Peki ne olacak şimdi?
Ya da hangi sath-ı maildeyiz?
İnsanlar bu karışık durumlarda birbirlerine soruyorlar?
Ne olacak şimdi?
Biz ne yapalım?
Siz eğer bir işin ne durumda olduğunu, yani “vaziyeti” iyi anlayıp olayı
doğru tanımlamışsanız gerisinin nasıl geleceğini zaten onun kendi
“mantığı” içinde görebilirsiniz.
Bu mantık, “sath-ı mail” mantığıdır.
Bu günün Türkçesi ile “eğimli yüzey” ya da dilimize yerleşmiş biçimiyle
“eğik düzlem” .
Örneklendirelim:
-Diyelim ki bir yokuşun başındasınız, elinizde de koca bir karpuz.
Karpuzu yokuşun başından bıraktınız… ne olur?
Kendiliğinden yuvarlanmaya başlar ve aşağıya inene kadar da bir taşa
çarparak parçalanır değil mi?
Karpuzun kırılgan yapısı ile tabiatın kanunu böyle der.
-Diyelim ki bir kış günü denize düştünüz.
Islanırsınız, üşürsünüz ve hastalanırsınız.
Sonrasında hastalanacağınız daha denize düştüğünüz anda bellidir.
-Diyelim ki deli dolu araba kullanıyorsunuz.
Bir gün bir başka araca, bir duvara toslayacağınız, birkaç kişiyi ezip
“içeri” gireceğiniz de.
-Su testisiyseniz su yolunda kırılacağınız da...
Sosyal olayların ya da siyasetin tabiatında da aynen bu türde kanunlar
vardır.
Belirli siyasetler, belirli koşullarda, belirli sonuçlara varır; sonuç
hiç şaşmaz.
Hele bu sath-ı mailler birden çok ve hepsi de mevcut “durumu” belli
sonlara vardıracak türdense…
*
Peki, dönelim şimdi insanlarımızın sürekli bir birlerine ve hatta kendi
kendilerine bile sorduğu soruya:
Ne olacak şimdi?
Önce bir tesbit yapalım: 2013 Türkiye’si hangi sath-ı maillerde?
Yani hangi eğik düzlemler üzerinde ve oradan aşağıya doğru kaymadan
durmaya çalışıyor?
-Ortadaki birinci gerçek, bu gün Türkiye’de iktidarın “iktidarı”na olan
güvenin sarsıldığıdır.
-Yandaşlar da muhalifleri de şimdiki hükümetin “kalıcılığı” konusunda
endişelidir.
-“Dış mihrak”lardan Amerika ve AB her vesile ile bu iktidardan hoşnut
olmadığını sezdirmektedir.
-Çevre ülkeler ve Ortadoğu Türkiye’nin komşuluk ilişkilerini
beğenmemektedir.
-Sıcak ve küresel sermaye, o eski günlerin geride kaldığını, Türkiye’ye
verdiği ya da
vereceği paranın geri dönme riskinin arttığını düşünmektedir.
-İçerideki işadamları bu hükümetin ve yarattığı ortamın bir garantisi
olmadığı endişesindedir.
-Büyümenin dinamosu olan “inşaat” sektörü durma noktasına gelmiş, eldeki
stokun eritilebilmesi için yeni konut yapımına ek KDV yükü getirilerek
bizzat hükümet tarafından müdahale edilmiştir. Sektör kamu eliyle “dev”
projeler yaratılarak kurtarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum dalga dalga
diğer sektörleri de sıkıntıya sokacaktır.
-İthalat ihracatı aşmaya devam etmekte, dış ticaret açığı bir türlü
kapatılamamaktadır.
-Dünya’daki kredi daralması Türkiye’yi de etkilemektedir. Bu yıl kamunun
ve özel sektörün “çevireceği” yani faizini ödeyip yenilemek isteyeceği
kredi tutarı 200 milyar dolar dolayındadır ve bu koşullarda iş çok
sıkıntılıdır.
-Özelleştirme adı altında satıp savılıp hazineye “gelir” getirdik denen
cumhuriyet mirasımızın dibi görünmüştür. Zaten iyi para verecek
müşterisi de kalmamıştır.
-Güney doğu, çözüm sürecinde ne yapacağını neredeyse İmralı’dan dinler
hale gelmiş, “çözüm” giderek “çözülme”ye dönme istidadı göstermeye
başlamıştır.
-Güney sınırımızda devletin denetim imkanı giderek azalmakta, sınır
ötesindeki iki karşıt gurup kapıştığında olaylar bizim için neredeyse
“iç işlerimiz” haline gelmektedir.
-Halk, tüketici kredisi ve kredi kartı ile kullandığı “kredi”sinin artık
sınırına geldiğini, bu ekonomik koşullarda da işin sonunun bir gün
karakolda biteceğini görmektedir.
-Hükümet, gerek iş dünyasının gerekse halkın para sıkıntısının farkına
varmış, şimdiden kabahati bankalara yükleyerek kendine kötü günlerde çok
gerekecek mazereti üretmeye çalışmaktadır.
-Rant paylaşımı ve yolsuzluk söylentileri son dönemde daha da artmıştır.
Bu konuda halkı tatmin edecek açıklamalar yapılamamakta, hükümet suskun
kalmaktadır.
