Yalancı baharda açan çiçek meyve verir mi?


Hatırlayacaksınız; sözleri Münir Ebcioğluna ait o hüzzam şarkıda
Bahara ermedi mevsim, hazan olup gidiyor” diye iki hüzünlü dize vardır.
Bu günün diliyle söylersek, şarkının bestekârı; günlerin bir türlü baharı getiremeden gelip geçtiğini ve ilkbaharı beklerken sonbaharın geldiğini anlatır.

İhtimaldir ki bunları gençliğini yaşayamadan yaşlanan insanlar için yazmıştır; ama öyle olsa bile bu şarkı, kimi toplumların bu günlerde yaşadıkları “bahar” meselesine ne kadar da uyuyor değil mi?

Durum belki biraz da, henüz mevsimi gelmeden birkaç günlük güneşle oluşan “yalancı bahar”a bakıp çiçek açan ve sonra da tepesine kar yağınca donup “aldanan” ve böylece artık o yıl için bir kere daha çiçek açma ve meyve verme şansını yitiren “bahar dalları”na benzemiyor mu?

Siz yalancı bahar dallarına bakıp üzülmez misiniz?
Donan çiçeklere,
Hatta o hala aldandığının farkına bile varamamış dallara,
Hiçbir zaman olgunlaşamayacak meyvelere…

Şarkı da öyle bitiyor zaten:
Yazık yazık ki şu ömrüm
Ziyan olup gidiyor”

***
Ne dersiniz, bu günlerde kimi ülkelerde yaşanan “bahar”lar belki de gerçekten zorlu geçen bir kışın ardından çok özlenen, ama zamansız çıkan güneşe bakıp aldanan çiçeklere benzemiyor mu?
Bu yalancı baharlar hemen yanıbaşımızdaki pek çok ülkede binlerce, on binlerce bahar özlemlisinin hayatına, diğerlerinin umutlarının yıkılmasına mal olmuyor mu?

Siz gerçek bir bahar ikliminde açan çiçeklerin üzerine tankla, topla, gazla, sopayla, postalla ve dışarıdan müdahaleyle gidildiğini gördünüz mü?

Şu anda Mısır’da, Libya’da Suriye’de yaşanan “bahar”ları ben hep o “aldanan bahar” dallarına benzetiyorum.
Yalancı güneşlere inanıp “bahar” adına hayatlarını kaybedenlere çok acıyorum.

***
Dünyanın milyonlarca yıllık yaşamında kuşkusuz çok küçük bir detaydan öteye gitmez ama biz bu günlerin insanlarının yaşadığı “bizim dünyamız” yine kendi ölçülerimize göre hayli sıkıntılı günler geçiriyor.

O küçük dünyamızın egemenleri, tarihin bu evresinde hemen hemen tüm dünyaya hakim kıldıkları küresel ekonomi düzeninin yapısal açmazlarını aşmak, örtmek ve bu acımasız düzenlerinin ömrünü biraz daha uzatabilmek için şimdi, daha öncesinde pek de el uzatamadıkları ülkelere “erken bahar” getirerek kendileri için bazı sonuçlar almaya çalışıyorlar.

Hesaba göre, bu ülkelerin kısmen bakir kalmış kaynaklarını ve pazarlarını bir an önce küresel sermayelerinin istifadesine açacaklar ve kendilerine gerekli olan “hasat”ı bir an önce elde edecekler.

Sözde artık baharın zamanı geldi ve oralardaki insanlar daha demokratik bir düzen için çok kararlılar.

Öyleyse Mısır’da neden insanlar birilerinin “alın size demokrasi” dedikleri düzene bir kere daha itiraz ediyor ve yine de Tahrir’den ayrılmayız diyorlar?

Öyleyse neden batılılar Libya’da daha çok demokrasi adına “şeriat kurallarının” gelmesine çanak tutuyorlar?

Öyleyse neden Suriye’de “demokrasiyi sokaktaki halk istiyor” da bunu yapsın diye “dışarıdan” askerler eğitilip haydi gidin ve halkınıza demokrasiyi götürün deniyor?

Öyleyse neden Suriye’yi demokratik reformlara zorlayanlar kadının otomobil kullanmasına bile haram diyen, demokrasinin “d”sinden ürken Arap krallarından oluşan birlik?

***
Sonuç olarak;
Bu baharlar, ülkelerinde demokrasiye hasret kalmış insanların bu özlemleri kullanılarak getirilmek istenen “yalancı bahar”lardır.
Kendi ikliminde açması gereken bahar dalları, küresel sermayenin buraları yalayan “sıcak nefesi” ile olumsuz koşullarda açılmaya zorlanmış, bunun sonu hep kan ve gözyaşı olmuştur ve daha da olacaktır.

Bu erken baharı yaşayanlar, kendilerini demokrasi getirmek için paralayanların asıl amaçlarının batmakta olan kendi ekonomilerini kurtarmak olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlayacaklardır.
Onlar bunu anlarken keşke o “bahar getiriciler” de yalancı bahara aldanan çiçeklerin hiçbir zaman istedikleri meyveye dönüşemeyeceğini bilebilseler.

Belki de onların gerçek anlamda bu dünyaya getirdikleri tek bahar, kendi ülkelerindeki çarpıklığı ve çöküşü sezip meydanlara dökülen kendi gençlerine istemeden hatırlattıkları bahardır.