|
|
Elektronik
siyaset,
görünmez örgüt,
sanal miting
Bilmem farkında mısınız?
Bu günlerde kısaca “internet” diye tanımlanan teknoloji, her türlü mal
ve hizmet çeşidiyle birlikte klasik siyaseti önüne kattı bir yerlere
doğru sürüklüyor.
Belki baştan yadırgayacak, o kadar da değil diyeceksiniz ama dikkat
edin; o alışılagelmiş mitingler, örgütler, delegelikler, üyelikler,
propaganda gibi pek çok kavram ve yöntem inanılmaz bir süratle süratle
demode oluyor.
Bu durum aynen, daktilo ile bilgisayar;
şehirlerarası otobüs ile uçak, tüplü televizyonla cep telefonunun ekranı
kadar belki aynı işlevi gören ama teknolojileri birbirinden farklı ve
eskisiyle arasında uçurumlar yaratan bir gelişme.
Eskisinin hiç kıymeti kalmadı mı?
Kaldı tabii; siz hala mektubunuzu
daktiloyla da yazabilir, yurdun öbür ucuna otobüsle de gidebilir,
haberleri tüplü televizyonunuzdan da izleyebilirsiniz.
“Nostalji” keyfinize kim ne diyebilir ki?
Ama siz siyaset gibi yaşamsal bir yarışın
içindeyseniz ve bunu dostlar alışverişte görsün kabilinden
yapmıyorsanız, mutlaka; nasıl olup da rakibinizden burun farkıyla da
olsa önde olacağınızı bilmek ve ona göre hazırlanmak durumundasınızdır.
*
“Demokrasi” halkın egemenlik hakkını
kullandığı, yani “ben ne dersem o olsun” dediği rejim değil midir?
Kağıt üzerinde öyledir ama görülmüştür ki
birileri çıkmış “millet bu işi dört seneliğine bize bıraktı” deyip,
akşam aklına geleni sabah uygulamaya koyabilmiş, sözde millete vekaleten
siyaset yapanlar da kullanılan modelin aksak yürümesi dolayısıyla
“patron”larının vekilleri haline dönüşmüş; aşağıdan yukarıya doğru
olması gereken örgütlenmeler -tam tersine- yukarıdan aşağıya düzülmüş,
tabandan gelen düşünceler yukarıya doğru ulaştırılacağı halde,
yukarıdaki fikirler aşağıya kabul ettirilmeye dönüşmüştür.
Yani, toplumu yine o toplumun tercih ve
kararlarına göre yönetme görev ve sorumluluğu, sistemin çarpık işleyişi
dolayısıyla adeta bir “siyaset esnaflığı” yaratmış, halk, içinde olması
gereken siyasetten uzaklaşmıştır.
*
Demokrasinin bu yörede de yaşanmış ilk
şekillerinde, şehir devletlerinde “doğrudan demokrasi” vardır.
Bu demokraside, o günlerde pek de
kalabalık olmayan şehirli halkı bir meydanda toplanır, siyasetçilerin de
katılımıyla gündemi konuşur ve hemen orada yaptığı oylamayla ne
yapılacağına kararını verirdi.
Nüfus artıp doğrudan demokrasi işleyemez
hale gelince “demokrasi” adına araya konan mekanizmalar maalesef halkın
yönetimdeki ağırlığını yok etmiş, gücü en tepedeki yöneticilere
maletmiştir.
Ne enteresandır ki, şimdi teknoloji bu
binlerce yılda adeta kemikleşmiş yapıyı en temelinden sarsmakta, adım
adım yeni bir “Doğrudan demokrasi” çağı yaratmaktadır.
Hatırlayın: neydi doğrudan demokrasinin
özelliği?
-Halkın bir alanda toplanması,
-Bilgilenmesi, ortaya çıkıp görüş
bildirmesi, tartışması ve karara katılması değil mi?
Gelin şimdi o binlerce yıllık “ara
dönemde” nelerin aksadığını, şimdi nelerin tekrar düzelme yoluna
girdiğini örneklendirelim:
-Klasik siyasette halk gerçekleri
öğrenemiyor, bilgilenemiyordu.
Çünkü medyacılık bir ticarete konu olunca,
iktidar gölgesindeki ticaretin cazibesi onlara tarafsız kalma imkanı
vermiyor; piyasacılığın doğasındaki dengeler “yandaş medya” yaratıyordu.
Teknoloji, siyasetin kendisinden
beklemediği, belki de pek işine gelmeyen bir atakla; bilgi alma-bilgi
verme, öğrenme-öğretme konusunu," internet" denen icatla bu memleketteki
20 milyon insanın cebinde taşıdığı telefonlarına devretmiştir.
Bu gün Hakkâri’nin dağlarında bir kurşun
atıldığında; oradaki haber, o olayın fotoğrafı, atılan kurşundan daha da
hızlı biçimde Edirne’deki yurttaşın önüne gelebiliyorsa; Gezi parkında
sıkılan gazın haberi, gösteride atılan sloganla birlikte birkaç saniyede
Brezilya’nın Sao Paulo’sundaki protestocunun telefonuna ulaşabiliyorsa
bunu hangi siyaset, hangi siyasetin koltuğu altında dolaşan medya
saklayabilir, hangi siyasetçi o işi ben herkesten fazla biliyorum
diyebilir?
