|
|
Oynamaya niyeti olmayan gelin ve
asgari ücretin vergisini anayasaya bağlamak
Bilirsiniz, bizde bir şeyi yapmaya istekli olmayıp mazeret üretenleri
anlatmak için hoş bir laf vardır:
Oynamaya niyeti olmayan geline “oyna” demişler; yerim dar” demiş; yerini
genişletmişler bu sefer de “yenim dar” demiş.
Bilmeyenler için söyleyelim “yen”, elbisenin kol kısmı”dır.
“Yen”i dar elbise ile oynamak isterseniz kollar açıldığında elbise
hareketinize engel olur yani “kasar”.
Bu
günlerdeki gazete haberlerine göre partilerimiz asgari ücretin vergi dışı
bırakılması konusunda mutabık kalıp haydi biz bunu yeni anayasaya koyalım
demişler.
“Aman ne güzel!”.
İnşallah böylece “güzelliklere vesile olacak” anayasal değişiklik
konusunda “asgari ücretlilerden” de epeyce destek gelir de bu düzenin en
alttakileri önlerine konan bu “mama”nın cazibesi karşısında öyle
federasyondu, idari özerklikti falan gibi bazı “anlaşılmaz” anayasa
hükümleri üzerinde pek kafa yormak durumunda kalmazlar.
*
Bu
satırların yazarı, asgari ücret üzerinden vergi alınmaması gerektiğini;
bunun istihdam üzerinde bir baskı yarattığını, “İşçilik üzerinde fiyat
etkisi yaratması dolayısıyla” ekonominin gelişmesinin önünde engel
olduğunu, vergi dağılımının aslında ülkedeki gelir paylaşımı meselesi
olduğunu, devletin yükünün fakir fukaraya yıkılmaması gerektiğini…
Cumhuriyet Gazetesi’nin 28 Ocak 1980 tarihli sayısında yayınlanan
“İstihdam Vergisi Azalırken ” başlıklı makalesinde söylemiş ve o günlerden
bu günlere yaklaşık 32 yıldır da çeşitli ortamlarda aynı tezi
savunagelmiştir.
Bizim bildiğimiz kadarıyla şimdi çokça kullanılan “İstihdam Vergisi”
tanımlaması da ilk defa bu makalede yapılmıştır.
Orada ileri sürülen görüş kısaca şudur:
Ücretler üzerinden alınan vergiler, göründüğü gibi ücretli çalışan
kişilerin değil, istihdam olayı üzerinden alınan vergilerdir.
Ücret bordrosu üzerinden alınıyor olsa da bu verginin yükü işçi ve
işverenin her ikisini de yani sonuçta “istihdam olayını” baskı altında
tutar.
İstihdam vergisi bu niteliğiyle ülkede işçilik maliyetlerini arttırır.
İşçilik maliyetlerinin vergi yükü dolayısıyla yükselmesi ise Türkiye’nin
pahalıya üreten, ihraç edemeyen, ithal malını nispeten ucuz hale getiren
ve sonuçta yetersiz / verimsiz bir ekonomik yapının oluşması sonucunu
doğurur.
İstihdam vergisi adım adım azaltılmalı, hele asgari ücretlerden tamamen
kaldırılmalıdır.
Bu durum aynı zamanda vergileme yoluyla gelir dağılımını etkilediği için
bir ekonomik paylaşım, milli gelir dağılımı konusudur, devletin
finansmanında alt gelir guruplarına daha az yüklenilmesi için bu paylaşım
alt gelir grupları lehine değiştirilmelidir…
*
Türkiye’nin bu günkü anlamdaki vergi düzeni 1949 yılında şekillenmiştir.
Bu şekillenmede etkili olan bazı uluslararası kurumlar ve OECD, daha o
zamanlardan maalesef Türkiye’ye, istihdamı ve dolayısıyla üretimi kısan
bir elbise “giydirmiştir”.
O günlerden bu günlere gelene kadar neredeyse bütün hükümetler ücretler
üzerinden alınan vergileri indirerek ekonominin önünü açacaklarını “vaad
etmelerine” rağmen iktidara geldiklerinde bu çemberi kırıp dediklerini
yapamamışlardır.
İşin ilginç yanı, istihdam üzerindeki vergiler hem işverenin hem işçinin
üzerinde yük olmasına ve hükümetler bunu programlarında vadetmelerine
rağmen bu iş olamamıştır.
Bu da göstermektedir ki, bu konu ciddi bir “düzen” hatta “malum dünya
düzeni” meselesidir.
*
Türkiye, şu kimilerince yetersiz bulunup beğenilmeyen anayasasının
değiştirilemez 2. maddesine göre bile bir “sosyal hukuk devleti”dir.
73. Maddesine göre “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne
göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.”
