Siyaset niçin yapılır, kötü siyaset kimin kesesinden yapılır?


Siyasete meraklı mısınız?
Ne particiliğe ve ne de “dünya görüşü” anlamdaki siyasete hiç bir merakım yok da diyebilirsiniz.
İyi düşünün:
Siyaset sadece particilik demek değildir.
Örneğin birilerinin yolsuzluğu, birilerinin içinize sinmeyen iç-dış politikalarına karşı dayanamayıp “olmaz öyle şey” diyorsanız; siz fark etmeseniz de aslında siyasetin içindesiniz demektir, kendinize haksızlık etmeyin.
Buna karşılık açık açık ve adeta bir futbol takımını tutarcasına “O ne derse öyledir, ne yaparsa doğrudur” “Ben onun falan yerinin filan uzantısı olurum” diyorsanız; kusura bakmayın ama o merakınız, siz öyle sansanız bile asla siyaset falan sayılmaz.
Buna, “adı üzerinde” “bir şeylerin kıllığı” falan gibi bir şey denebilir ancak.
Kıldan tüyden siyaset olamayacağına göre de, orada artık “siyaset”in değil, bir başka şeyin merakından söz etmek daha doğru olur.
O “şey”leri yine o şeylerin meraklısına bırakalım şimdilik; merakları onları nerelere taşırsa taşısın.
*
Gelelim siyasetin neden, niçin yapıldığı meselesine.
Diyelim ki gözünüzü açtığınızda karşınızda bir haber: “ Falan bakan cukkayı kapmış”
“Allah daha fazlasını versin, yakışır da…” mı dersiniz; yoksa daha fazlası elinizden gelemediği için içinizden ya da dışınızdan bir şeyler mi “okursunuz”?
“Kıl”lar asla okumaz ama siz okursunuz kuşkusuz.
Nedenini düşündünüz mü hiç?
Acaba ilk anda sanıldığı gibi sadece siyasete merak ve ilginizden dolayı mı?
Değildir…
Kendinizi biraz yoklarsanız, dolaylı da olsa, tepkinizin nedeninin “ekonomik” olduğunu fark edeceksinizdir.
Size ekonomik olmayan tepkinizden de bir örnek vereyim ki daha iyi ayırdedilebilsin:
Örneğin şöyle bir habere rastladınız diyelim: “Falan takım dün geceki maçta filandan tam beş gol yedi ve perişan oldu!”
Nasıl karşılarsınız?
Eğer ona “sempatiniz” varsa üzülür, tepki gösterir, oyuncusundan kulüp başkanına kadar saydırırsınız belki de.
Neden?
Sevmişsinizdir o takımı bir şekilde.
Orada sizi “duygularınız” dışında etkileyen, cebinize girip çıkan bir tarafı var mıdır bu işin?
Tutun ki yenilen takımı beğenmeyip daha sonra da yenen takımı tutmaya başladınız; ne değişir hayatınızda duygularınızdan başka?
*
Hani insan için iktisatçılar “homo ekonomikus” yani ekonomiyle hareket eden insan derler ya…
İşte siyaset de aslında üstündeki duygu örtüsünün altında tastamam ekonomik tavırdır.
Çoğu zaman duygusal gibi görünse ya da gösterilmeye çalışılsa da temelinde ekonomi yatar.
Yine haberi okuyoruz:
“Amerika bizim buralardaki falan ülkeye de diğerlerine getirdiği gibi demokrasi getirmeye karar vermiş”
Yahu şu Amerikalı kovboylar da ne kadar iyiliksever ve duygusal adamlar; bak haritada bile gösteremedikleri bu yerlerin nasıl idare edildiklerini izliyor ve insanlarına demokrasinin tadını tattırmak için ceplerinden servet harcayıp buralara paralı askerler, pahalı silahlar gönderiyorlar” mı dersiniz, yoksa “Adamlar ta oralardan buradaki petrole, doğal kaynaklara, iç pazara göz dikti de her fırsatta “demokraaaaasi” numarasıyla göz boyamaya çalışıp müdahale mi ediyorlar?
*
Falan siyasetçi örneğin: Oturmuş koltuğa, senin benim adıma “çılgın projeler” peşinde sanılıyor ama aslında birileri yönünden “ekonomik sonuçları olan” işleri yapıyordur.
Örneğin herkesi bağırtma bahasına “Dünyanın en… falan”
Yani “toplumsal açıdan yaramaz siyaset” yapıyor.
