|
|
Asgari ücretin
vergi yükü haksızdır ve bu ekonominin yüküdür
Hükümet şimdi üç
çocuklu asgari ücretliden vergi almayacağım diye beyanda bulunup seçim
üzeri caka satıyor. Kuşkusuz yarın emekçi ağırlıklı salon-meydan
toplantılarında da avaz avaz bu konular dile getirilecek, medyası işi
ballandırıp süsleyecek ve “tam da bu noktadan” muhalefet partilerine gol
atılmaya çalışılacak.
Tutun ki siz de oradasınız ve muhalifsiniz, bunun özellikle seçim zamanı
kullanılmak istenen bir araç olduğunu biliyorsunuz.
Ne diyeceksiniz buna karşılık?
Gelin en iyisi bu konuda söylenebilecek bir şeyler üretelim.
*
Şu vergicilik ve ekonomi konuları hep anlaşılması zor şeylerdir diye
bilinip “ben o işten anlamıyorum” denir ya.
Aslında hiç de öyle değil. Yasa yapmadaki beceriksizlik, işi
karmaşıklaştırarak suyunu çıkartma gibi olgulardan dolayı ne yazık ki
her insanın doğrudan cebi ile ilgili olup herkesin kolayca ve doğru bir
şeyler tartışabileceği bu yaşamsal konu neredeyse bir uzmanlık işi gibi
algılanmakta ya da algılatılmakta dolayısıyla gündeme sokulmamaktadır.
Çok basit bir gerçek:
Anayasamızda da yazdığı gibi yurttaşlar devletin harcamalarına “güçleri
oranında” katılmak zorundadırlar. Çünkü devlet yurttaşa hizmet ederken
kendisine gerekli mali gücü yine yurttaşlardan sağlar, bu nedenle vergi
ödenecektir.
Ödeme bir güç meselesi olduğu için kimin ne ödeyeceği konusundaki
ölçümüz de “güç” olacaktır.
Peki bu güç yurttaştan sağlanıp yine yurttaşa harcanıyorsa biz ne
anladık bu işten denebilir ya; işte vergi politikalarındaki bütün
incelik de burada.
Vergi veren de
alan da yurttaş ama, o iki yurttaş arasında “güç” farkı var. Veren ya da
vergi alınması gerekenler mali gücü olan yurttaşlar, buna karşılık
hizmetten yararlanacak olanlar daha çok ekonomik gücü olmayan
yurttaşlar.
Dolayısıyla vergiciliğin inceliğinde; kazancı, ekonomik gücü, serveti
çok olanı daha çok vergilendirmek; hele hele karnını doyuramayacak kadar
güçsüz olanın üzerine asla gitmemek vardır.
Durum öyle mi?
Kitaplara ya da mevzuata bakarsanız öyle yazıyor.
Ama uygulamada hayır.
İşi paradan para kazanmak olan finans sektörü, faiz gelirleri, şehir
rantları neredeyse hiç vergilendirilmiyor. Ülkede toplanan verginin
iyimser ama bize göre noksan bir yaklaşımla yüzde sekseni “zengin-fakir
ayırd etmeden” ve “dolaylı” olarak toplanıyorsa yani sigaradan,
harçlardan, akaryakıttan, yiyecekten-giyecekten toplanıyorsa, belli ki
zengin fakir, işli işsiz ayırt edilmeden devletin yükü bunları
ödeyenlerin üzerine biniyor, o yükün ancak geriye kalan yüzde yirmisi
kazananlardan ve servet sahiplerinden toplanıyor demektir.
Neden böyle?
Efendim kanunda böyle yazıyor.
Peki o “ucube” kanunları kim yazıyor ya da yenisini yazdırmıyor?
Hükümet tabii.
Parlametoda çoğunluk onda ise, başbakanı ne derse o oluyorsa, bu durumda
ortada olanlar da tabii ki hükümetin takdiri ve “icraat”ıdır.
Neden böyle
yapıyor?
Efendim bu konu Anayasa konusuymuş, zaten partiler arası komisyonda da
mutabakata varılmış, halka “bu anayasayı kabul ederseniz bakın asgari
ücretten vergi de alınmayacak” denecekmiş.
Bu iş, iktidarın
kendi yazdığı anayasayı kabul ettirmek için yaptığı “siyasi
yemleme”sidir.
