|
|
Belediye seçiminin adayları ve siyasette takım kurarken
Bizde demokrasinin ne kadar iyi işlediği elbette alabildiğine
tartışılabilir.
Ama “parasını verip” önünüzdeki
seçimlerde aday olup olamayacağınızı öğrenebiliyorsanız; bu ölçüleriyle
de olsa, iyi bir şeyler de olabiliyordur.
Bir sonuç alırsınız ya da alamazsınız ama başvurursunuz ve bunun
fiyakasını yapabilirsiniz...
Sonunda siyasi partiler de elbette ki bu aday adayları arasından “en
uygun” olanları seçiyor ve onları halkın önüne çıkararak; haydi bakalım
siz de “bizim seçtiklerimizi” seçin diyor.
O “En uygun” gerçekten en uygun mu değil midir konusu tartışma kaldırır
tabii… ve tabii ki bu “karar”a aday gösterilmeyenlerden her zaman büyük
itirazlar gelir.
Ne diyeceksiniz?
Bu konular kantara vurulamıyor ki “falan aday adayının diğerlerinden
daha ağır çektiğini” söyleyebilesiniz.
Herkesin “en uygun aday” değerlendirmesi tabii ki kendisine göre.
Sonunda “bağlayıcı” değerlendirmeyi parti üst yönetimine bırakmak, onun
seçimini kabul edip “en doğrusu budur” demek zorunda kalıyorsunuz.
İnat edip “Hayır, yine de bana göre bu işte yanlış var” derseniz, bu
koşullarda sizden öne çıkan rakibi değil, en fazla “sistemin
işleyişini” tartışmaya açmanız daha doğru olmalı.
*
İnsanoğlu, hangi siyasi konumda olursa olsun yine de kendi “ego”sundan
kolay kolay sıyrılamayan bir varlık. Hele hele, istisnasız herkesin
“birbiriyle” bir yarış içinde olduğu ve “başarının” “sonuç almak”la
ölçüldüğü bu sistemde.
“Yapay zeka”nın kurucularından Herbert Simon da “değer yargısı”nı,
doğruluğu ya da yanlışlığı matematik ve mantıksal yöntemlerle
kanıtlanamayan hüküm olarak tanımlamışmış. İnsan beyni “ön değer
yargılı” muhakeme yöntemiyle çalışır ve salt gerçeklere dayalı yüzde yüz
objektif karar veremezmiş (Ege Cansen, 10.8.2013 Hürriyet)
Buradan yola çıktığımızda şu bir gerçek ki; partilerin “seçici”leri de
bu değerlendirmeleri yaparken elbette her türlü ön değer yargılarıyla ve
kendilerini işin merkezine koyarak hareket ediyorlar.
Peki, onların bu değerlendirmelerinde yani “Şunu seçmekle iyi ettik”
diyebilecekleri kendi başarıları nerededir acaba diye düşündüğümüzde iki
başlık çıkıyor ortaya;
1.Parti açısından yararlı olabilecek olanı seçmek.
2.Kendisi açısından yararlı olabilecek olanı seçmek.
Bu iki başlıktan hangisinin diğeriyle ne kadar iç içe ya da birinin
diğerine göre ne kadar öncelikli olacağı doğrudan o partinin
kurumlaşması ile ilgili.
Ciddi, kendi
programını disiplinle uygulayan ve ideolojisini ön plana çıkaran
yapılarda birinci; siyaset esnaflığının geçerli olduğu yapılarda ise
ikinci başlık öne çıkıyor.
Aslında doğru bir yapılanmada birinci başlığın seçilmesi durumu, dolaylı
olarak ikincisine de yarıyor ama “Kuralların sağlıklı işlemediği
endişesi taşınan yapılarda” hizmete talip olanları belirleme yetkisi
olanlar yine de –neme lazım deyip- öncelikle kendilerine yakın ve
yararlı olanları seçmekten yana ağırlık koyuyorlar.
Bu durum, siyasi hayatın ve siyasetçinin gerçeğidir.
“Layık olanlar seçiliyor” inancındaysanız ve bu düşüncenizde samimi
iseniz mevcut kurumlaşmayı sağlıklı kabul ediyorsunuz, ortada da bir
mesele yok demektir.
Yok, bu seçilenler birilerine yakın olduğu için seçiliyor diyorsanız, o
zaman da kabahati seçen ya da a seçilenlerde değil, doğrudan “sistem”de
arayacaksınız.
Çünkü bu sistem bu koşullarda ancak böyle bir sonuç verebiliyor.
*
Gelelim konunun bir başka tarafına.
“Seçiciler” hizmete talip olanları seçerken bu iki başlıktan yola
çıkacak ve birine ağırlık verecekler tamam da, onların ileride ne kadar
başarılı olabileceklerini nasıl ölçecekler?
Yine iki başlıkta incelenebilir bu durum.
1.”Seçiciye yararlı” olacağı düşüncesi ile seçilenlerden “beklenen
yararlar” sonuçta bireyseldir ve karşılıklı beklentiler daha işin
başında belirlenmişse fazlaca sorun yok. Beklenti nettir. “aday adayı”
edimini yerine getirir, söz verir, iktidara gelip de seçene karşı sözünü
tutarsa ya da tutabilirse tutar, tutamazsa “yanılmışız” denip
hayıflanılır. Başka yapacak bir şey yoktur.
2.Partiye yararlı
olsun düşüncesi ile seçileceklerde ise sonuç artık kişiselliği aşar ve
“toplumsal” bir nitelik taşır.
