenle de yatırıma, üretime en az para ayırabilen ülke
konumundaydı ve bu durumda maalesef bizdeki yatırım açığı yani piyasanın
beklediği yatırımlar ancak yabancılar eliyle kapanıyor, lazım olan para
borç harç dışarıdan bulunuyordu.
Peki bu durumda üretebilir misiniz?
Üretemezsiniz tabii…
Elin oğlu pazarınızı eline geçirmiş, müşteri hazırsa kendi tasarrufunu
size tahsis edip niye "al bununla yatırım yap da sen kazan” desin ki?
Tabii ki burada bir şeylerin üretilmesi gerekiyorsa önce kendi üretecek
ve sonra da kimseye bir şey koklatmayacaktır.
Hele de siz “aman cari açık vermeyelim” deyip herkesin yoluna kırmızı
halılar döşeyip çağırmak ve ucuz işçiliği gösterip özendirmek
durumundaysanız.
Demek ki “Önce üreteceğiz”in havada kalmaması için altını da doldurmak
gerekiyor.
Nedir o?
Bir biçimde milli tasarrufları artırmak, tüketim çılgınlığını önlemek,
ithal ikameci politikalar gütmek, içerideki pazarı şimdiki gibi el aleme
ikram etmemek falan…
Peki bunları yaparken gereken bilgi ve desteği şimdi mahkumu olduğumuz,
başımız sıkıştıkça da kurtar bizi dediğimiz uluslararası para çevreleri
mi sağlar yoksa az buçuk -hadi ulusalcı demeyelim de hemen tepki
çekmesin- “memleketsever” ekonomistler mi?
Acaba bu konuda onlarla bir biçimde başlatılmış “sosyal demokrat”
çalışmalar var mı?
*
Haydi kur politikamız memleket yararına çalıştı, aklına gelenin aklına
geleni ithal edip bu piyasaya girmesini de bir biçimde önledik, bir
yerlerden parayı da bulduk diyelim; sonunda üretimi de yaptık.
Peki bu sosyal demokrasi denen ve kapitalizmden sosyalizme kadar
yelpazesi çok geniş yani içinde kapitalistinden sosyalistine kadar
herkesin bulunduğu rejimde, yatırımı kotarıp malı üreten, dolayısıyla
parayı kazanan o işadamlarımızdan parayı nasıl alacağız da devletten
medet uman bu fakir fukara halkımıza bölüştüreceğiz?
Bunun için sağlam bir “geri alma” planımız var mı? Örneğin “biz
vergicilikte yükü halkın ve ücretlilerin üzerinden alıp çok kazananların
sırtına bindireceğiz, yükü servet vergilerine kaydıracağız diye bir
alt-çalışmamız var mı acaba?
Yoksa üretim ne kadar artarsa artsın bu memleket henüz yerli sermayenin
gerekli büyüklüğe ulaşmadığını, bunun yıllar alacağını söyleyip bölüşüm
için şöyle bir nesil falan bekleyecek miyiz?
Doğrusu bunun da şimdiden kararlaştırılmış olması lazım ki, o üretilecek
olanların içinden sıradan insanlara da bir pay düşeceği belli olsun.
*
Bütün bunlar yapılmakla birlikte, bize göre “önce üreteceğiz sonra
paylaşacağız” demek yerine “üretirken paylaşmak” fikrini geliştirmek
daha anlamlı olacak galiba.
Çünkü modeli böyle kurarsak “paylaşmak” üretimden sonra gelen bir işlem
olmaktan çıkıp üretimle eş zamanlı hale geliyor.
Yani ömürler üretimle geçip paylaşım ne zaman diye beklemek zorunda
kalmadan…
Nasıl olacak o?
Tabii ki önce istihdamı teşvik edip işsizleri de aynı anda bu paylaşıma
sokarak,
Tabii ki, emeğin bedelinin üç otuz paraya gitmesini önleyerek,
Tabii ki, yatırım artsın deyip emekçinin iş güvenliğini ve dolayısıyla
hayatını riske etmeden.
Tabii ki, “sermaye biriktiriyor, adam yatırım yapıyor kazanacak tabii”
deyip halkımızı uzun zamanlar ona mecburi müşteri olarak teslim etmeden.
*
Bu saydıklarımızın hazır reçetesi var mı?
Yok tabii.
Peki paraya sıkışınca gel bizi kurtar deme alışkanlığında olduğumuz
IMF’çilerin böyle hazır formülleri var mı?
Olmaz… bir kere işleri değil.
Ekonomist Güngör Uras bir yazısında veciz biçimde“Türkiye’nin iç ve dış
borçlarının düzenli ödenmesini sağlayacak sistemin kurulması ve işlemesi
için “kahyalık” yapmaktır diyor onlar için.
O zaman üretmekten ve paylaşmaktan söz ederken, sosyal demokrasinin bu
sözün hemen ardından da; gerçekten “üretirken paylaşmak” üzerine
gerçekten inancı ve birikimi olanlardan bir çalışma ekibi kurup “işte
bunlarla yapacağız ” demesi gerekmez mi?
|
|