Vatandaş işine bakacak da…
bu işlere kim bakacak?


Vatandaşın bir kısmı işçi,
Bir kısmı esnaf,
Bir kısmı memur,
Bir kısmı emekli,
Bir kısmı öğrenci…
Aslında bir kısmı daha var da “O bir kısım vatandaş” şimdilik konumuzun dışında.

Birilerine göre, bunlar işlerini güçlerini bırakmışlar; geceyi gündüze katmışlar ha bire, sözüm ona hükümeti indirmeye, onun yerine siyaset üretmeye çalışıyorlar.
*
Meydanlar, caddeler inliyor:
Hükümet istifa…”Şu şöyle olsun… Bu böyle olsun” ya da “Öyle yapacaksan olmaz” nidaları…
Aynen Başbakanın dediği gibi “Ayaklar” yani bu memleketin “taban”ı işi gücü bırakmış “baş”ın yani bu memleketi yönetmek üzere kendisine birkaç sene önce yetki verilmişin işine karışıyor.

Hani “O zaman sen de bırak bu ayakları” diyeceksin ama ne çare; “Memlekette demokrasi var” şikayet etsen de katlanacaksın.

Neden böyle?
Adam bunalmış, almış eline palayı ya da odunu ileri demokrasimizin(!) hoşgörüsü çerçevesinde hem sallıyor hem soruyor; “İşiniz yok mu lan sizin?”
Belli, o kendisine uygun bir işi kapmış da sokaktakilerin durumunu fark edemiyor.
Demokrasiye de zaten trene bakar gibi bakıyor.
*
Şimdi de biz soralım:
İşimiz var mı işimiz?”
-İşçinin yok. Maliye tarafından bakıldığında ancak alçak profil gösterilerek işe alınmışı korkulu.
“Bu para yetmiyor” bile diyemiyor.
Dese doğru kapının önüne konacak.
Patronu da pek haksız sayılmaz hani; “İş yok”
Hani bir iş yapabilsek ben niye iyi para vermeyeyim adamıma diyor.
-Esnaf? Ne işi, “siftah yok, arkadaşlarla tavla atıyor arada da memleketi konuşuyoruz” diyor.
-İşsizinin zaten adı üzerinde “başka işi yok”.
Bunaldıkça bu hükümeti nasıl düzelteceğini düşünüyor.
-Memurun işi ne var ne yok. Sıkıysa “bu böyledir” desin. Yallah sürgüne, hatta arkasından bir de soruşturma.
Peki ne yapıyor?
Ya partiden gelen açık talimatı, ya da böyle bir ihtimale karşı “çevik” davranıp durumdan iş çıkarıyor.
Yani iş “iş” ama “iş” iş değil, ne olduğunu buradan yazmayalım; onu ayrıca konuşuruz.
-Emeklinin zaten işi yok. Olsa olsa “bizim zamanımızda böyle miydi” deyip; maaşların azlığından, geçimin zorlaştığından girip bilmem neresinden çıkarak dur durak bilmeden ha bire hükümeti eleştiriyor.
-Öğrencinin vakti bol, bitirse ne olur bitirmese ne? Hemen iş mi var? Böyle hiç olmazsa “okuyor” ya, aslında okuduğu başka! O da çıkmış hükümete “Meydan okuyor”…

*

Sayın Başbakan aslında “ayaklar baş olmuş” derken çok doğru bir tesbit yapıyor.
“Ayak” derken kimi kastederse etsin, gerçekten de hepsi işin içinde; herkes “ayakta”
Burada mutabıkız da, neden böyle?
Burada yanlış olan ne?

Söyleyelim:
İşler “baş aşağı” gittiğinde başlar aşağı, ayaklar yukarı gelmez mi kendiliğinden?
İşte bütün nedeni bu.
Biri memleketin resmini baş aşağı asmış; bakıyor bakıyor bir anlam veremiyor;
Yahu bu ayaklar nasıl baş oldu diye.
Kolayı var, çevirelim o resmi tersine, bak gör; her şey nasıl da yerli yerine geliyor.