Ah bu ayaklar, Ah bu ayaklar
Başbakan Erdoğan 2008 Nisanında yaptığı bir grup toplantısında 1 Mayıs'ın
Taksim'de kutlanmak istenmesini "Ayaklar baş olursa kıyamet kopar'
cümlesiyle eleştirerek şık bulmadığını ifade etmişti.
Geçen 1 Mayıs’ın biberi biraz fazla kaçmıştı.
Bakalım bu sene ne olacak.
Bizde “ayaklar “denince anlaşılan ya da hatırlanan sadece bu değil tabii.
Bu söz aynı zamanda “asıl maksadı gizleyerek göstermelik mazeretler ileri
sürmek” anlamında da kullanılıyor.
Bilirsiniz, bazı durumlarda “bana doğruyu söyle, kıvırtma” anlamında “bana
ayak yapma” denir.
Yukarıda sözü edilen “ayak”lardan ilki, anlaşılan işçiler için kullanılmış.
Belki “tabandakiler” anlamında yorumlanarak konusuna göre içine küçük esnaf
da dâhil edilebilir.
Yani en alttakiler gibi bir söz…
Onların en büyük özelliği, hayatlarını sadece emekleriyle kazanmaları ve bu
ekonomik koşullarda daha fazlasını kazanma şanslarının bulunmaması.
Belki de onların baş olmasıyla kıyamet kopacak diye düşünülmesi bile işin
kurulu düzenin bir gereği olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor.
Özetle deniyor ki, ortada bir düzen vardır ve bu düzenin kuralına göre
emekçi kesimin yeri bellidir ve toplumun tabanıdır.
Onlar ancak belirli düzeyde söz sahibi olabilirler.
Onlar öyle önemli kararlara karışamazlar, müdahale edemezler ve ancak
başların ya da kendi başlarındakilerin kendileri için yaptıkları tercihlere
uymakla yetinirler.
Adeta bir zamanların duvar yazılarından olan şu eski tekerlemede olduğu
gibi:
"Düşünen kafalara tehlikeli fikirler üşüşür.
Büyüklerimiz bizi bizden daha iyi düşünür.."
Şimdi gelelim ikinci anlamdaki “ayak”lara.
Tamam, madem öyledir de, niye seçim zamanlarında, belki bir gün de
referandumda o baş olduğu zaman kıyametin kopacağı ileri sürülen ayakların
da içinde bulunduğu geniş kesimlere müracaat edip “doğrusunu ancak sen
bilirsin, gel şu anayasa hukuku konusunda da son sözü sen söyle” diyorsunuz?
Ayak diye küçümsediğiniz ve o geneli emekçilerden oluşan insanlar hakkında
söylediklerinizden acaba hangisi doğru, hangisi ayak?
Acaba bu düzen gerçekten emeğiyle geçinenleri hiçbir zaman baş olamayacak,
hep başların talimatına bakacak insanlar olarak mı görmek istiyor?
Düzen dediğimiz “piyasa ekonomisi” nasıl olsa onların ekonomik güçleri
zayıftır, itiraz da edemezler diye hep baskı altında mı tutacak?
Bu ekonomik düzen onların bu durumunu bile bile, bırakalım öyle kalsınlar,
örgütlenmesinler, seslerini çıkarmasınlar, bize ve yabancı yatırımcıya ucuz
üretim girdisi olsunlar mı diyecektir?
Aslında zamanı gelince onlar da bu ülkenin kaderini belirlemek için oy
kullanmıyorlar mı? Onların birer oyu ile “baş”ların birer oyları eşit değil
mi?
Madem sandığın başında herkes eşit de niye ertesi gün onlar sözünün değeri
olmayan ayak, birileri onlara bir konuda söz söylemelerini bile çok gören
baş?
Eğer eşit diyorsanız, niye onları oylarını kullanırken olduğu gibi hayat
mücadelesinde, ekmek mücadelesinde de “baş”larla eşit haklara değer
görmüyorsunuz?
Onlar şimdi ekonomik olarak toplumda en düşük gelire sahipse neden biz bir
sosyal devletiz deyip pozitif ayrımcılık yapmıyorsunuz?
Niye onların sürekli iş güvencesine kavuşmasına engel olan taşeron sistemini
hala kamuda uyguluyor ve pompalıyorsunuz?
Niye her şeyin açılımı var da istihdam konusunda derde deva sayılacak bir
şey yok?
Size göre onlar hep ayak ya peki sizin yaptığınız ne ayak?
|