Sonuçta başarı, kurumsal başarıya ve toplumdaki algıya göre
belirlenecektir. Bu açıdan, adayın kişisel nitelikleri mutlaka
değerlendirilecektir ama şu bir iki noktaya değinmekte de yarar vardır:
-Aday; örneğin
belediye başkan adayı, her işi bilen biri olmak zorunda değildir.
Ama o her şeyi ciddiye almak ve beldesinde yaşanacak her şeyle
ilgilenmek, onun en azından siyasi sorumluluğunu taşımak zorunda olan
biridir.
Profesyonellikte bu ağır yük ancak “ekip çalışması” ile kaldırılabilir.
Seçilecek “aday”ın bu ekip çalışmasını yönetebilecek, gereken ekibi
kurabilecek yapıda olması aranmalı, hatta imkân varsa muhtemel ekibi
bile sorgulanmalıdır. Çünkü yarın sizin formanızı giyip sahaya çıkacak
olan kadro belli ki aynen o kadrodur.
“Siz bana yetki verin, ben ekibimi kurarım” sözü bu açıdan altı boş
bırakılmış yada arkası aranmamış bir sözdür.
Siyasette bu
yetkiyi verdiğiniz zaman, o kişiye de yukarıda belirttiğimiz iki
tercihten birini kullanma hakkını veriyorsunuz demektir. Yani;
1.Partiye (Burada göreve) yararlı olabilecek olanları" seçebilir.
2.Öncelikle kendisine “yararlı” olabilecek olanı seçebilir.
*
Adayların sayısı kabarınca bütün bunları dikkatle gözetmek mümkün değil
tabii.
Ama belediyeciliğin sadece “belde siyasetçiliği” değil; yatırımcılık,
işletmecilik ve şehircilik de gerektirdiği yerlerde; yapılan işin,
dolayısıyla partinin başarılı olabilmesi için daha dikkatli olunması
gerekiyor.
Ufak bir örnek verelim:
Üye sayısının azlığı dolayısıyla İlçe ve büyükşehre bağlı olmayan il
belediyelerinde daha fazla önem taşıyan bir konudur:
Meclis üyeliklerine aday kabul edilirken o beldenin gerektirdiği ölçüde
ama mutlaka ihtisas komisyonlarında parti görüşünü dile getirebilecek
nitelikte üyeler olmalıdır.
Kimler mi?
Mesela Plan Bütçe ve İmar komisyonlarına girebilecek üyelerin
nitelikleri neredeyse kanun kuyucunun doğrudan isteğidir:
Düşünün; Belediye Kanunu’nun 24. Maddesi, belediye meclislerinde ihtisas
komisyonlarının kurumasını “genelde” meclisin tercihine bırakırken şu
iki tanesini “Plan Bütçe” ve “imar” komisyonlarının kurulmasını zorunlu
kılıyor.
Bu “ihtisas” komisyonlarının kurulması zorunlu iken; gayet açıktır ki
buralarda çalışacak üyelerin de, bu işin gerektirdiği meslek mensupları
yerine sırf siyasi ağırlığı var diye herhangi birileri olabilecekleri
düşünülemez. Aksi halde bu komisyonların “ihtisas komisyonu”
niteliğinden söz edilemez.
“İhtisas”ı aranmayınca da geriye sadece “komisyon”u kalır.
Acaba kanun koyucunun gerekli gördüğü bu durum siyasi partilerin “aday
belirleyicilerine” bir şeyler anlatmakta değil midir?
Diyelim ki başkan adayınız siyaseten iddialı ama belediye meclisi
listesine aldığı üyeler arasında bir plan-bütçeci yok, imar komisyonuna
vereceği mimar- mühendis yok.
Peki, o partinin
plan-bütçeci olmadan bütçeyi, mimar mühendis olmadan imar dosyalarını
incelemesi ve sağlıklı kararlara imza koyabilmesi mümkün mü?
Buna, yasal zorunluluk olmadığı halde hukuk komisyonlarını da
katabilirsiniz.
Düşünün ki 300 milyon lira bütçeli bir ilçe, milyarlarca lira bütçeli il
belediyeniz var;
Yüz milyonlarca liralık yatırım kararı veriliyor, kentsel dönüşümler
imar değişiklikleriyle milyarlarca liralık rantlar yaratılıyor, bu
rakamlarla ölçülen davaların açılması ya da belirli gerekçelerle
savunulması söz konusu ve size oy veren belde halkı sizden sağlıklı bir
tavır göstermenizi bekliyor ama bu işler “ihtisas komisyonlarında”
görüşülürken sizin bundan anlayan bir üyeniz bile yok…
Bırakalım memlekete, millete hizmeti bir yana; siyasette başarılı
olabilir misiniz?
Dolayısıyla, alınan siyasi kararlardan ve icraatınızdan genel siyasette
umutlu olabilir misiniz?
Bizce, seçimlerde bu konular herhangi bir adayın “en az şu kadar adaylık
başvuru ödentisi” yatırmasından da “siyasette yıllardır pişmiş”liğinden
de daha önemlidir ve bir prensibe bağlanmalıdır.
Haberleşmenin kolaylaştığı, insanların daha çok sorgulamaya başladığı,
pek bir şeylerin gizli kalmadığı bu günlerde; seçimi almak kadar
“kiminle” alacağınız ve o aldıklarınız ve onun yakın kadroları ile daha
sonra ne yapacağınız, nasıl bir tablo oluşturacağınız da iyi
düşünülmelidir.
|
|