|
|
Ey ayağının altındaki toprağı kayan Anadolu aslanları
Kendilerine
Anadolu Aslanları adını veren bir gurup işadamımız, dernekleri üzerinden
sözüm ona “cümle alem” duysun diye, aslında doğrudan iktidara selam
gönderen ilanlar vermişler gazetelere.
Başlıkta da diyorlar ki, “Gezi masumiyetini yitirmiştir.”
Metne şöyle göz ucuyla bile baktığınızda bunun bir mesleki bir açıklama,
bir ekonomi-politik değerlendirmeden ziyade iktidara, bu sıkıntılı
gününüzde “bak biz de yanınızdayız” mesajı göndermekten ibaret olduğunu
hemen fark ediyorsunuz.
Gündemdeki konu alabildiğine siyasi iken, önce işini düşünmesi gereken
işadamı örgütleri ve arkalarındaki kişiler neden kendilerini böylesine
siyasetin tam da kaynayan kazanına atarlar acaba?
Aslan ya da kaplanlıkları iktidarın siyasi desteğinden kaynaklandığı
için mi yoksa?
Bu işleri bilenler “Ya ticaret yapacaksın ya siyaset” derler. Siyasete
ticaret karıştırmak da, ticarete siyaset karıştırmak da yanlıştır; Bu
birliktelikler yürüyüp giden işi de işadamını da bozar bir yerden sonra.
Ama “bak oluyor işte, adamlar yapıyor ya” derseniz… ne diyeyim; ya o
ticaret benim anladığım anlamdaki ticaret değildir ya da o siyaset ciddi
biçimde ticaretle iç içedir.
Düşünelim
bakalım:
Bizdeki bu
aslan-kaplan yakıştırmaları yaklaşık 30 yıl kadar önce Anadolu’nun
birbirlerine dini referanslarla yakınlığı olan işadamlarından çıkmıştır.
O günlerden bu günlere iktidarlarının yakın desteğini alan kimi
işadamları, iç siyasal ve küresel konjonktürün de yardımıyla işlerini
kısa zamanlarda büyük ölçeklere ulaştırmış ve pek fazla kurumlaşamadan
Türkiye’nin “büyüklük sıralamaları”nda önemli yerlere gelmişlerdir.
Aldıkları
siyasi desteğin ve siyasetle içli dışlı olmalarının sevimsizliği bir
yana bırakılırsa, olay bu yönüyle, sermayenin ve dolayısıyla gelişmenin
İstanbul ile sınırlı kalmayıp bir şekilde Anadolu’ya taşması açısından
sevindirici bir olaydır aslında.
Hatta, “Böyle olmasını istemezdik” desek bile, olan biteni -yeni
deyimle- bir çeşit “pozitif ayrımcılık” olarak görmek de mümkündür. Öyle
ya da böyle, Anadolu’da da artık pek azımsanmayacak bir sermaye birikimi
ortaya çıkmıştır.
*
Sonuç bir açıdan bakıldığında “hayırlara vesile olmuş” da görülebilir
ama; o baştan söylediğimiz “yöntem” konusu yani siyasetle ticaretin iç
içe sokulması, sanırım ortaya çıkan yapının, işin gerektirdiği kadar
sağlıklı olmasına yetmemiştir.
Aslanlar, sanayi ve ticaretin aslanları olarak kurumlaşacak, olayları bu
gözle görecek ve doğru teşhisler yapıp doğru tedaviler önerecek iken,
bunları bırakıp adeta “İktidarın aslanları” rolüne soyunmuşlardır.
Bu rol de maalesef Türkiye’de yaşanan olayları Anadolu sermayesi ve
yatırımcılığı açısından görmeye engeldir. İktidara “bak şurada yanlışın
var” demeye, onları dostça uyarmaya ise hiç uygun değildir.
*
Verilen ilanda, Gezi’deki olayın hem “bir çevrecilik işi olmadığı;
siyasi operasyon olduğu” söylenmekte hem de “konu ağaç ise 4 ağaca karşı
400.000 ağaç dikmeye karar verdik” denmektedir. Olayın mahiyeti
konusunda net bir tespitlerini göremesek de, her işte bir hayır varmış
deyip bu dikilecek 400.000 ağaç konusuna “eyvallah” deriz.