-Klasik siyasette insanları etkilemek için
şehrin genişçe bir alanını bayraklarla donatır, günlerce çığırtkanlık
yaptıktan sonra onları otobüslerle “naklederdiniz”. Şimdi artık o otobüs
konvoylarına gerek kalmıyor, o alanların yerini “Sanal” alanlar alıyor
farkında mısınız?
İnsanları nakletmeye de, kürsüler kurmaya
da gerek kalmadı. Yapan ancak kendi nostaljisini tatmin eder.
Kuracağınız elektronik düzenek artık sadece bir tık ile yüz binlerce
yurttaşı, üstelik onların günlük yaşam akışını bozmadan anında bir
“sanal alanda” bir araya getirebiliyor.
Gözlerinizin önüne şöyle her siyasetçinin
mest olacağı 300 binlik bir mitingin organizasyonunu getirin…
Hangi taviz ya da fedakarlıklarla, kaç
parayla, kaç kişiyle, kaç otobüsle ve en fazla kaç kere yapabilirsiniz
bunu?
Ama şimdi bu teknik, çok parası olmasa,
arkasında iktidar ve paralı yandaş desteği bulunmasa da halktan yüz
binleri hatta milyonları sadece bir tıkla ve hemen her gün o sanal
miting alanlarına toplayabilmiyor mu?
Teknoloji, işte doğrudan demokrasinin
şehir meydanında toplantı yapabilme sorununu da böyle çözmüştür.
-Doğrudan demokraside amaç halkı dinlemek,
onunla fikir alışverişi yapmak, gerektiğinde onu bir şeylere ikna
etmekti değil mi? Ama yakın dönemdeki komikliklerden görüyoruz ki; bir
partinin mitingi için “Toplanıp nakledilen insanlar” kendisine uzatılan
mikrofona bütün saflıklarıyla diğer partinin lideri için geldiğini
söyleyebiliyor.
Güçlü ses düzenleri liderin sesini
oradakilere bangır bangır duyursa da bundan kimse bir şey anlayamadığı
için halkın çoğu buna “hülooooooğğğğ” diye tepki vererek aradaki
iletişim kalitesinin (!) ne düzeyde olduğunu açıkça gözler önüne
seriyor. Oysa ülkedeki teknoloji düzeyine göre, şu anda bizde twitterin
10 milyon kayıtlı, 7 milyon aktif kullanıcısı; 67,7 milyon cep telefonu
üzerinden haberleşen 20 milyon kullanıcısı ile siyasetçiye öyle bir
olanak yaratıyor ki, mesajınız doğru, niyetiniz gerçekten içtenlik
taşıyor ise; siz neredeyse ülkenin tüm seçmenine ulaşabiliyor,
dediğinizi duyurabiliyor, onların tepkilerini ölçebiliyorsunuz.
Acaba buna eşdeğer bir imkan, klasik
siyasi propagandada kaç seçim bürosu, kaç seçim otobüsü, kaç yüz milyon
basılı broşürle, ne kadar zamanda ve kaça yaratılabilir?
Demek ki teknolojik gelişme, klasik
siyasetin halk ile siyasetçi arasına koyduğu hantal ve maliyetli yapıyı
kaldırıp atmış, kullanabilene; aynen o eski doğrudan demokrasinin
iletişim imkanını getirmiştir. Bu yeni teknoloji, onu kullanabilenlere
milyonlara kolayca ulaşım imkanını verirken aynı zamanda onların da neye
evet ya da hayır dediğini anında ve çok detaylı biçimde öğrenme imkanını
sağlamıştır.
-Denebilir ki bizde hala haberi gazeteden
okuma, broşürü elinde görme alışkanlığı vardır; insanımız teknoloji
özürlüdür… falan.
Güzel, peki siz hiç düşündünüz mü; acaba
teknoloji firmaları neden en fazla Türkiye piyasasından memnundur? Neden
Türkiye’de 67,7 milyon cep telefonu aboneliği, 20 milyon kullanıcı, 10
milyon twitter hesabı vardır? Haydi batılı gibi metroda gazete
okuyanımız azdır derdik ama siz oralarda, vapurda, belediye otobüsünde
insanların yol boyunca cep telefonundan nasıl haber ve mesaj okuyup
yazdığını hiç gözlemlemediniz mi?
Türkiye, batılılar gibi metroda gazete
kitap okuma alışkanlığını bir dönem için ıskalamıştır ama haberi cep
telefonundan okumada şu anda o batıyı da dünyayı da açık ara sollamıştır.
-Klasik siyasette yıkılan bir tabu da,
artık siyasette ben de varım diyebilmek için partilerin ilçe, il gibi
“siyasetin dar geçitlerinden” geçmek zorunda kalınmamasıdır.