Bu işten para kazanacaklar, serveti üzerine servet “koyacaklar” ellerini oğuşturuyor…
Öyle olunca hangi imar-inşaat işleri yoluna giriyor; kimin arazi kapma sezgileri(!) kime neler kazandırıyor düşündünüz mü?
Peki kimlerin cebinden çıkacak ya da aslında cebine girmesi gerekirken “bir yerlere harcanan” ve birilerine el oğuşturtan o paralar?
Oysa o paralar belki emekliye yüz lira fazladan zam olabilecekti,
Belki belediye otobüsü fiyatını yükselttirmeyecekti, SSK kesintisini düşürecek, genç öğretmenlere atanma şansı yaratacaktı, daha düşük elektirk parası, zamsız doğal gaz olacaktı…
Kızıyoruz, "Yazık milletin parasına, bak onunla halka ne hizmetler yapılırdı, o paralar bizim boğazımızdan kesiliyor, sırtımızdan çıkıyor” diyoruz ama ne gam!
Aynen devam ediyor, duygusallığa getirip “Bunlar var ya bunlar… “ deyip üste çıkıyor ve bir türlü “kamu hizmeti” görmekten de kendini alamıyor.
Neden?
Sen neden “olmaz öyle şey” diyorsan o da aynı nedenle “Bal gibi olur, durmak yok, yola devam” diyor.
Yani kendisinin ve kendisini orada tutan iç-dış desteklerin ekonomilerine yaradığı için.
*
Hepsini değil ama, siyasetin çoğu siyasetçiyi zenginleştirdiğini bilirsiniz değil mi?
Siyasete soyunanların pek çoğunun “tamamen duygusal” bir tavırla bir yerlere gelebilmek ya da birilerini getirebilmek için büyük paralar “yatırdıklarını” da…
“Bir koyalım üç alalım” hesabıyla.
Peki haydi “bir” koydun, o kendi paran da; aradaki “iki” kimin cebinden çıkacak?
İşte sırf bu “gerçek” nedeniyle de, bu kutsal uğraşta ayıp olur falan denmeden, kimsenin yeminine itibar etmeden siyasetçiden servet bildirimleri alınır: “Bakalım işe başlarken servetin ne, yarın ne olacak” “bir de hesaba vuralım” diyerekten.
Bazen gerçekten düzgün siyasetçiler de vardır.
Tepeden tırnağa sütten çıkmış ak kaşık.
Görünüş ya da “ön plan” sizi yanıltmasın…
Bir de arkasındaki destekçilere bakın bakalım. Acaba bu “ön plan”ın “arka plan”ı da aynen böyle yani bu toplumun sıradan insanlarının beklediği gibi midir, yoksa arkadakiler oldukça ciddi ekonomik yapılar mı?
Kim bilir, belki onların bir kısmını da bir kenara ayırmakta “ekonomi” yapmak açısından yarar vardır.
Hani ayakkabı alırken bile bir de arkasını çevirir bakarsınız ya yüzü güzel ama tabanı sağlam mı diye… Aynen onun gibi.
*
Ve nihayet:
Siyaset ve siyasi işler, ilk bakışta duygusal gibi görülse ya da gösterilmeye çalışılsa da, aslında ekonominin yönetime yansımasıdır.
Bu düzenin altta kalanları, emeklisi, esnafı, iş umuduyla öğrenimini sürdüreni, evdeki kadını, yoksul çiftçisi ve diğerleri; siyaset üzerinden gelen her şeyi öncelikle kendi ekonomilerinin kantarına vurmalıdırlar.
Siyasette o ya da bu “düzen”e oy vermek; aslında “ekonomik düzen”in kazananları ile kaybedenlerini belirleme olayıdır. Bu tercih kullanılırken gösterilecek duygusallık, insanı kendisi istemeden hiç beklemediği ekonomik sıkıntılara sokabilir.
Bunun genel ve açık belirtileri olan dış borçların yükselişini, iç pazara yabancı malların doluşunu, dış ticaret ve cari açığın giderek yükselişini, üretimsizliği ve işsizliği iyi okumaya çalışalım.
Bu milletin cebinden çıkan her kuruşun, her yurttaşın nüfustaki payı oranında kendi cebinden çıktığını bilmesi ve “aman aman” diyelim; siyasetin ekonomisine dikkat etmesi gerekir.
İyi siyaset halkın ekonomisine, kötü siyaset, hiç de hak etmedikleri halde birilerinin ekonomisine yaramakta olan siyasettir.
Siyaseti iyi tanıyalım, siyasetçinin sadece yüzüne değil, arkasındakilere de bakalım.