|
|
Güçlü parti nasıl olur, kavga ne zaman
biter?
Yabancı bir terim ama “Franchising”in ne olduğunu
artık çoğumuz biliyoruzdur değil mi?
Hani “hamburgercilik” ya da “kafe” işletmeciliği işinde olduğu gibi
belirli standartlarla çalışan markalı ve “zincir dükkânlar” modeli: Her
şeyi adamlar tarif ediyor ve yapıyor, siz “akıl parası”nı veriyor,
sermayeyi yatırıyor ve çalışmaya başlıyorsunuz.
Formülü bu.
Hatta yanında el kitabını da veriyorlar tereddüt ederseniz bakın diye.
Diyelim ki bu tür bir işe girmeye karar verdiniz.
Acaba; “malzemeyi nereden alırım, dükkânı nasıl düzenlerim, adamlarımı
kimlerden seçerim” diye derin derin düşüncelere dalıp yapacağınız işi
“istediğim gibi olsun” diye sıfırdan planlamaya mı çalışırsınız?
Yoksa bu olayı çok iyi çözmüş bir firmanın başarılı modelini alıp, bütün
bu işlerin nasıl yapılacağına değil de gücünüzü sadece daha fazla
müşteriye ulaşmak için mi harcarsınız?
Gücünüz yetiyorsa, hedefiniz büyükse ve hesabınıza geliyorsa tabii ki
deneye- yanıla ayar tutturmak iş değil, önünüzdeki gelişkin modeli
uygulamak daha garantili bir yoldur.
Böyle yaptığınızda ne aşçıbaşınız köftelik kıymanın kalitesizliği için
kasapla kavga eder, ne pazarlamacılarınız sandviç ekmeklerinin hamur
çıktığını söyleyip kabahati fırıncılara yüklemeye çalışır, ne de şu
kayınbiraderin kankalarını nereden işe aldım diye pişmanlık duyarsınız.
Neyin nasıl yapılacağı, nasıl sunulacağı ve tabii kurulacak “takım”ınız
bile baştan belli olduğu için siz sadece “daha fazla müşteriye nasıl
ulaşabilirimin” peşinde olursunuz, yani dışa dönük çalışırsınız.
Gerçi yerlerin granit mi yoksa seramik mi olacağından masaların
dizilişine hatta duvarlarınızın rengine kadar pek çok konuda “benim
zevkim farklı” demenin de ayrı bir keyfi vardır ama “standard”a
uyarsanız; emin olun, böylesi her zaman sizinkinden daha uygun
olacaktır.
Ha bir de en azından içeride “duvarlarımız ne renk olsun” türü bir sürü
tartışma da, “yap-boz”lardan kaynaklanacak israf da önlenmiş olur.
O tür işlerin esnaflığında en az maliyetle daha fazla müşteri
memnuniyeti için en uygun yol budur.
*
“Siyaset” denen hizmetin üretilip halka pazarlanmasında da böyle
düşünülebileceği aklınıza geldi mi hiç?
Örneğin “muhafazakâr” “liberal” “sosyal demokrat” ya da “sosyalist”
siyasetlerin de neredeyse yüzyıllarla ifade edilecek sürelerde uygulanıp
denenerek geliştirilmiş “franchising” benzeri “standart” modelleri
olduğu?
Diyelim ki siyaset yapılacak, bir parti kuruluyor…
Acaba “Dur bakalım, kendimize göre bütün görüşlerden bir harman yapalım
da çok kişiye hitabetsin” deyip aslında belirsiz bir profil mi
çizersiniz? Yoksa bu işin klasikleşmiş modellerinden birini; örneğin
muhafazakâr, liberal, sosyal demokrat, ya da sosyalist falan gibi
niyetinize uygun bir örnek alır ve o çerçeve içinde mi oynarsınız?
Seçeceğiniz bu yollardan birincisinde yapılması gereken –aynen bir
zincir işletmede olduğu gibi- işin standardına uymaktır.
Her şey aşağı yukarı bellidir ve bunu belirledikten sonra yapacağınız
tek şey seçtiğiniz bu yolda, -bir bakıma müşteri memnuniyeti gibi de
düşünerek- sadece daha fazla taraftar toplamaya çalışırsınız.
ikincisinde, zamanınızın çoğunu “içeride” öyle mi olsun- böyle mi olsun
tartışmalarıyla; dolayısıyla, dışarıya yansıyan memnuniyetsizlikleri
gidermeye çalışmakla zaman geçirmek zorunda kalırsınız.
Çünkü bir tartışmanın “çerçevesi” biraz esnekçe olunca insanoğlunun
egoizmi ve ufkunun genişliği dolayısıyla ileri sürülecek “görüş”lerin ne
başı olur ne de sonu. Hele bütün sermayeniz tarihin imbiğinden süzülüp
gelmiş bir modele değil de insanoğlunun o günkü tercihlerine
dayanıyorsa…
*
İlerleyen zaman ve siyasetin hedefleri sürekli değişse de, siyasi
partiler “belirli” hedeflere ulaşabilmek için bir araya gelmiş insan
topluluklarıdır.
