Siyasetçi sözü mü mazot fiyatı mı işi belirler desem?


Siyasette ortalık toz duman ya, konuşuluyor:
-İşi bu adam götürür…
-Biz de öyle dedik zaten, götürür abi götürmez mi?
-O zaman çağıralım gelsin
-Çağırmaya ne gerek, zaten alayımla geleyim diyor!
-Gelsin o zaman,
-Yok yok öyle gelmek istemiyor!
-Nasıl yani
-Ne bileyim, siyaset bu yahu öyle bizim anladığımız bir şey değil.
…..
Biliyor musunuz bu memlekette –ne yazık ki- ülkeyi idare edenlerle “hayır öyle idare edilmez böyle idare edilir” demek durumunda olanların konuştuklarının neredeyse tamamına yakını bu ülkenin nereye doğru gitmekte olduğundan ziyade adeta kayıkçı kavgası havasında.
Bakın bütün demeçlere… On tanesinden dokuzu her gün söylenenin tekrarı değilse de hemen hemen aynı konunun üzerindeki çeşitlemelerden ibaret.

Bakın dünyadaki siyasetin nelerle uğraştığına, ya da sorun yurt dışında yaşayan yurttaşlarımıza “sizin oralardan bakınca bizim siyaset tartışmalarını nasıl buluyorsun” diye…
Tablo vahim.

*
Durum bu:
Şimdi acaba geleceğimiz konusunda memlekette siyasetçilerin şimdiki sözleri mi yoksa örneğin mazot fiyatları mı etkili? Peki, bu ülkenin geleceğini belirleyen hangisi desek ne dersiniz?

Bir düşünelim bakalım:
Acaba bu ülkede siyasete yön verenler ya da “hayır yanlış yoldayız, derhal tornistan!” demek durumunda olanlar ülkenin ekonomik/siyasal gidişine yani yarınlarımızın ne olacağına ne kadar ilgi gösteriyorlar, halka bu konularda “Bırakın kardeşim boş lafları, bakın durumumuz aynen bu” diyorlar mı?
Yok
Diyecek adamlarla beraberler mi?
O da yok…
*
Biliyor musunuz, Türkiye’de 2002’deki iktidar değişikliğiyle birlikte, çok sıradan gibi görülen, hatta şimdi bile çoğu kimsenin “hadi canım sende” diyebileceği bir “reel politika” uygulanıyor.
O günlerden bu güne, mazot (dizel) fiyatları benzin fiyatından daha fazla artırılmaya başlandı.
Daha açık söyleyeyim:
Genellikle binek otolarının yakıtı olan benzin fiyatları 2002-2013 arasında 2,74 kat artırılırken, tarım ve sanayiin yani üretimin kullandığı mazot fiyatları yüzde 4,36 kat artırıldı.
-Eeee?

-Eeee’si şu: Petrol fiyatlarındaki yükselme, döviz fiyatlarındaki artış tamam. Bu açıdan belirli bir  fiyat artışı olacak ama bu fiyat artışlarında bir değil, on değil fakat on yıldan uzunca bir süredir en az yüz kere yapılan zamlarda israrla  tarım ve sanayiin yani “üretim”in üzerine tüketimdeki benzinden daha fazla yük bindiriliyorsa, bunun tartışmasız sonucu, bu politikayla Türkiye’deki üretim maliyetlerinin devlet eliyle pahalılaştırılmasıdır.
-Sonra?
-Sonrası şu: Bizim ülkemizdeki tarımın gerilemesi, hayvancılığın bitmesi, sanayiin gerilemesi, pazarımızın ithal mallarıyla dolması, üretmeyen ekonomimizde işsizliğin coşması yani Türkiye’nin geleceğinin bu politika dolayısıyla sıkıntılı olmasıdır.
-Abarttın!
-Abartmadım. Eğer mazot fiyatları Dünya’da en çok artan ülke bizsek; acaba bizim çiftçi mi ekip biçmekten vaz geçer, diğer ülkelerinki mi?
Bizdeki sanayicinin üretim maliyetleri mi artar bizim piyasayı dolduran ithal mallarını üreten ülkelerinki mi?
*
Politikacı konuşuyor:
-İşsizlik bayağı azaldı, şu kadar daha adama iş bulduk. Yapın en az üçer tane, daha da güçlenelim. Büyük nüfus, güçlü ekonomi!
Öbür politikacı cevap veriyor:
-Seninki palavra, bak bir de biz iktidara gelelim taşeron bile kalmayacak! Önce kadınları kollayacağız! Kimse yatağa aç girmeyecek!
İyi güzel de, bu ülkede tarımın ve sanayiin, küçük esnafın, nakliyenin başlıca üretim girdisinin özellikle ve ısrarla benzinden bile daha pahalılaştırıldığını görmez ve dile getirmezsen bu ülkenin kaderinde ne değişir?
Maliyetini düşüremezsen iş, iş olmazsa kimseye istihdam olmaz.
Üretimin yoksa paran olmaz.  
Paran olmazsa kimden borç bulacağını, neyi kime satacağını düşünürsün.
Kazancı şehri betonlaştırmakta görürsün.
İnsanının karnı açsa siyaset “geleceği tasarlamak” değil “günü kurtarma” meselesi olur.
Sonra da sen ne söylersen söyle, sonucu belirleyen “mazot” olur.