|
|
Bakanlar ve “peki o zaman kim
yapıyor bu yenilikleri?”
“Politikacı” çıkmış konuşuyor:
-Var mıydı bunlar bunların devrinde?
-Yoooooooook!
-Şunu, şunu, şunu kim yaptı?
-Seeeeeeeeeeeeeen!
Alkış, kıyamet…
-Peki ya glşa eksıhfn pyehf dwhgıuh guggu?
-Hüloooooooooooğğğğğğ!
-Ne dedi, ne dedi tam anlayamadım?
-Boş ver sen alkışla, bizi kıskanıyorlar falan gibi bir şeyler dedi
galiba!
Meydana“yığılmış” kalabalıklar alkıştan yıkıyor ortalığı; adamın ne
söylediği de önemli değil.
Yeter ki lafının sonuna noktayı koyar gibi hafiften bir duraksasın;
hatta arada açmaza düşünce, susamış da su içer gibi yapıp durumu
kurtarmaya kalktığında bile alkışlar dolduruveriyor o “inkıtaları” yani
nutkundaki kesintileri.
*
Günahı sevabı kendisine ait; bir eski bakanın ağzından duymuştum:
“Siz bu işleri bakanın yaptığını mı sanırsınız, bakan sadece bakar…”
diyordu.
Kime mi?
Pek ileriye baktığını sanmam; herhalde yukarıya baktığında kendini bakan
yapan başbakana; aşağıya baktığındaysa kendi seçim şansını
etkileyebilecek –halkın demeyeyim- çevrelerin ne diyeceğine…
*
O zaman diyeceksiniz ki; peki bakan sadece bakarsa kim yapıyor bu
işleri? Örneğin metroları, Üçüncü boğaz köprülerini, hava alanlarını?
Kim getirdi cep telefonunu? Kimin zamanında yaygınlaştı internet? Lüks
alış veriş mağazalarını, AVM’leri… ne ararsan bulabildiğin her şeyi?
*
Biraz eskilerden başlayacağız ama anlatalım o zaman…
-Mağara devrinde yaşayan insan ağır yükleri ite kaka götürürken bir an
gelmiş tekerleği bulmuş.
-İnsanlar kitapları el yazması çoğaltmak için göz nuru dökerken matbaa
icad edilmiş.
-Madam Curie radyoyu, Graham Bell telefonu, Edison ampulü, Montgolfier
Kardeşler balonu, Macar Lazlo Biro da tükenmez kalemi bulmuştur.
Var mıydı bunlar memleketlerinde bu insanların buluşları olmadan önce?
-Yoktu!
-Peki bunlar yapılırken o zamanların kralları, imparatorları, hükümet
başkanları ya da bakanları ne yaptı bu konuda?
Siz falan kral halkına telefonu getirdi, filan imparator ampulü
getirerek milletin gecelerini aydınlattı, şu bakan da renkli televizyonu
bulmasaydı biz dünyayı siyah beyaz izliyor olacaktık diyebilir misiniz?
-……?
Demek ki bu gün hoşumuza giden, ihtiyacımızı gideren hemen her şeyin
“yapıcısı” hükümetler ya da hükümdarlar değil, o birileridir. O birileri
bulmuş, piyasa düzeni talep yaratmış; bu işte para var diyen
yatırımcılar da ürünü geliştirilip halka ulaştırmışlardır.
-İyi ama ya getirenler?
-Hah, şimdi de onu anlatalım. Bu işler gelişirken piyasanın
yatırımcıları da bu işten para kazanmak için onu önce kendi iç
piyasalarına, o yetmeyince ya da daha da fazla kazanabilmek için dış
piyasalara “götürmüşlerdir”. Hatta istemeyen kimi ülkelerin piyasalarına
zorlamalar yaparak girmişlerdir.
Örneğin renkli televizyonun Çin’e girişi böyledir.
-İcatlar böyle, ya yatırımlar?
-Onları da anlatalım:
-Örneğin; Türkiye’nin ilk, dünyanın en eski tünellerinden
“Karaköy-Beyoğlu” tüneli, insanların Beyoğlu’na at eşek sırtında çıktığı
zamanları düşünürsek bu gün için yaygınlaşan hava ulaşımı kadar önemli
bir icraattır değil mi?
-Evet.
-Peki bunu zamanın sultanı Abdülaziz mi yapmıştır yoksa ona bu teklifi
götürüp “bunu bana 100 yıl kullandırırsanız yapayım diyen Fransız
mühendis Eugene Henri Gavand ve arkasındaki bankerler mi?
