|
Deprem vergisinin artçı sarsıntısı hiç bitmiyorsa
Depremin vergisi olur mu?
Olur.
Nitekim oldu da.
1999 Depremi üzerine çıkarılan 4481 Sayılı Kanununun tam adı “17.8.1999
ve 12.11.1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen
Depremin Yol Açtığı Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetlerin
İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”
idi.
Yani adıyla sanıyla bir deprem vergileri kanunumuz vardı ve bu kanunla;
1998 yılı ile ilgili beyanda bulunmuş olan Gelir, Kurumlar Vergisi
mükellefleri, götürü vergilendirilen esnaf, yine 1998 yılında 12 milyar
lirayı aşan ücret geliri sahipleri, Emlak Vergisi mükellefleri, Motorlu
Taşıtlar Vergisi mükellefleri, cep telefonu kullananlar ve değerli
kâğıtlardan devletin aldığı bir takım harçlara kadar hemen her şeye deprem
harcamalarını karşılama gerekçesiyle ek vergiler konmuştu.
Adını bırakın, bir kere gerekçesi “deprem”di.
Haklı mıydı?
Haklıydı.
Çünkü her hükümetin “depreme karşı alacağı tedbirler kapsamında” harcamayı
düşündüğü bir para olur ama hiçbir hükümetin bütçesinde ilgili yılda hangi
depremlerin olacağı hesaplanıp da bunun yıkımını karşılamaya ayrılacak
fonları olamaz ve her felaket devlete hesap dışı ek bir mali yük getirir.
Adının deprem vergisi olması doğru muydu?
En azından yanlış değildi.
Çünkü hükümetler vergileri önemli oranda arttırırken bunu topluma kabul
ettirebilmek, en azından bu vergiye olan tepkiyi azaltmak için anlaşılır
bir neden ileri sürmek zorundadırlar.
Dolayısıyla, yeni bütçe hazırlanırken bütçe gelirlerini artırma gereği
yerine böyle haklı bir nedeni öne sürmek siyaseten anlaşılabilir bir
durumdur.
Yanlışı var mıdır?
Evet vardır.
Devletin yıllık ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanan mali tabloya
“bütçe” dendiğini biliyoruz.
Bütçeciliğin “adem-i tahsis” diye bir temel kuralı vardır.
Bunun anlamı, hiçbir bütçe gelir kaleminin hiçbir bütçe gider kalemine
tahsis edilmemesi yani “bütün gelirlerin bütün giderlere paylaştırılması
esasıdır.
İşte bu prensip dolayısıyla, vergiyi salarken ileri sürülen “deprem
harcamalarını karşılama” gerekçesi doğrudur ama bu gelirlerin devletin o
tarihteki diğer ihtiyaçları düşünülmeden sadece buralara harcanacağını
kabul etmek bütçecilik usulü açısından yanlıştır.
Bu
uygulamada da gerçekten de böyle mi olmuştur?
Muhtemelen hayır.
Bütçenin o temel prensibi dolayısıyla vergi salınırken deprem gerekçesi
ileri sürülmüş ama bu gelirler elde edilip harcanırken şüphesiz ki o
günlerdeki öncelikler; iç-dış borç ödemeleri, bekleyen diğer harcamalar
gibi pek çok şey gözetilmek durumunda kalınmıştır.
Bu şuna da benzer:
Cebinizde yani kişisel bütçenizde evinizin çatısını tamir ettirmek için
ayırdığınız bir miktar paranız vardır ama bunu yapmadan önce hiç
hesabınızda olmayan bir işe, örneğin durup dururken arabanızın kazaya
uğraması dolayısıyla zorunlu ödemeniz çıkarsa tabii ki bütçenizdeki
paranın çatı için ayrıldığını kabul edip arabanızı tamircide rehin
bırakamazsınız; gider tamircinin parasını ödersiniz.
İşte bu nedenle aslında haklı bir uygulama, kamuoyuna iyi anlatılamadığı
için yanlış anlaşılmıştır.
Burada, “yapılsaydı daha doğru olurdu” denebilecek şey, deprem dolayısıyla
“artan kamu harcamalarının“ bu ek vergilerle karşılandığının
söylenmesi idi.
Yapılmamıştır.
Bu olsa olsa yapılanın haklılığını savunma zaafıdır.
Eğer mutlaka bir vergicilik zaafından söz edilecekse o da şudur:
2000’den sonraki yıllarda da bütçe gelirleri bütçe giderlerini
karşılayamadığı, sürekli açık verdiği için, Anayasamızda da yazıldığı gibi
“herkesten gücü oranında” vergi alınacak ve bunun gerekçesi devleti
finanse etmek olacaktı ama kolaycılığına kaçılarak daha önce çıkarılmış
vergilerin yürürlük süreleri uzatılmış fakat dolaylı vergilerin asıl
potansiyelini oluşturan “kazanç” ve “servet” üzerine gidilmemiştir.
Şimdi hükümetin sıkıntısı, 2000 sonrasında aslında deprem ihtiyacı ortadan
kalkmasına rağmen kanunun yürürlük süresini uzatarak topladığı için bazı
vergileri açıklamada zorlanmasıdır. Böylece, eğer bir gün gerekirse
“deprem” gerekçesiyle doğacak ek harcamaları karşılamak için yeni bir
vergiyi koyarken ya da mevcut oranları yükseltirken toplumdan tepki
görecek olmasıdır.
Çünkü halkın algısı, daha önce toplanan deprem vergilerinin yerinde
harcanmadığıdır.
Bunu doğru anlatamadığınız zaman, istediğiniz kadar haklı olun, siyaset
sizi zorlar.
|
|