Ama bazen de hedefler aynı olsa bile bu defa hedefe ulaşmak için
izlenecek yol-yöntemler bile çatlamalara, başka başka siyasi partilerin
oluşumuna yol açabilir.
Örneğin sosyalist partilerin hepsi de emekçi sınıfın iktidarını hedefler
ama iki sosyalist partiden biri demokratsa diğeri ihtilalci olabilir…
İşte bu nedenle hedefi ve uygulayacağı yöntemlerinin “belirginlik”
derecesi o parti içindeki tartışma ve çekişmelerin derecesini de
belirleyecektir.
Hedef ve yöntem yani program ve tüzük ne kadar netse tartışma ve çekişme
o kadar az olur; ne kadar “esnek” ise o kadar fazla.
Peki, birincisinde hiç tartışma olmaz mı diyeceksiniz değil mi?
Olur tabii. Dedik ya, malzeme insan olunca bunu önlemek zor. Ama
yol-yöntemin çok belli olduğu yerde çıkacak tartışmaların büyük
çatlaklara yol açmayacağı, tartışılanların da bazı kişisel sürtüşmeler
boyutunu aşamayacağı bellidir.
Haydi, bunu da basitçe örneklendirelim: Siz iki kere ikinin kaç ettiği,
bu sonuca da bir çarpma işlemiyle mi ulaşılabileceği konusunda bir
tartışma çıkmasını bekleyebilir misiniz?
Diyelim ki biri “bana göre beş eder” dedi. Tartışmazsınız bile bunu,
döner işinize bakarsınız…
Zaten kimse de bununla ilgilenmez.
*
Günümüz siyasetinde en büyük tartışma ve iç çekişmeler sosyal demokrat
partilerdedir. Sosyal demokrasinin, gerek “liberalizm-sosyalizm melezi”
yapısı ve gerekse dünyanın son zamanlarda büyük bir hızla kabuk
değiştirmesi; başlangıçta iyi kötü sağlam bir programı, net hedefleri
olsa bile sosyal demokrat partileri hedef ve yöntem konusunda çeşitli
tartışmaların içine itmiştir.
Bu durum, tabii ki o partilerin üye alımından kadrolarına, iç
tüzüklerinden programlarına kadar pek çok konuda belirsizlikler yaratmış
ve bu belirsizlikler içeride çeşitli görüşlerin, görüşçü gruplarının
oluşmasına, sonuç olarak da sürekli tartışmalara neden olmuştur.
*
Bu “önlenemez” ve koşullardan kaynaklanan bir gelişme ise ne yapmalı?
Siyasette yapılan tartışmaların altında çoğu zaman üstü örtülü biçimde
ekipleşme-gruplaşmalar olsa bile, bunların çoğunun görünürdeki ya da
resmi diyebileceğimiz gerekçesini partinin geniş yelpazesi içindeki
“görüş” farklılıkları oluşturur.
Bu görüşlerin haklı olup olmadığı konusunda sağlam bir referansınız,
örneğin ciddi bir ideolojik dayanağınız, gerçekçi bir programınız yoksa
yapılan tartışmaların kolay kolay sonuçlanamayacağı ve ideolojik
noksanlığından dolayı da işin kişilerarası çekişmelere dönüşeceği
açıktır.
Çünkü tartışmayı sonuca bağlayabilecek olan ölçü “çizgi”dir.
O zaman “tartışmalardan” şikâyet edilen siyasi partilerde her şeyden
önce yapılacak bir tek şey vardır: Partinin ideolojik çizgisini yeniden
ve zamanın gerçeklerine uygun bir biçimde çizmek, bu çizginin
sürdürülmesinde izlenecek yöntemleri belirlemek ve tabii sonra da
bunları uygulamak.
Böylece, eğer oluyorsa; yapılan kimi tartışmaların laftan öte gitmediği
anlaşılacak ve üyeler gereksiz çıkışlara, spekülatif çatışmalara dur
diyebilecek; eğer doğru bir şeyler tartışılacaksa bu tartışmalar hedefe
ulaşmadaki yöntem ve doğru örgütlenme üzerine yoğunlaşacaktır.
Dolayısıyla dışa yani seçmene dönük çalışmaların hızlanabilmesi ancak
içerdeki tartışma konularının azaltılması, buna imkân veren ideolojik
alanın daraltılması ile mümkündür.
İdeolojik yelpaze daraltılıp somutlaştırılmadıkça tartışma ve çekişmeler
kaçınılmazdır.
Üstelik haklı bile olsa sıradan seçmenin bu çekişmelerden bir anlam
çıkarması, içindeki doğruları fark edip desteklemesi çok zordur.
Seçmenin anlam veremediği tartışmalar onun gözünde sadece “kaos”tur.
Siyaset gelecek için umut vermekse, kaos ortamı kimsede umut bırakmaz.
Ve bu konuyu bir atasözümüzle bitirelim: “Bizde kavgalı eve kız-mız
verilmez”.
|
|