Klasik siyaset maalesef “halk”ın bu
kapılardan geçmesini çoğu zaman yönetime yakınlık, parasal destek, biat
gibi ölçülere bağlamış ve adeta sırat köprüsüne dönüştürmüşken şimdi
olay tersine dönmekte, o siyasiler önceki günlerin aksine kendi dar
kapılarından alanlara, kitlelere ulaşmaya çalışmaktadır. “Her yer
taksim” sözünde olduğu gibi artık “Her yer parti, her yer siyaset alanı,
her katılımcı partili” olmaya başlamıştır. Düşünce kabul gördüğünde
artık ne üyelik kabulüne, ne “Dur bakalım sen biraz yenisin, burada biz
varken…”e, ne “Hesaplar benden”e takılmadan da siyaset yapma imkânları
gelişmektedir.
Yeni teknoloji, siyasette
“paralı-parasız”; “ekiptendir-değildir” konularını çözmüştür.
Gezi parkında tek yürek olanların çoğu
birbirlerini ilk defa orada görmüş, aslında siyaseten aynı safta
olduklarını partileri ya da derneklerinden değil, oradaki
birliktelikleriyle görmüş ve göstermişlerdir.
*
-Teknolojinin siyasete getirdiği bir başka
yenilik, insanımızın siyasetin uzun ve yuvarlak laflarından,
nutuklarından sıkıldığı; bunun yerine kısa, öz ve vurucu ifadelere
yöneldiğidir.
Dikkat edilirse, teknoloji kullanıcıları
hiç kimsenin uzun nutuklarını dinlememektedir.
Aldıkları ve verdikleri mesajlar neredeyse
itinayla seçilmiş tek cümleden ibarettir ve ironiktir. Üstelik hata
affetmez, yalanı, sahtekârlığı, saçmalığı, çağdışılığı en iyi biçimde
adamın suratına çarpar. Bu özellik de aslında ne demek istediği, kime
hizmet etmek istediği anlaşılamayan kimi siyasetçilerin artık kabul
göremeyeceğini gösteren işaretlerdendir. Bu durumdur ki, Gezi
protestolarındaki mizah, klasik mizahçıları, onların dergilerini çoook
gerilerde bırakmış; hatta oralarda ayaküstü üretilenlerler bile klasik
mizah dergilerine ciddi malzeme takviyesi olmuştur.
-Demokrasinin aracısızlığı, doğrudanlığı
ve yalınlığı, siyaseti para işi olmak ve hep birilerinin parasına mahkum
olmaktan çıkarmış, ortalama insanın da yapabileceği iş haline
getirmiştir. Siyasetin ortalama insanımız tarafından yapılması ise
elbetteki “halkın gerçek iradesi”nin parayı bastıranlar eliyle değil
doğrudan halkın kendisinden ve en saf biçimiyle ifadesine imkan
sağlamıştır.
-Klasik yapılar, muhtemelen bu yenilikleri
görmezden gelecek, elindeki imkanlarla engellemeye çalışacaktır. Ancak,
bu kişiler ve onların kurumsal yapıları neyi tercih ederse etsin; en
azından o kurumlar içerisindeki kişisel yarışmalarda bile sadece bu
teknolojiyi anlayan ve yanına alan, tarihi gelişime ayak uyduranların
kazançlı çıkacağı unutulmamalıdır.
Bu öyle bir şeydir ki; ne üzerine gaz
sıkılmakla, ne yollar kesilmekle engellenemez. Kapıdan kovamaz, görmedim
diyemezsiniz; nereden nereden sızar, amacına ulaşır.
Bir şey değil; binler, milyonlarla
ölçülebilecek gönüllü muhabiri, kameramanı, fotoğrafçısı ile “bu topluma
ve siyasete karşı hangi yanlışı yapmışsanız” onu anında bulur ve dosta
düşmana afişe eder. Sansür, saptırma gibi şeyler, klasik siyaset ve
medyacılıkta kalmıştır, burada sökmez.
Sansürün hiçbir zaman teknolojiye yetişme
şansı yoktur.
Bunları bilmez, eskiye takılıp kalırsanız;
“Zello” diye bir örgüt var sanırsınız, sansürlemeye, engellemeye
kalkarsınız; o meğerse tanımadığınız teknolojinin adıdır.
*
Bu konuda söylenecek söz de yapılacak iş
de çoktur.
Bunun önemini kavradığımız, esen rüzgarını
iliklerimizde hissettiğimiz için biz demokrasi ye hasret bırakılmış
insanlarımız adına çok keyiflendik.
Bu keyfi yüreği gerçekten toplum için
atan, emeğini bu toplumun geleceği için kullanmak isteyenlerle de
paylaşmayı istediğimiz için belki biraz da uzunca anlattık. Aslında
dinlemek isteyenlere daha anlatacak ve yapılması önerilecek çok şey var.
Hem izleyecek, hem her fırsatta ve her
yolla duyurmaya devam edeceğiz.
|
|