|
|
Anlaşıldı bu böyle gitmeyecek de, yerine ne koyacağız?
Durum ayan beyan ortada…
İktidarın bu kadar kırıp döktükten sonra, bir biçimde çekip gitmek
zorunda kalacağı besbelli.
İnanmayan şöyle gözlerini kapatıp zihninden bir ufuk turu yapsın;
içeride ya da dışarıda aklına gelen her kesimi şöyle bir tartsın; acaba
“Hüloooooo!”cular dışında bu gidişattan memnun olan var mı?
Yok.
O halde iktidar yolcu.
Belki de seçimlere kadar beklemeden…
Çünkü bilmezden gelinse bile, iktidardan iki türlü gidiş vardır:
Biri dördüncü yılı bekleyip sandıkla; diğeri, işler iyice
çatallaştığında sandığı falan beklemeden istifayla.
Çünkü demokrasilerin tanımında insanların ve kurumların;
beğenmediklerine karşı çıkma ve ilk fırsatta da yerine “başkalarını”
getirmek diye bir usul vardır.
İyi de kimi?
Diyelim ki siyasal partisiniz, ya da bir lider.
“Bizden iyisi Şam’da kayısı” deyip iktidar hata üzerine hata
yaptıkça yüzünüzde güller açıyor, motorları maviliklere süreceğiniz
günlerin gelmesini bekliyorsunuz.
Gelmeyebilir de.
Çünkü zamanında kendi eliyle seçip de iktidara getirdiğini
beğenmeyenler, henüz seçmediklerini haydi haydi beğenmeyebilir.
Kaşını gözünü mü?
Tabii ki değil, “politikasını”.
Yani mevcudu beğenmeyip yerine hangi nedenlerle bir yenisini arıyorlarsa
onu.
*
Türkiye’de bu olaylar başlamadan önceki, örneğin altı ay kadar
öncelerindeki oy yapısı yakın tarihlerde bir iktidar değişikliğine
işaret ediyor muydu?
Hayır.
“İktidara yürüyoruz” diyenler bile, bu yürüyüşün adım adım; hatta
ancak mehter usulü iki ileri bir geri giderek yürüyebildiğini çok iyi
biliyordu.
Bunu herkes dürüstçe kabul etmeli.
Hatta aman içeriden bir yol kazasına uğranmasa deniyordu.
Peki şimdi aniden umutları artıran nedir?
Toplumun dünü ile bu günü arasındaki “fark” değil mi?
Bu toplum;
Dün çekingendi, sinikti; şimdi cesaretli, neyi doğrudan istiyorsa
söylüyor.
Dün dur bakalım diyordu; şimdi kimseyi dinlemiyor.
Dün yalancı medyanın gösterdiğiyle avutulabiliyordu, şimdi gözünü açtı.
Dün işlerin iyi gittiğini, düşünüyordu; bu gün ekonominin batıklığını
biliyor.
Dün bütün futbolseverler top ve topçu peşindeydi, şimdi hepsi de yaman
siyasetçi oldular.
Dün çözüm sürecine bel bağlanmıştı; bu gün işin sonunu kimse tahmin
edemiyor.
Dün kimileri kendisinin adam yerine konduğunu düşünüyordu; gazı yiyince
kıymetinin olmadığını anladı.
Dün sandığa bel bağlamış, “O seçim günleri de gelecek elbet”
diyor, birileri işi düzeltir elbet diye medet umuyordu; bu gün neredeyse
doğrudan demokrasiye geçti. Olmaz dedi mi kimsenin ona bir şeyi kabul
ettiremeyeceğini düşünüyor.
Hasılı kelam; siyasetteki bir önceki yapının bu son gelişmelerden bir
şeyler kaparak çıtayı yükseltebilmesi için “el-mahkum”; olayların
sıcaklığı geçmeden, içtenlikle, akıllıca ve istekleri doğru okuyarak
aradaki “fark”a talip olması, onun gücünü kendisinin önceki gücüne
eklemesi gereklidir.
Nedir şimdi farklı olan?
-Bütün gösterilerde en çarpıcı olay, insanların bu cumhuriyetin temel
değerlerinden vazgeçmeyeceklerini göstermeleridir. “Siyasetin farkı”;
daha yurtseverlik, laiklik, ve çağdaşlıktır.
-Bu yeni kitle gençtir ya da hala genç kalanlardandır. Siyasi kıdemi
yoktur.
-Rant peşinde koşmaz, rantiyeden hele rantiye gölgesinde gezenlerden hiç
hoşlanmaz.
-Paylaşımcıdır, kolektivisttir
-Yalanı, safsatayı, laf ebeliğini ne yutar ne kaldırır.
-Türkiye’nin bir an önce bu çukurdan çıkarılmasını bekler.
Bu nedenlerle,
-Şimdiki siyasi işleyişte kendilerine ve kendileri gibi düşünenlere yer
olmadığını düşündüklerinde meydanlarda yatar kalkar ama yanınıza
yanaşmazlar.
-Parayla dönen siyasete güçleri yetmeyeceği için adaylık parası
veremeyip dışarıda kalırlarsa onları kaybedersiniz.
-Rantiye ile, yanar dönerle bir araya gelmeyi hazmedemezler, onları önce
kendi yapınızı elekten geçirmeden çağırırsanız gelmezler.
-Boş lafa karınları toktur, zekidirler; yaratıcıdırlar, çözüm isterler.
Akıllarına yatan çözümler peşinde değilseniz; onları dinlemez “biz
biliriz” derseniz size güvenmezler.
Bu
ve benzerleri konular bir ölçüde işin siyasi tarafıdır.
Seçimi bir biçimde çözdünüz diyelim; işin bir de “Reel sektör”ünün ,
yani alt yapının yeni gerekleri vardır ki; -bir biçimde seçilseniz bile-
dış ilişkileri bozulmuş, iç ve dış pazarları daralmış, üretimi göçmüş,
istihdamı düşük ve sıradan insanları ile özel sektörü toplamda kamudan
iki buçuk kat daha borçlu bir ekonomide işi salt geleneksel siyaset
esnafı bakış açısıyla götüremezsiniz.
Hiç kimse şimdi iktidarı sürükleyen bu talep rüzgârlarının sandığa
ulaştığı anda kesileceğini düşünmemelidir. Şimdiki rüzgâr birilerini
götürüp yerine başka birilerini getirmek için değil, bir gidişatı
beğenmediği, bir şeylerin olmasını istediği için böyle deli deli
esmektedir.
Ama bu denizlerde sadece rüzgâr esmekle gemi yürümez; “Vira bismillah”
demekle de.
O esen rüzgârla yelkenleri doldurup mavilikleri yarabilmek için daha
yola çıkmadan önce bile yapılması gereken bir sürü işler vardır.
|
|