Muhalefetin de gereken cevabı verememesi olayı…
Bir kere asgari ücretten değil, üç asgari ücretten bile vergi alınıp
alınmayacağı tamamen hükümetin elindedir. Yaptığınızda bunun Anayasa
Mahkemesine takılma olasılığı yoktur. Ülkenizde eğer yoksulluk sınırı üç
asgari ücreti aşmışsa ( yaklaşık 3.500 liradır), siz çıkıp ben
yoksuldan vergi almıyorum dediğinizde kimsenin buna itirazı olmaz.
İktidarın bu tavrına maalesef muhalefetten ve özellikle emekçi kesimden
gelen ya da ondan yanalığıyla tanınmak istenen milletvekillerinden de
ses çıkmamıştır.
Biz daha önce de bu sayfalarda yazdık; verin kanun teklifini, anayasa
değişikliğine gerek yok deyin, çıkarmazlarsa siz çıkın meydanlarda
yüzlerine vurun bu aldatmacayı.
Ama ne yazık ki tıss çıkmadı.
Yazdıklarımız arşivlerdedir. (Bakınız:
http://arsiv.gercekgundem.com/?c=70121)
*
Asgari ücretin kaç para olacağını hükümet belirler.
Gerçi bir komisyon vardır ve kuru fasulyenin kalorisinden elektrik
parasına kadar her şeyi “hassasiyetle (!) ölçer tartar ve tartışır ama
sonucu Hükümet belirler.
Asgari ücret, çalışana bu piyasada en az kaç para verileceğini belirler
ama, bu ölçüye bakarak başka bir konuda; insanların vergilendirilebilir
olup olmadıklarına karar verilemez.
Çünkü şimdiki asgari ücretlerin tamamı yoksulluk sınırını aşmamıştır.
Devlet yükünün altına sokulacak yurttaşının aylık gelirinin en az bu
“yoksulluk” sınırı olması gerekir. Aksi takdirde bırakın asgari ücret
üzerindeki vergi aldık almadık biçimindeki siyaset malzemesi olacak
tartışmalarını, ortada alenen ve resmen “yoksul” u vergilendiren bir
tavrınız, devlet anlayışınız vardır.
*
Asgari
ücretin vergilendirilmesi, yoksul yurttaşın sırtına devletin yükünü
yüklemek dışında ayrıca -burada kısaca özünü vermeye çalışacağımız- bir
ekonomik felakettir.
Nedir o?
Asgari ücret üzerinden bile alınan vergiler, diğer taraftan bütün ücret
ödeyenlerin de maliyeti değil midir?
Yani sanayicisinin, hizmet üreticisisiniz, adam çalıştıracaksınız;
kasanızdan çıkacak para “net ücret+vergiler”dir değil mi?
Evet.
İşte hizmet erbabının yani emeğin üzerindeki bu yük olmasaydı işverenin
bürüt işçilik maliyeti de bu kadar olmayacaktı.
Daha başka?
Dahası şu: İşçilik maliyeti bu kadar olmayınca, mal ya da hizmetin
maliyeti de bu kadar olmayacak; mal ve hizmet daha ucuza mal edilecekti.
O zaman da ülkedeki üretim ucuzlayıp artacak, istihdam daha çok artacak,
ucuza üreten ekonomimiz daha az ithalata başvurup daha çok ihracat
yapabilecekti.
Bu kadar basit bir şeyi niye yapmazlar?
1.O zaman devletin vergi yükü çalışanların sırtından kalkar ve o yüzde
yirmilik doğrudan vergileri ödeyenlere yani kazananların sırtına biner.
2.O zaman küresel sermaye Türkiye’nin bu potansiyelinden haz etmez, bunu
yapan hükümetleri desteklemez, ekonomisini çaresiz bırakıp yönetemez, bu
ülkeye para ve mal satamaz.
3.Hükümetler yapamazlar; çünkü yukarıdaki nedenler dışında bir de
“vergiciliği” bir ekonomik karar değil, yurttaştan vergi toplama işi
olarak görür ve siyasetini de; işi ekonomiyi düzenlemek değil, sadece
vergi toplamak olan Maliye Bakanlığı’na bırakırlar.
4.Yerli sermaye buna bir şey diyemez, çünkü sermaye zaafı dolayısıyla
uzun vadeli ve gerçekçi politikalar yerine kısa vadede ne yapabileceğini
düşünmek zorundadır.
Ekonominin genişlemesinden çok ayakta kalabilme derdindedir.
|
|