|
|
Kiminle birlikte olduğunu söyle, kim olduğunu söyleyeyim
Mazisi ve dolayısıyla deneyimleri kim bilir kaç bin yıllara dayanan şu
insanlığın içinden süzülerek gelmiş bazı çok isabetli sözler vardır.
Herhalde bunlardan biri de “Sen kiminle birlikte olduğunu söyle, ben
sana kim olduğunu söyleyeyim.” klişesi olmalı.
Bir insanı tanımanın ya da tanıtmanın en kestirme yolu.
Belki de bir insanın “kendini tanımasında bile” kullanılması gereken
ölçü.
Başka sözler de var bu konuda söylenmiş:
-Hoca hocayı tekkede, deli deliyi dakikada bulurmuş,
-Kömürcü ile dolaşanın eline kara bulaşır
-Kör ile yatan şaşı kalkar
Falan gibi.
Anlaşılıyor ki, toplum birinin kimliğini algılarken onun ne yaptığının,
ne söylediğinin yanında; kimlerle gezip dolaştığına, kimlerle işbirliği
içinde olduğuna, eşini-dostuna bakarak da değerlendiriyor ya da
zihinlerde öyle bir algı dolaşıyor.
Hele siyasette…
Bu insan insana ilişkinin en yoğun olduğu meslekte; kişileri birbirine
kimliklerin, söz ile eylem birliğinin, fikir ile zikirdeki
tutarlılığının bağladığı bu alanda…
Bazen tersi de olabilir mi?
Olur tabii.
Ama eğer asıl belirleyici olan kişinin öz değeri değil de toplumun onu
nasıl algıladığı ise, birisi için “Nasıl bilirsiniz” dendiğinde “yaygın
kanı”ları öğrenebilmek için yine o toplumun ürettiği, benimsediği
sözlere bakmak gerekiyor.
*
Diyelim, adam dürüst tüccarmış.
İş ortağı sahtekar mı sahtekar.
Dostça yaklaşıp “Yahu ben kendimi ondan kollarım ama bu adam seni
kazıklar” diyorsunuz, “Yok canım” diyor. “Biz birbirimize güveniyoruz,
bak kaç zamandır bir zararını görmedim.”.
Diyelim, sanırsın ki adam derviş. Dünya malında gözü yokmuş; üstelik
vur ensesine, al ekmeğini.
Ama yanındaki paragöz mü paragöz.
“Yapma yahu” diyorsun, satar seni punduna getirirse; “Yok yok” diyor
“ben ona güveniyorum”
Adam dürüstmüş.
Burnunun doğrultusunda gidermiş.
“Hayatı filim o adamın” diyorlar, yanına alma.
“Ama bana bir şey yapana kadar masum sayılır, üstelik daha bir şey
yapmadı ki” diyor.
Ne düşünürsünüz?
Vardır elbet bu tavırların da bir hikmeti mi?
Siz eğer “Bana ne bütün bunlardan” diye düşünüyorsanız “Kendi, düşen
ağlamaz der çıkarsınız işin içinden. Ucu size dokunmadıkça da
ilgilenmenize gerek kalmaz.
*
Siyasetle ilgiliyseniz durum çok farklı.
Malum, siyasetçilik hem “bana ne”yi kaldırmaz, hem “algı yönetme
sanatı”dır derler.
Siyaset argosunda “pazarlama” “adam parlatma” diye de geçer ya…
Siyasette herkes birbiriyle ilgilenir, sürekli birbirini algılamaya
çalışır.
Siz siyaset için ne olursanız olun, sonucu belirleyen toplumun sizi
nasıl algıladığıdır.
Bu algıyı iyi yönetirseniz iyi, kötü yönetirseniz kötüsünüz demektir
siyasette.
Adam “yaramaz”dır ama şöyle ya da böyle bu işi iyi yönetip toplum
gözündeki ayarını yükseltmiştir, bakarsınız ondan iyisi yok derler. İşin
iç yüzünü kim bilebilir ki “Ah şu adam bir gelse başımıza!” düşüncesine
kapılmıştır herkes.
Adam çok “değerli”dir, ama algıyı yanlış yönetiyorsa kaderini de öyle
yönetmektedir. Sonu bir gün o değerleriyle başbaşa kalmak olabilir.
*
Şimdi siz de siyasettesiniz ve etraftan nasıl algılandığınızı merak mı
ediyorsunuz?
Bırakın aynaya bakmayı, size nezaketen gösterilen kabulleri, iltifatları
bir kenara… Etrafınızdakilere, evet o kendi etrafınızdakilere bakın
sadece.
Hemen yanı başınızdaki yol arkadaşlarınız, siyaset ortaklarınız, seçip
görevlendirdikleriniz, yardımcılarınız, danışmanlarınız kim?
Kiminle oturup konuşuyor, kiminle kafa kafaya veriyorsunuz?
Hayalinizde diziverin hepsini yan yana, sonra ortalarına geçip bir “aile
fotoğrafı” çektirin.
İşte o fotoğraf sizin için belki sadece bir hayalden ibaret olacaktır
ama, bilin ki bu toplumun kafasındaki gerçek fotoğrafınız aynen odur.
Toplum sizi bu fotoğrafla, beğeniyorsa şanslısınız.
Beğenmiyorsa ne diyelim?
Belki kendinize göre “Haklısınız”dır ama maalesef bu algıyı
yönetemiyorsunuz demektir.
|
|