İşte bu hükümler apaçık ortada iken, “her nedense” ama bize göre yukarıda
belirttiğimiz “dünya düzeni” dolayısıyla Türkiye’de “yoksulluk sınırı
altı” düzeyinde bir geliri ifade eden asgari ücret üzerindeki vergi yükü
bu güne kadar kaldırılamamıştır.
Bu yükün kaldırılamaması asla bir anayasa engeline takılmakta değil,
aksine kaldırılması anayasayla hükümetlere verilmiş görevdir.
Şimdi, bunun gerçekleştirilebilmesi için sözüm ona yeni anayasa
çalışmalarında bir “mutabakat”a varılmıştır.
Peki soruyorum:
Acaba daha önceleri asgari ücret üzerindeki vergi yükünün kaldırılmasına
gayret edilmiş de Anayasa Mahkemesi bunu “olmaz öyle şey, madem asgari
ücretli de para kazanıyor o da ödeyecek” deyip bu düzenlemeyi iptal mi
etmiştir?
Bu işsizlikte, bırakın her gün iş bulabilmeyi, senede sadece birkaç
günlüğüne kazma sallayıp dişinin kovuğuna bile gitmeyecek üç beş yevmiye
alabilen “talihliler” dahi vergilendirilirken; elindeki hisse senedini iki
seneden fazla tuttuğu için birkaç milyar dolar kazananlardan (meraklısına
örneğini verebilirim) beş kuruş bile vergi istenmeyen bu ülkede temel
sorun acaba bu vergi yükünün adaletli dağılımını engelleyen bu “geri (!)
anayasa anlayışı” mıdır?
Yoksa her şeye rağmen hükmünü sürdüren, sürmesine itiraz edilmeyen bir
garip “düzen” mi?
Bu ülkede asgari ücret yoksulluk sınırının altında “tespit ediliyorsa”,
Bakanlar Kurulu’na bir kararname ile vergi oranlarını sıfıra kadar indirme
yetkisi veriliyor ve bu yetki her gerek görüldüğünde bir aşağı bir yukarı
kullanılıyorsa, bu düzende asgari ücretten alınan vergiler “adaletli” olma
iddiasına rağmen “resmen” yoksulluğun dahi bile bile vergilendirilmekte
olması değil midir?
“Ah şunun yetkisini anayasadan alabilsek serzenişi sizce inandırıcı mıdır?
*
Ey
bu işlerde kolayca “mutabakat” sağlamış olan siyasi partiler:
Madem mutabıksınız, madem bu konu daha önceki programlarınızda hep vaad
edilmiş, madem Anayasa buna engel değil ve hatta “emrediyor”…
Peki siz bu iş için, çıkıp çıkmayacağı; çıkarsa “şimdi mümkün olmayan
hangi düzenlemeleri” gerçekleştirmek” amacıyla çıkacağı belli olmayan o
anayasayı niye bekliyorsunuz?
Peki neden bu konuda çok değil, üç satırlık bir kanun teklifini şimdi
sizinle aynı mutabakat içinde olan hükümetin önüne koyup “haydi bakalım,
bir imza da buraya at da asgari ücreti bu günden vergi dışına çıkaralım
diyemiyorsunuz?
Elinizi tutan mı var?
Verin teklifi, bu konuda kimin samimi olduğu, kimin bu konuyu yeni anayasa
taslağını “süslemek için” koyduğu; kimin Türkiye’nin önünü gerçekten açmak
istediği, varsa kimin tıkamak için kıvırttığı, ortaya çıksın.
Ey sendika kökenli, vekilliğini emeğin örgütlerine borçlu milletvekilleri,
ey “işçi dostu” milletvekilleri; partinizin mutabakatı böyleyse peki ya
siz arkanızdaki emekçileri neden bekletiyorsunuz?
Taşıdığınız “vekalet”iniz öncelikle bu işler ve onlar için değil mi?
Önerdiniz de “parti disiplininiz” mi önünüzü kesiyordu?
O zaman şimdi önerin.
Nasıl olsa mutabakat tamam; şimdi önerin de onların samimiyetlerini
sınayın; bakın bakalım o konuda diğer partilerle olduğu gibi sizinle de
mutabakatları olacak mı?
Başta sosyal demokratlar olmak üzere bütün siyasi partiler ve milletin ve
de emek örgütlerinin vekilleri için söylüyorum; merak edilmesin, siz
milletin istediği havaya göre oynayın, size “yer” de açılır, mevcut
anayasa elbisesinin “yen”i de dar gelip kasmaz.
Kasacak olan taraf belki önünüze gelecek yeni anayasa elbisesi olabilir.
Yarın önünüze böylesi “kurular” ile bir kısım “yaşların” aynı tertipte
getirildiğinde “yen”leriniz her halükarda biraz “kasacağı” için
kollarınızı şimdiki kadar rahatlıkla kaldıramayabilirsiniz.
Bence gün bu gündür.
|
|