Ancak, işin siyasi tarafına geldiğimizde böyle bir işadamı-yatırımcı
gurubunun bu olayın nasıl olup da 4 ağaçtan çıkarak bütün memleketi
sardığını ciddi ciddi araştırmalarını, işadamı deneyimlerini ortaya
koyarak gerçekçi analizler yapmalarını, işin altındaki nedenleri
anlamalarını beklerdik.
Oysa söylenen şudur: “Bu eylemler … Esat gibi bir zalimin
durdurulmasına çalışılan bir zamana denk gelmiştir. Bir haftalık
yatırımın birçok ülkenin bütçesini katladığı bir zamana denk gelmiştir…
Türkiye’nin büyüme rekorları kırmaya devam ettiği bir zamana denk
gelmiştir… Faiz lobileri tatlı kararından oluyor… Millet birikimlerini…
faiz lobilerine, karanlık güçlere, küresel tezgahlara kaptırmayacaktır…
falan”
Aslında
oradaki her işadamı gayet de iyi bilmektedir ki; Türkiye’nin komşusunun
içişlerine karışması, başkalarının planlarını uygulamak için kendi
düzenini riske atıp hatta bir biçimde harbe katılmayı bile göze alması,
özellikle bu ülkeyle ve komşularla olan ticari ilişkimizi bozmuş,
ticaretin kesilmesinden kaynaklanan kaybımız bir yana; kendi halkımızı
bile imrendirecek ölçüde gösterdiğimiz “hayırseverlik” maliyetimiz,
milyar doları bulmuştur.
Yine bilinmektedir ki bu ülke ekonomisi borçla, üstelik “hedge fonlar”
denen, gah orada gah burada gezmekle paradan para kazanan maceracı sıcak
sermaye ile dönmektedir. İşte bu fonları talebeden de, bunları davet
edip İstanbul’a finans merkezi kuracağız diyen de aslında bizim
hükümetimizdir.
“Bir haftalık yatırımla başka ülkelerin bütçelerini katlama” işi,
sıradan bir yatırımcının bile kavrayacağı gibi bu sıcak paralarla, bu
sert iklimde ve bunları kredilendirecek “faizcilere” çataraktan
gerçekleştirilemez. İşte buraya yazıyorum; görülecektir ki bu
yatırımların küresel finansörleri kendilerine yapılan karanlık
“lobicilik” yakıştırmasından sonra ciddi tereddütler geçirecek ve
muhtemelen “vazgeçtik” diyeceklerdir.
Soğuk havanın estiği ortamlarda sıcak paranın barınamayacağı bellidir.
Yine her “Anadolu aslanı” bilmelidir ki, o çok beğenip hayranlıklarını
ifade ettikleri yatırımların tamamı, adını taşımakla şüphesiz gurur
duydukları Anadolu’ya değil, sadece ve sadece İstanbul’a yığılmaktadır.
Bir başka yazımıza daha geniş konu ettiğimiz gibi, son yıllarda
yatırımların sırf İstanbul’a yığılması dolayısıyla Anadolu’nun pek çok
ilinde vatandaşlar oraları terk edip İstanbul ve çevresine göç
etmektedir. Bu da göstermektedir ki uygulanan ekonomi politikası bazı
aslanlara hoş görünse de Anadolu insanı kendi aslanlarının değil
İstanbul ve çevresindeki aslanların bölgelerine kaymakta, onlar buraya
kayarken de bir değerli meslek büyüğümün deyimiyle “Anadolu aslanlarının
ayağının altındaki toprak kaymaktadır”.
Biz isterdik
ki o aslanlar gözlerinin önlerinde bu gerçekler resmi geçit yaparken
sıcak siyaseti bırakıp, hem ülkeleri hem bölgeleri ve hem de kendi
yatırımları açısından önce bu konuları masaya yatırsınlar. Buradan
çıkaracakları sonuçları aslanlıklarına yakışır biçimde muhataplarına
anlatsınlar ve yapabiliyorlarsa onları da kendi doğrularına
çekebilsinler.
Anadolu aslanlığını “Siyaset aslanlığı”na dönüştürmesinler.
Bizde “Aslan yattığı yerden belli olur” derler.
Siz işadamısınız, ülkemizin yatırımcılarısınız, hem de o Anadolu’muzun
aslanlarısınız ya; ne olur, siyaseti bırakıp yattığınız yere dikkat
edin; ayağınızın altındaki toprak Anadolu insanının göçünden de
izlenebileceği gibi ciddi ciddi başka taraflara kayıyor.
İşin rengi de ufak ufak değişiyor; bilmem farkında mısınız?
|
|