İktidarla polemiğe girmek mi
durumu halka anlatmak mı?


Demokrasilerde son sözün yani “irade”nin sahibi kimdir?
-“Halktır” derler ama ne hikmetse yaşamın içinde durum biraz farklı gelişmektedir.
-Nasıl yani?
-Örneğin, çoğu zaman birileri çıkar ve sonra da “beni bu halk seçti, ben burada milli iradeyi temsil ediyorum” der, aklına geleni yapar
Halk da “yaa, demek çoğunluk böyle istiyor” deyip boynunu büker.
 
Tamam, seni halk seçti ama eline de “benim adıma düşündüğün her şeyi yapabilirsin” türünden bir genel vekâletname vermedi ya…

Eğer dünya değişiyorsa, eğer koşullarla birlikte görüşler de değişiyorsa; tabii ki buna bağlı olarak bazı tercihler de değişecektir.
O zaman “vekil”in o vekâletnameyi bir kere eline geçirince, artık  “asil”in ne diyeceğine bakmadan her zaman ve her iş için “ben yetkiliyim, ben yaparım” demesi doğru mudur?

Siyasetçiler halkın tercihini almaksızın her zaman kendi tercihlerine göre davranabilir, örneğin “çılgınlıklar” yapabilirler mi?
Her şeyi ben bilirim, ben yaparım diyebilirler mi?

Örneğin, içeriğinde iktidarlarının görev ve yetki sınırlarının çizildiği anayasaları bile yeterli çoğunluk bulduklarında istedikleri gibi değiştirebilirler mi?
Ben falan ülkenin liderini çok demokrat bulmadım, ona baskı yapmayı düşünüyorum gibisinden bir şeyler diyebilir mi?

Tabii ki hayır.
Buna karşılık denilebilir ki, bir siyasetçi her yapacağını halka sorarak yapmaya kalkarsa, bu günlerde eskisinden çok daha hızlı dönmeye başlayan bu dünyada ipin ucunu kaçırmaz mı?
Tamam o da işin bir yönü ama bu gerekçe bile hiçbir zaman, eline iktidar olanağını geçiren siyasetçilerin devlet işlerini kendi egolarıyla yürütmelerini haklı göstermez.

***
Peki, ya bizdeki gibi “vaziyet ayan beyan ortada” ise ne demeli?
Bir zamanlar rüzgârlar böyle esmiş,
Olaylar böyle gelişmiş,
Bir şekilde sandıktan güçlü çıkılmış,
O gücüyle gücüne güç katmış,
Mecliste çoğunluk sağlanmış, iktidar olunmuş.
“Kabul edenler…  Etmeyenler…  Kanun kabul edilmiştir efendim, hayırlı olsun”

Her zaman hayırlı olabilir mi?
Muhalefete sorarsak çoğu zaman “hayırsız”
Başbakan yanlış yapmıştır, yanlış konuşmuştur, yanlış yoldadır…

-Sayın Başbakan, sen var ya sen!

-Neden?
Siyasetçi halkın vekâletini halkın beklentisi dışında, yanlış ve olmadık işlerde kullanmışsa acaba bunları o yanlışı göstere göstere, bile bile yapana mı yoksa ona bu vekâleti veren halka mı anlatmak daha doğrudur?

“Bu yanlıştır” dediğinizde onun gerçekten yanlış olduğunu söz konusu yanlışı yapan kişi mi yoksa halk mı daha sağduyu ile tartışacak, gerekirse reddedebilecektir?

***
Buradan bakıldığında muhalefetin, yanlış yürüttüğü icraatı dolayısıyla “icranın başı”nı hedef alıp kendisiyle polemiğe girmesi siyaseten sağlıklı bir sonuç vermemektedir.

Yanlışı yapan yaptığının doğruluğunda ısrar etmekte, sağlıklı bir bilgilenmeden nasibini alamayan halk da bu konuda polemiğe giren muhalefeti -dışarıdan baktığında gördüğü şekliyle- “ kavgacı” diye algılamaktadır.

Hele bu polemikler kızışırken, medyada iktidardan yana olanlar ile “yanında olmak zorunda kalanlar” çoğunlukta ise, sizin en haklı eleştirileriniz bile “koşullar gereği” magazinleştirilmekte ise…

Eğer bizde halkın bu medya düzeni dolayısıyla gerçekleri “algılamasında bir “sıkıntı” olduğu konusunda mutabıksak, “vekâletin” yerinde kullanılıp kullanılmadığı konusunu o “vekil” muhatap alınarak anlatmaktan vazgeçilmeli; aksine,  vekil “doğrudan” halka şikâyet edilmelidir.
 
***

Gerektiğinde liderler elbette işin raconuna uygun olarak bazen o polemik denen ağız kavgalarını yapacaklardır. Ancak bu polemiklerde abartıya kaçma, onları asıl çalışmalarından alıkoyar hatta çoğu zaman karşı tarafın tuzağına çeker.

Oysa “doğrudan halka şikâyet” yöntemi başarılı uygulandığı zaman lidere bile fazla iş kalmayacaktır;  “kadroları” sayısal imkânlarıyla bu işi çok daha geniş bir cephede, birden çok ağızdan yapabilir.
Bu tercih belki de “ben” yaptım oldu diyenlerin “ben”i yani “tek başınalığı” ile muhalefetin geniş kadrolarını karşı karşıya getirmekle taktik bir üstünlük sağlayacaktır.

Yazımızı bitirirken bir ufak da not koyalım: Bunu yapmanın “olmazsa olmazı” yapılan yanlışların halka anlatılmasını sadece liderden bekleyen ve kendileri sadece iç siyasetle iştigal edenler yerine, o konularda yetenekli kadrolarınız olması gerektiğidir.