Resmi rakamlarda
“Olacak o kadar” anlayışı ile nereye?
İstatistik nedir hiç düşündünüz mü?
Çeşitli kullanımlarına bakıldığında, Latinceden gelen bu kelimenin
“devlete ait” ve “devlete için veriler” gibi anlamları taşıdığı
anlaşılıyor.
Özetle söylemek gerekirse istatistik için; devletin topladığı,
sınıflandırıp yaydığı ve devlet hizmetlerinin planlanmasında esas alınan
bilgilerdir denebilir.
Burada iki önemli noktaya işaret etmekte yarar var:
Birincisi, bu bilgileri devlet toplayıp yayınlıyor.
İkincisi, devlet hizmetleri görülürken bu bilgilere dayanılıyor.
Peki, durum buysa, devlet adına bazı bilgileri toplayıp sınıflandıran ve
yayan bir kurumun verdiği sayılar gerçeklerden epeyce uzaklaşmışsa acaba
“Olacak o kadar” deyip geçilebilir mi?
Haydi bize göre neyse de, acaba bu konudaki yanlış bilgilerden yola
çıkan devletimiz, buna bağlı olarak icraatında da bazı yanlışlıklara
düşebilir mi?
Acaba, devlet işleri bu bilgilere güvenilmeden görülürken “el yordamı
usulü” ve “sezgiler” mi öne geçer?
***
Çok somut bir örnekten yola çıkıp düşünelim:
Hatay Havaalanı.
29 Ocak 2012 günü, alan ve çevresindeki yağmur sularının 3 metreye
yükselmesi dolayısıyla göle döndü ve uçuşlar şimdilik 6 Şubata kadar
iptal edildi.
Asgari ücretin üçte biri kadar geliri olan yurttaşından yüzde 12 genel
sağlık sigortası primi istemek zorunda olan bu devletin geçmişte buraya
gömdüğü milyonlarca dolar tutarındaki para, açıktır ki böyle bir yağış
olacağı ve burayı sel basabileceği öngörülemediğinden boşa gitti.
Sadece yatırılan paralar mı?
2011 Martında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açtığı bu havaalanı Hatay ve
yöresindeki sosyal ve ekonomik hareketliliği arttıracak değil miydi?
Bırakın herkesin verdiği vergilerden yapılan bu harcamaların önemli
ölçüde heba olmasını; Yöredeki sanayicinin, ihracatçının, turizmcinin,
esnafın ve çalışanların buradan beklentileri bu kadar da boşa
çıkarılabilir mi?
Şimdi bu duruma “Yağmur yağdı, böyle oldu” denebilir mi?
Bu havaalanı yeri seçilirken, projesi hazırlanırken acaba
“devletimiz” Hatay’a yılda ne kadar yağmur yağdığının, yağan yağmurla
kabaran Asi Nehrinin yatağının nerelere kadar genişlediğinin bilgilerini
tutmamış mıdır? Ya da tutulmuş bilgilere güvenemeyip işin takdirini
birilerinin sezgilerine mi bırakmıştır?
***
Bir başka güncel örnek Kütahya’nın merkezine ilişkin nüfus sayımında
şehirdeki erkek nüfusunun bir önceki yıla göre 25.000 azaldığına ilişkin
resmi rakamlar. Konunun üzerine giden Kütahya milletvekili Kınay, aynı
durumun
Bilecik, Manisa ve Erzincan'da da olduğunu söylediğine göre; bu yanlış
rakamlara dayanan (İllere verilen çeşitli ödenekler gibi) her
türlü resmi değerlendirmenin ve icraatın da bu yanlış bilgilere
dayandığını, istatistikteki yanlışların mecburen icraatta yanlışlara yol
açtığını kabul etmemiz gerekmez mi?
Örnekler bu kadar mı?
Değil tabii.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) "Gelir ve Yaşam Koşulları
Araştırması"na göre Güneydoğu zenginleşti, Doğu Karadeniz fakirleşti
deniyor.
Güneydoğu için sevinelim, Karadeniz için üzülelim mi?
Bu durumda devlet ne yapar?
Elimizdeki son verilere göre tarımda “ithalat” giderek yükselmiş:
Son bir yılın 11’er aylık dönemlerine ilişkin rakamlarına göre:
Canlı hayvan ithalatı 333 milyon dolardan 1 milyar 028 milyon dolara,
Sebze meyve ithalatı 630 milyon dolardan 761 milyon dolara,
Hububat ithalatı 1 milyar 56 milyondan 1 milyar 931 milyon dolara
yükselmiş.
Peki bütün bu malları dışarıdan daha fazla almaya başlarken, yani
içerideki üretimi giderek daha da yetmez hale gelirken tarım ve
hayvancılıkla uğraşan nüfus nasıl olup da 387.000 kişi artmış ve bu
artışla Türkiye’nin işsizlik rakamları genelde 447.000 kişi azalmış ve
genel işsizlik oranımız 9,1’e kadar gerilemiştir?
Örnekler aslında çok, şimdilik burada keselim ve soralım:
Haydi birileri bunları yayınlayıp icraatını buna göre şekillendiriyor.
Peki siz sade yurttaşlar, siz bu rakamlara ne diyor ve bir yurttaş
olarak kendi payınıza düşen icraatınızı neye bakarak
şekillendiriyorsunuz?