|
|
“Açken sen sen değilsin” diyorlar ya
peki oy kullanırken ne olacak?
Akşamın o herkesi kahreden trafiğindeyim.
Mecidiyeköy civarlarında arabamla zar zor yol alırken gözüme enteresan bir
afiş ilişti:
“Açken sen sen değilsin”
“Vay anasını yahu” dedim.
Kim bulmuş bu çok anlamlı sözü?
Kim asabilmiş böyle anlamlı bir afişi?
“Ne manaya geldiğini atlamışlar besbelli.
Keşke hemen fark edip de alaşağı etmeseler…
İlk algılamam aynen böyleydi ki, biraz ileride aynı afişle ikinci
karşılaşmamda olay hafiften aydınlandı kafamda.
Ben ilk bakışta “Ne kadar sosyal adaletçi, ne kadar ince bir siyasi gerçeğe
değiniyor” diye düşünürken, bir de farkına vardım ki, olay düşündüğümün tam
tersine.
Meğerse dünya şekerleme devlerinden biri o afişle yeni ürününü tanıtıyormuş.
Bu mesajıyla da “aç dolaşmayın bizim mallardan yiyin” demek istiyor
anlaşılan.
Hani açlık şekeri çekenler ilk buldukları şekeri atarlar ya ağızlarına…
Sonra “nasıl olur bu” diye evde internete girip biraz daha araştırınca o
reklamın Amerikan televizyonlarında dönen orijinal videosuna ulaştım.
Laf orada da buradakinin birebir aynısı, sadece biri türkçe diğeri
ingilizcesi:
“You’re not you when you’re hungry “
Aman Allahım, bunu neredeyse bizim seçimlerde sosyal demokrat propagandalar
yapmak için kullansak olacak: kendinize gelin, kimse sizin karnınızın
açlığından yararlanmasın, makarnayı alın ama oyunuzu asla bunlara vermeyin
gibi bir şey mesela.
Neden mi?
İnsanlar karnı açken iradelerini serbestçe kullanamazlar da ondan.
Birileri kendilerine yiyecek paketleri falan dağıttığında gider oylarını
onlara verirler.
Aman böyle bir şey olur mu demeyin.
Gerçekten bizde de seçim zamanlarında üzerinde aday adı yazılı, resmi basılı
bu gıda yardımı kolileri çıkmaz mı ortaya?
Seçimden seçime bunları yapmak, aslında o Amerikan asıllı reklam sloganından
hareket edip birilerinin “irade”lerini çelme gayreti değil midir?
Samimi olan bunu seçim dönemi dışında yapar.
***
“Açken sen sen değilsin” üzerine biraz daha düşündüm, bakın daha ne
çeşitlemeler geldi aklıma.
Bir kere “açlık” deyip tek kalemde geçmemeli, ikiye ayırmalı.
Biri “karın” açlığı ise diğeri “göz açlığı” diyebileceğimiz iki ana gurup
var en azından.
Dolayısıyla birine “açken sen sen değilsin” derken buna dikkat etmemiz
gerekiyor.
Karnı açlar belli.
Adam ya da kadın, harbiden işsizdir.
Siz bakmayın onun nedense mahcubiyet duyup “serbest meslekle uğraşıyorum”
demesine.
Ayrıca bir yumurtayı beş kişi taşıyorsa da, bir tarlayı beş kişi sürüyorsa
da bunlardan dördü “gizli işsiz”dir.
İşsiz demek “aşsız” demek değil mi?
Yani karnı aç.
Zordur uzun süre direnmek bu karnı açlığa.
Haydi insanın kendi neyse, ya çoluk çocuk ne olacak?
Bir gün, on gün, yüz gün, bin gün..?
İş yoksa “aş” gökten mi yağacak?
“İş aramaktan vaz geçmiş olanlar” diyor Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
onlar için.
İşsizlerin sayısına da katmıyorlar. “bu kadar zamandır ölmediklerine göre
herhalde artık bir biçimde geçiniyordur” diye düşünüyorlardır bunu söylerken
sanırım.
Adam işsizse neden hesaba katılmaz anlayamam.
Herkes de mirasyedi değil ya satıp satıp yesin de iş aramaktan vaz geçsin!
Koy onu işe, bak bakalım çalışıyor mu çalışmıyor mu?
İşte ne yazık ki bu koşullar altındaki insanımızdan iradesi, ideolojisi,
dünya görüşü çok net olmayanlar aynen o reklamın anlattığı gibi kolayca
“kendileri olamayabiliyorlar”, ihtiyaçlarının ağırlığı düşüncelerini
bastırınca da, “olması gerektiği gibi kendileri” olamıyorlar.
Gerçekten de bu iş genellikle böyle gelişiyor olmalı ki, bakıyorsunuz her
gün sizinle aynı şeyleri söyleyen adam sıra seçimlere gelince “kendisi” gibi
değil, adeta “başkası” gibi davranıyor; sanki o dönemlerde kendisi olmaktan
vazgeçiyor.
***
Bir başka açlığın da “göz açlığı”
olduğunu söylemiştik.
Bunlar da aynen reklamın dediği gibi “gözleri aç iken” “kendileri olmaktan”
uzaklaşıyorlar.
Diğerleri gibi karnı mı aç?
Yoo, hiç de değil; maşallah beslenmeden yana hiç sıkıntı çekmedikleri belli;
“kelli felli”.
Ama “gözü” hep aç olduğu için önüne ne konsa, eline ne geçse bir türlü
doymuyor, daha da.. daha da.. diyor.
Sizce “bu açlık türü” adamı daha da kendisi olmaktan çıkarıp tanınmayacak
hale getirmez mi?.
Getirir, hatta günden güne daha da tanınmaz hale getirir de siz bile onu bir
kenara bırakıp kendi değer yargılarınızdan kuşkulanmaya başlarsınız; “yahu
ben bu adamı bunca zaman nasıl olup da tanıyamamışım” diye.
İşin en kötüsü bu “göz açlığı”
bence.
Karnı açları bir gün doyurmanın yolunu bulup doyurabilirsiniz.
Garibimin midesi de küçülmüştür bu arada, çabuk doyar.
Ama o gözü açlar var ya, işte onu doyurmak mümkün değil.
Dünyayı versen doyacak gibi değildir, çünkü “yedikçe” iştahı artar, midesi
genişler.
Onlar bir kere kendileri olmaktan çıktıysa kolay kolay geri de dönemezler.
Adamlar iyi keşfetmiş vallahi.
“Açken sen sen değilsin nasıl olsa ya” diyorlar fakir fukaraya.
Adeta kendinden geçmişsin…
Sonra da salıyor üzerinize gıda kolileri ile gelen “gözünden açlık
çekenleri”.
Bir anlık “mide bayramı”
Gerisi aynen bizim hikâyemiz:
“Karnı açlar” hep “gözü açlar”ı desteklediği için şu “siyaset çarkı”mız da
bir garip dönüyor.
Bu arada tabii “biz” de memleketçe bir türlü “kendimiz” olamıyoruz.
Ah siz şu Amerikan pazarlamacıları ah!
Bizim işimize gelmese de; aşk olsun, siz bu işi iyi biliyorsunuz.
Bülent SOYLAN
|
|