-Bütün bunlardan bunalan kitleler her fırsatta protestoya, sokaklara
dökülmeye, meydanlarda toplanmaya başlamışlardır.
-İktidarın siyaset tarzı, bu gelişmeler karşısında alttan almaya,
kitlelerle uzlaşmaya, ekonomik gidişi tersine çevirmeye, tahrik edici
söylem ve eylemlerden kaçınmaya uygun olmadığı için durum her geçen gün
biraz daha gerilmeye devam etmektedir.
Bu konuda daha pek çok başlık açılabilse de, ana hatlarıyla “vaziyet”
aşağı yukarı budur.
*
Peki, “Ne olur?“ sorusuna tekrar dönersek; tabii ki bu işler kendi
tabiatına uygun olarak kendi sath-ı mailinde yuvarlanacak ve üst üste
yaşandıkları için de belki kartopu etkisi ile birbirlerini büyüterek
gelişecektir.
Bu gelişmelerin varacağı son nokta merak edilirken; kastedilen durum
eğer ekonominin sakinleşip üretir hale gelmesi, insanların huzura
kavuşması gibi bir şey ise; şimdiden söyleyelim ki, bize göre bu iş
ancak alternatif siyaset ve alternatif kadroların buna hazır olup
olmadığı ölçüsüne göre belirlenecek ve sanırım oldukça uzun sürecektir.
-Çünkü “lobi”sine yani bu işin esnafına çakmakla faizler inmez,
-Dünyada para daralırken kimse bize bol para vermez.
-Üretim olmadan hiç kimse sırf istihdam olsun diye yanına iki adam daha
almaz.
-İstihdam olmayınca kimsenin cebi para görmez,
-Cepler para görmeyince insanlar girdikleri borç batağından kurtulamaz.
-Halk bu kadar sıkıntıya düşünce ortada düzen de, huzur da kalmaz;
herkes “Sen bırak 2023’ü kardeşim, ben bu akşam ne yapacağım” arayışına
girer.
Mesela kendi inisiyatifleriyle ne yaparlar dersiniz?
Yine “mesela” diyelim; Başbakanımızın tavsiyesi ve can sıkıntısıyla bir
de üç çocuk yaparlarsa, bütün bunların üzerine, “haydi buyur buradan
yak” demek lazım.
Bu koşullarda işler “eskisi gibi” gitmeyeceğine, üzerinde
yuvarlandığınız sath-ı mailin boyu hayli uzunca olduğuna göre, bu arada;
ülkenin, iktidar partisinin, iktidar partisi içindeki kadroların,
muhalefet partilerinin, parti içlerindeki iktidarların, güney doğu
halkının, güneydeki insanlarımızın, sanayicimizin, esnafımızın, “boşta
gezer”lerimizin, hatta dış güçlerin dahi “kendi içlerindeki sath-ı
mailleri” de bu “gidişat”ı ayrıca hem hızlandıracak hem
renklendirecektir.
Öyle ya da böyle, Dünya ve 2013 Türkiye’si; nisbeten sakin günlerini
geride bırakmış, içeriden ya da dışarıdan kendini etkileyen dinamiklerin
bu kadar çeşitliliği dolayısıyla nerede ve hangi koşullarda duracağı
belli olmayan bir biçimde, ama şimdi bir sath-ı mailin, bir eğik
düzlemin tepe noktasında tehlikeli biçimde sarsılmaya, aşağıya doğru
kaymaya başlamıştır.
Bu durumda, başta sorduğumuz sorunun en kolay cevabı nasıl olsa “Hiçbir
şey eskisi gibi olmayacaktır” da, -etkenlerin çok çeşitliliği
karşısında- nasıl bir şey olacağını söylemek pek kolay olmayacaktır.
Öyleyse yapılacak olan en doğru şey;
-Bu toplumun yurtseverlerinin, yetişmişlerinin, siyasetçilerinin,
sanayici, tacir ve esnafının asla “Acaba biz bu selden bir kütük
kapabilir miyiz?” demeden,
-Böyle diyenleri aralarından ayıklayarak ve sadece ülke çıkarını esas
alarak,
-Kendi aralarındaki ufak tefek görüş ve çıkar ayrılıklarını bir kenara
bırakıp kenetlenmeleri, gayretlerini birleştirmelerdir.
Bütün bunlar olup biterken “ben bu işlere karışmam, siyasetten
hoşlanmam” demek de akıl karı değildir.
O sath-ı mailde tepelerden kopup gelen taşların kimleri ezerek geçeceği
hiç belli olmaz.
Dolayısıyla şu anda herkes şöyle ya da böyle bu gelişmeler karşısında en
azından kendini kollamak için bir “vaziyet almak” durumundadır.
Aktif siyaset açısından da; bu işler düz ovada dolaşılırken neyse ama,
bu sath-ı mailde artık eskisi gibi baba mesleğini sürdürmek, birilerinin
“iştigal” konusu olmaktan da çıkmak zorundadır.
Zira sokaktakiler ve meydandakiler artık üzerinde bulundukları eğik
düzlemi görmüş, ayaklarının altındaki zeminin kaydığını fark etmiş ve
büyük bir arayış içine girmişlerdir.
Siyaset eğer gerçekten boşluk kaldırmıyorsa, aradıklarını bulacaklardır
da şüphesiz.
|