Sağdan giderek kurulu düzene karşı çıkmak


Sizce sağ nedir?
Kurulu düzen ile “yandaşlık” değil mi?
Ya şu “Kurulu düzen” de neyin nesi?
O da, mevcut ekonomik yapıda ekonomideki çarkların hep “birilerinin” çıkarına dönmekte olması durumudur.
Yani zenginin daha zenginleşmesi, bu arada fakirin eline üç beş kuruş fazladan geçse bile “refah artışından” aldığı payın oransal olarak hep geride kalması.
Yani… birilerinin gelirini –örneğin- ona katlanırken bir başkalarının bir-ikiyi aşamaması ama her ikisinin durumunda da eskiye göre bir farklılık olması falan gibi.

*
Sorarsınız;
-Nasıl durumlar?
-İyidir vallahi, geçinip gidiyoruz çok şükür. Eskiden ayağımıza bi pantolon bile alamazdık, şimdi bir alana bir bedava, üç ay ödemesizi bankadan…; beş de mağaza… etti mi toplamında sekiz taksit. 
Bak küçük kıza bile internetli cep telefonu aldık, Allah bu hükümete zeval vermesin!

Sorarsınız;
-Nasıl durumlar?
On sene öncesine kadar çulsuzun biriydim.
Şimdi çok şükür, arazinin imarı değişince bizim yere tam 450 daire yapabiliyoruz. Yarısını “maket”ten satıp maliyetini kurtarıyoruz, duruma göre diğer yarısının fiyatına biraz fark koyacağız tabii. Bundan sonraki hedefimiz 1000 dairelik rezidans.
Şimdi yeni bir proje üzerine çalışıyoruz; merak bu ya, bu arada stres atmak için lüks araba kolleksiyonu falan yapıyorum.
Allah hükümete bir zeval vermezse…!

*
“Sağ politikalar” bu insanlardan her ikisini de memnun etmekten geçer.
“Zenginleşenler kıymetimizi bilip takıma girsin, fakirler şükretsin, durumlarına itiraz etmesin.”

Fakiri memnun etmek kolaydır.
Bayramlarda otobüse bedava bindir,
Öbür gün emekli maaşına yüzde 3-5 zam yap,
“Bak elektriğe marta kadar zam yok”, “doğalgaz borçlarını da 12 taksite yayacağız” de…
Var mı o garibin başka bir istediği?
Hele bir de akşam pijamaları çekip “divan”a kurulduğunda “kumandası elinde” olmanın verdiği havayla TV’de istediği dizilere takılır, haberlerde hükümetin müjdelerine kapılırsa o fakir daha ne istesin ki?

“Öbürü” öyle mi?
Hadi düzenin yeni zenginine, suyun başındakine, yabancı damadına,  Allah’ın “Yürü ya kulum” dediğine sor bakalım: “Muhterem, borç harç da olsa bu sene yüzde beş büyüme yeter mi sana?” diye:
-“ı-ıh, ekonomi geri gider, düzen bozulur!”
Sağ politikaların en belirgin tarafı “mevcut düzeni” korumaksa, o koruduğu “düzen” işte aynen böyledir.
“Çok kazanana çoook, az kazanana az-çok!”
*
Peki, kurulu düzeni en fazla kimler korumak ister, “Aman bozulmasın, şeytan kulağına kurşun” der?
Kimler tahtaya vurup vurup “Aman bu gidiş çok iyi, Allah hükümete zeval vermesin” derler?
Kimler birbirlerine Yüksek Kaldırım’dan aldıkları plaketleri “yılın en … si” diye takdim eder?
Kimler bu işi şakşaklar, selam durur?
Hesapça… bu işten ekonomik olarak “kazançlı” çıkanlar, sürekli ellerini ovuşturanlar değil mi?
-Peki, ekonomik olarak “diğer”lerinden daha kazançlı çıkanlar; bu kazançları dolayısıyla şimdi ellerinde daha fazla imkânları olanlar mevcut  “düzen”in değişmemesi için siyasette de ellerinden geleni yapmazlar mı?
Siyasette hep kendi işlerine gelenlerin kazanması için sağ politikalara “işin gerektirdiği” “ve “üzerine düşen” desteği vermezler mi?
İktidar yarışına farklı bir “tabela” ile girmiş olsa bile, özünde o sağ politikalara karşı çıkmayan, iktidar şansını belki ufak farklılıklarla ama yine de o kurulu düzen içinde arayanlara da “korkulacak bir tarafı yok” hesabını yapıp “iktidar olmaya yetmez ama evet” demezler mi?

