|
Kadın başına üç çocuk projesi kime yarar kime zarar?
Piyasa ekonomisi ya da liberal
düzende siyaset her zaman ekonominin gölgesinde kalmıştır.
O kadar da isteyerek değil tabii.
Durum, “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” olunca, kendini bu gücün rüzgarına kaptıranlarla bu gücü özellikle arkasına almak isteyen hükümetler, sermayenin kolayca karşı çıkamadıkları isteklerini halka değişik biçimlerde sunmaya, bunlara kulağa hoş gelen gerekçeler bulmaya çalışmışlardır..
Önce büyük güçlerin isteklerinden
başlayalım. Sözde, bunlar verimsizdir, suistimale açıktır, devlet sanayicilik yapmaz, hazineye gelir getirir, bu parayla daha yararlı yatırımlar yapılır falan… İşte bu nedenlerle satılmalıdır derlerdi bize değil mi? Hayır, küresel sermaye daha baştan bu işlere ve memleketteki pazar payına “göz koymuştur”, “bunu biz yapalım” demiştir de ondan satılmalıdır. Türkiye bu güne kadar sattıklarıyla bundan sonra satacaklarının, dağıtılan imtiyazların hepsinin “sözünü” taa Dünya Ticaret Örgütü (GATT)a, İMF’e, OECD’ye girerken, daha 67 yıl öncesinden vermiştir.
Gidin bakın o belgelere;
-iletişim İşte biz bunun altını imzaladık ve bizzat bizim Hazine’mizin ifadesiyle bu listeyi diğer imzacı ülkelerden daha da ileri ölçülerde uyguladık mı, uyguladık. * Gelelim IMF’ye. Taa 1944 yılında ABD'nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods'da kurulan ve 1947'de fiilen çalışmaya başlayan; milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşan, küresel finansal düzeni takip etmek, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak gibi görevleri bulunan bu uluslararası organizasyona 1947 Martında girip şartlarını kabul ettik mi, ettik! Ne diyordu IMF bu şartlarda? Benden borç para alsan da almasan da ben gelip senin ekonomini denetleyeceğim ve sana tavsiyelerde bulunacağım. Küresel sermayeye ekonomi karneni vereceğim. Sen de bu karnendeki hal ve gidiş notuna göre borç paraları ucuza ya da pahalıya alacak, bazı imkanlardan ona göre yararlanacaksın.
Ne oluyor bu gün? Adamlar 2013 Eylülünde de geliyor Türkiye’ye ve “doğrudan yabancı yatırımları artırın” “para politikasında ilave sıkılaştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır” “faiz oranlarını yükseltin…” diyor. Madem bir alışverişimiz kalmadı, bize karışamaz da, peki aramızdaki o anlaşmanın dördüncü maddesi niye “Sen bana karışma kardeşim” demeye izin vermiyor? Niye kendisine kuruş borcun olmasa bile Türkiye’den “salma” olarak 5 milyar dolar istiyor?
İstersen verme… İşte küresel sermaye, bu kurumlarıyla taa o zamanlardan beri Türkiye’de pazarın kendisine açılmasını, açılan pazardaki iş gücünün kendisine ucuza gelmesini, her dediğinin hükümetlerce yapılmasını ister. “Nasıl istiyorsanız öyle yapalım” diyen hükümetleri destekler, “Niye yapalım ki” diye itiraz edeni köstekler. Siyaset denk geldikçe de bunları yaptırarak içeriye doğru birkaç adım daha girer. *
Bu çerçeveyi çizdikten sonra, artık
gelelim gündemdeki meseleye.
Yapmasan olmaz, ipin ucunu
vermişsin bir kere. Çözüm: Dönüyor sempatik bir havada ve diyorsunuz ki “En az üç çocuk yapın, nüfusumuz artsın, namımız yürüsün!”
Kimse “doğru söylüyor” diye gaza
gelmesin, oturun hesabını yapın: Ekonominin mevcut yapısı, şimdi bile o insanlara iş veremez, iştekileri de yoksulluk sınırı altında inletirken, gaza gelip nüfusu arttırdığınızda daha da çok işsizlik olup insanlar o mevcut işlerde bile daha düşük paralara, daha az sosyal güvencelere razı olmak durumunda kalmazlar mı? Kalırlar tabii. Yaşamak için eEmeğini satmak zorunda olanın pazarlık etme şansı var mı ki? Neticede, bu üçer çocukla nüfus artırma işi, hem de uzun vadeli olarak “Ey IMF al sana istediğin“rekabet gücü”nü arttırıyorum, al sana “iş gücü piyasasında esneklik” sağlıyorum, seç beğen bizimkilerin hepsi sana kavun karpuz fiyatına” demenin üstü kapalı biçimi değil midir? İşte şimdi Meclise getirilecek olan “Üç çocuğu teşvik” kanunu, -açık seçik- nüfusu yani “emek arzını” artırarak işçilik fiyatını düşürme işinin ta kendisidir. Yanında da, bu teşvikle(!) hamilelik sayısı artacak kadının kısa süreli ve sıradan işlerde çalışmaya mahkum edilerek ücretini düşürmek vardır Peki şimdi ne yapmalı?
Buna başta çalışan kadınlarımızın
hayır demeleri gerekir.
Bu ülkede nüfusun yarısı kadınsa,
“milli irade”nin de yarı yarıya kadın eliyle oluştuğu ortadadır. Özelleştirme, güzelleştirme konularında yapılacaklar yapılmış, ekonomi kendilerine teslim edilmiş, şimdi sıra o ekonomi içindeki sizin emeğinizin esnetilmesine yani fiyatınızın düşürülmesine gelmiştir. Esnemeyin, dik durun.
|