|
|
Devletin yükünü niye bu güne kadar hep tüketici çekti?
Her
zamda beli biraz daha bükülen sade yurttaşımız merak ediyor:
-Bu hükümet zam yapmak zorunda mıdır?
-Madem işler her gün daha iyiye gidiyor, ben niye hala sıkıntıdayım?
-Bu zamlar nereye kadar gider?
Biz
şöyle bir mantıktan yola çıkalım:
Şimdi beş liraya yaklaşan şu benzin var ya;
Varsayalım ki o benzinin litresi bir lira.
Yine dünyada fiyatlar yüzde 10 arttı diyelim; petrol fiyatları da 1 lira 10
kuruşa çıksın.
Siz her hangi bir kullanıcı olarak “battık” diye bağırmaya başlar mısınız?
Muhtemelen başlamazsınız; çünkü yüzde 10 zam da gelse, gelir düzeyinize göre
bu fiyatlar sizi pek üzmeyecektir.
Şimdi zammı artıralım; diyelim ki yüzde yüz arttı fiyatlar ve kullandığınız
benzin 1 liradan iki liraya çıktı. Bu sizi bu gününyüzde 5-6’lık zamları
kadar üzer mi?
Üzmez muhtemelen.
Çünkü yine de ucuzdur.
Oysa bu gün örneğin litresi 4.70 olan benzine sadece 23 kuruş zam yapılsa
–ki bunun oranı sadece yüzde 5’tir- maazallah herkes haklı olarak kıyameti
koparır.
Neden?
Çünkü bu gün için yapılan yüzde beşlik bir zam, aynen bardağı taşıran son
damlalar gibi tüketiciyi neredeyse isyan noktasına getirmeye yeter.
Demek ki bu günlerde yapılan ufak bir zam bile insanların onu taşıyabilme
sınırını çok çok aşmıştır.
Sonuçta tüketicinin de taşıyabileceği bir fiyat vardır ve bu fiyat
yükseldikçe ona bunu taşıtma şansı azalır. Bir gün gelir, artık çok gerekse
de zam-mam yapamazsınız, tüketicinin tepkisinden çekinirsiniz.
***
Bir malı dışarıdan ithal etmek zorundaysanız ve o malın fiyatı sürekli
yükseliyorsa, bunun sizi zorlamasından doğal bir şey yoktur.
Ama siz bu fiyatların üzerine bir de hayli yüksek vergiler yükleyip onun
pahalılığını iki katına çıkarmışsanız açıktır ki insanları isyan noktasına
getirecek o süreç normalden iki kat daha hızlı ilerler.
Peki
petrole bir o kadar da vergi koyup fiyatını bu hale getirmenin gerekçesi ne
olabilir?
Bunun çok açık gerekçesi, bütçenin finansmanını yani “kamu”nun yükünü
getirip büyük ölçüde akaryakıt kullanıcılarına yıkmak, bu arada birilerini
bu işlerden azad etmektir.
Bu yazı yazıldığı sırada, pompa fiyatı 4,70 lira olan
95 Oktan benzinin bir litresi içindeki -sadece- ÖTV
1,8915 liradır. Yani yüzde 40.24’ü
Litre fiyatının 71,7 kuruşu da KDV’dir.
Bu ikisini topladığımızda, bir litre benzin içinden (1,8915+71,7=) 2.61
lira ÖTV+KDV alındığı anlaşılır.
Bunun litre fiyatı içindeki oranı (2,61/4,70=) 0,55 dir.
Bir başka açıdan söylersek; deposu 40 litre benzin alan bir otomobil sahibi
buna 188 lira öderken, bu paranın içindeki vergi payı (188x0,55=) 103,4
liradır.
Yani bir otomobilin 84,6 liraya dolacak deposu, üzerine gelen 103,4 liralık
vergiyle birlikte 188 lira gibi kolayca dayanılamayacak bir fiyata
dolmaktadır.
Bu modeli alın,
Elektrik fiyatları için aynı hesapları yapın,
Doğal gaz fiyatları için yapın,
Su fiyatları için yapın,
Telefon fiyatları için yapın…
Sonuçta varacağınız nokta, bu işin artık “doyum” noktasına geldiğidir.
Bunların üzerindeki vergiyi azaltın dediğinizde “hayır, o zaman biz batarız”
denmektedir.
Neden batılacaktır ki?
Vergiyi herkesin mali gücüne göre dağıtmak neden zor gelir?
Burada –haydi onların diliyle söyleyelim- biri batacaksa neden devlet
batsın?
Olsa olsa birileri hiç alışmadıkları bir yükü üstlenmek zorunda kalırlar.
Şimdi neden hem “kalkınıp” hem cebimizin para göremediğini anladınız mı?
***
Peki KDV ve ÖTV’de yani tüketim üzerinden alınan bu vergilerde bu noktaya
gelinmişse, buna karşılık acaba hangi “ters” noktada da bir başka doyum
noktasına gelinmiştir?
Tüketiciye bu kadar abanılıp bu son noktalara gelirken şimdi acaba başka
hangi konuda bir başka “doyum” noktasına ulaşılmıştır?
Tahterevallinin öbür ucunda oturanlar kimlerdir?
Birileri aşağıya inerken kimler yukarılara çıkmaktadır?
Bu noktada, kazançlar üzerinden alınan –daha doğrusu alınmayan- vergilerde
artık sona yaklaşılmıştır.
Bir hükümet, kamu harcamalarını karşılarken bunun finansmanını “yüksek
kazançları” vergilendirmeden yapmak isterse elinde sınırlı imkânları vardır;
-Belirli bir noktaya gelene kadar, kazansın kazanmasın yukarıdaki şekilde
tüketiciyi vergilendirir.
-İstihdamı vergilendirir.
-Özelleştirme adı altında bazı kamu mallarını elden çıkarıp finansman
sağlar.
-İçeriye dışarıya borçlanır.
Ama bunlar da bitince artık bu piyasa düzeninin klasik vergileme modeline;
yani kazananı vergilendirme, devletin yükünü onların üzerine yükleme
modeline geçmek zorunda kalır.
Şimdi Türkiye bu noktadadır.
Bülent SOYLAN
|
|