*

Bir daha düşünelim: politikada sağ nedir, sol nedir?
Tam çıkaramazsanız; “bu ince bir konu” derseniz,  şöyle önce sağınıza bakın, sonra dönün bir de solunuza…
İyice dikkat ederseniz… neredeyse önünüz ile arkanız kadar birbirinden farklı yönlerdir “sağ” ile “sol”.
Yani her ikisi de bir birine tam tamına 180 derecede farklı bakar…
O halde bu “sağ politikalar” kurulu düzeni korur ve ekonominin dönen çarklarının üst gelir gruplarına hizmetin sürmesini “sağ”lar iken; bu arada birilerinin “biz soldayız” demesi halinde kendilerinden nasıl bir “reel politikayı” yani “temel” ekonomi politikasını savunmalarını beklersiniz?

-Bu politikayla emekliye bir iki puan daha fazla zam yapılmasını mı?
-Otobüsün üç beş kuruş daha ucuza taşımasını mı?
-Elektrik parası içindeki kayıp kaçak farkının kaldırılacağını mı?

Yoksa “damardan” girip:
-Ülkedeki işsizliğin yılda yüzde yarım azaltılmasıyla ortadan kaldırılamayacağı, aksine bile bile nesiller boyu sürdürülmesi politikasının güdüldüğünü,
-Gelir adaletsizliğinin fakire üç kuruş daha fazla sadaka vermekle çözülemeyeceğini, bununla temel çarpıklığın kaldırılamayacağını,
-İmar gibi birilerini kolay zengin eden ama şehirleri mahveden, insanları yerinden yurdundan eden kentleşme kapılarının kapanması gerektiğini,
-İktidarın bu güne kadar “babalar gibi” özel sektöre devrettiği “kamu işletmelerini” –örneğin İDO’yu- aynen “babalar gibi” geri alacağını,
-Vatandaşın yabancı sermayeye “müşteri olarak” pazarlanmasından derhal dönüleceğini,
-Memleketi yabancıların pazarı olmaktan çıkaracağını,
-Vergilemede devletin yükünü alt gelir gruplarından alıp olması gerektiği biçimde üst gelir gruplarına yükleyeceğini mi söylemelidir?

*
Sol politika, sosyal demokrat politika, “alternatif politikadır. “ikinci yol”dur. Kurulu düzenin çarpıklığını kaldıracak, hatta sadece kaldırmayıp yıllardır verdiği zararı onarabilecek politikadır.
Sol dilden söylerseniz böyle söylersiniz, böyle yaparsınız.
Aksi takdirde –aynen trafikte olduğu gibi- sağdan girerek iktidarın önüne geçemez, en fazla düzenin kurallarına takılır destek beklerken seçimlerde cezayı yersiniz.
“Çarklar neden bizim için dönmüyor” diyenlerin oyuna talipseniz ama hala kurulu düzenin çerçevesinden çıkamıyorsanız, ne anlatırsanız anlatın; sizler ne farklı bir şey söylemiş olursunuz ne de bu memleketin mağdurlarını harekete geçirebilecek bir rüzgar yakalayabilirsiniz.
O rüzgar “soldan” yani “değişimden yana” kuvvetlice esmezse şimdiden belli… yaprak kımıldamayacaktır.