Bir başkasını söyleyelim:
Hani şimdi 150 yıllık hasret bitti, hükümetimiz boğazın altından tünel
yaptırdı deniyor ya…
Biliyor musunuz ki; Tünel projesinde işin tadını alan o yine aynı
mühendis Osmanlı Padişahına bu sefer de “gelin size bir de Tünel-i bahri
yapayım” diye şimdiki boğaz tünelini önermiş ama araya giren harpler,
karmaşa buna imkân vermemişti.
Ve o tarihlerde Osmanlı’nın memurlarına maaşlarını ödeyecek parası
yoktu.
Boğaz tüneli daha sonra yine “biz yapalım, biz işletelim” formülüyle
“birileri” tarafından yapıldı; Havai fişekler ve nutuklar arasında
açıldı.
O yatırımın “patronları” şimdi geçiş ücreti için şu kadar yıl, şu kadar
dolar karşılığı TL alacak.
Peki bu işe bakanlar?
Ha onlar mı? Onlar da, birilerinin bunları hangi şartlarda, kaç para
kazanacak biçimde yapacağını, bu milletin oralardan kaç paraya geçeceği
konularını “bizim adımıza” düzenlediler”.
“iyi o zaman, yap” dediler.
Bir de boy boy poz verip alkışlar arasında kurdelesini kestiler.
*
Şimdi hükümet diyor ki “Var mıydı eskiden bunlar, mesela İsmet paşa
zamanında?”
Hani şu ana muhalefet partisi maazallah taa taş devrinde falan kurulmuş
olsaydı “sizin zamanınızda tekerlek bile yoktu” diyecek neredeyse.
Ne cevap verirsiniz?
-Yoktu tabii; ama unutmayalım; telefonun icad edildiği güne kadar
telefon, ampulün icad edildiği güne kadar da ampulü yapan yoktu. Hangi
yenilik ne zaman kapıya dayandıysa, iktidarlar da ancak o zaman böyle
bir olayı sahiplenebildiler.
-Ama parayı da hükümet bulup bize yeniliği getirmediler mi?
-O da olmadı; siz hiç bütçesi her yıl açıkla bağlanan bir hükümetin,
kendi bütçelediği; maaştı, faizdi gibi giderlerini karşılayamazken bu
işlere para ayırabileceğini düşünebiliyor musunuz? Ya da parası olan bir
hükümetin birilerine 49 yıllık imtiyazlar devrederek “Gel bunu yap,
parayı sen yatır, hasılatı sen topla, ben işletmene hiç karışmayacağım”
diyebileceğini?
*
Bu gün ülkede sıradan insanların gözünü boyayan tüm mal ve hizmet;
telekomünikasyondan ulaştırmaya, köprülerden havaalanlarına kadar hemen
hepsi de, sadece birilerinin “ben yapayım, ben işleteyim” teklifiyle
yani “Yap-işlet” modeliyle olmuştur. O yatırımların bedeli bizim ve
çocuklarımızın ilerideki yıllarda metazori ödeyeceği ücretler, bilet
paralarıdır.
Yani birilerinin ticaretine bağlanan istikbalimizdir.
Üstelik cumhuriyetin 90 yıllık birikimi “baba”lar gibi satılıp parası
yenerek, üzerine de hem devlet, hem yerli şirketler hem halk borca
batırıldıktan sonra.
Dış politikadaki kayıp ve tavizleri ise parayla ölçmek mümkün değil.
Ama şimdi bu her şeyi satıp savan, piyasayı yabancılara teslim eden,
bizleri onlara toplu ve “mecburcu müşteriler” olarak sunan ekonomik ve
siyasi icraat yolun sonuna gelmiştir.
Çünkü üretmeyen bir ekonomi ile ne hükümetler ne onun bakanları gerçek
anlamda bir şey yapamazlar. “Biz yaptık” dediklerine bakmayın; birileri
yapmıştır ve çatır çatır işletmektedir… İktidar laf canbazlığıyla
“eskiden var mıydı bunlar” demekte, göz boyamaya çalışmaktadır.
Aslında getirilenlerin çoğu o “küresel yatırımcıların” bu piyasadan para
kazanabilmek için bize getirdikleridir.
“Götürülenleri” ise şu anda içinde bulunduğumuz tablo çok iyi
gösteriyor.
|
|