|
Emekten yana siyaset yapanlar niye kolayca
anlaşamaz?
“Siyaset”i her türlü tanımlamak mümkün.
Siyaset şudur, siyaset budur, siyaset şöyledir, böyledir falan…
Yapılabilecek bu tanımlardan acaba hangisi bu toplumdaki en geniş kitleler
için; örneğin işçiler, memurlar, emekliler, küçük esnaf ve zanaatkar için
bir şey ifade edenidir?
Kestirmeden cevabını verelim:
Bu kesimlerin yaşamı açısından en belirleyici olanıdır.
Yani, “kendisinden yana olan siyaset” ve “kendisinden yana olmayan
siyaset!”
Biz, bu saydığımız kesimlerin en belirgin özelliklerinin “emekçilik”
olduğunu kabul ederek, kendilerinden yana olan siyasete “emekten yana
siyaset” diyoruz.
Ölçüyü emek ve emekçinin bakış açısı olarak koyunca, aynı ekonomik
koşullarda yaşayan, aynı özlemlerle yanıp tutuşan dar gelirli bütün
insanları da aynı grupta saymak ve yaşadığımız toplum içindeki çoğunluğuna
bakarak adına “halk” demek uygun.
Bir toplumda tabii ki geniş halk kitlelerini temsil ettiğini ileri süren
çeşitli partiler olacaktır.
“Ne kadar temsil o kadar oy demek” olunca ben daha halkçıyım, ben
herkesten daha fazla emekçi yanlısıyım diyenden bol bir şey olamayacağını
söylemek herhalde abartma sayılmaz. Hatta temel felsefesi “liberalizm”
olduğu için terminolojide sermayeden yana sayılanlar bile “zenginin de
fakirin de partisiyiz” gibi kimseyi dışarıda bırakmayan ama ikisi
arasındaki çelişkilerde mutlaka bunlardan birisine dirsek çevirmek zorunda
olan partiler bile “halkçılık” deyince mangalda kül bırakmazlar.
Yani iş siyasetin pazarlamasına gelince hepsi de “halk”ın partisiyim
diyecektir.
***
Peki gerçekten bu halkın partisinin temel özelliği ne olmalıdır?
Tabii ki bu değerlendirmelere göre “halk”ın partisi, tartışmasız bir
biçimde emekten yana olanların partisidir.
Aslında her parti kendi içinde de çeşitli kesimleri barındırır.
Geniş kitlelere mal olmuş örgütlerde hemen her üyenin tıpatıp aynı şeyleri
söylemesi, aynı şeyleri hissetmesi mümkün değildir. Buna “çıkarları”
demeyelim ama en başta kişilerin yetiştikleri ortam, eğitim düzeyler ve
bunlara bağlı olarak, olayları algılamadaki farklılıkları engeldir.
Hatta insanların bu konulardaki heyecanlarının, özverilerinin ve
kendilerine özgü çözümlerinin de birbirinden farklı olabileceğini kabul
etmekte yarar vardır.
İşte
tam bu noktada ortaya cevaplandırılması gereken önemli bir soru çıkar:
Emekten yana siyaset yapmak üzere bir araya gelenler belki aralarında bir
anda anlaşamazlar ama her anlaşamayanı hoş görüp, “hoşgörü adına” hoş
tutaraktan “olur böyle şeyler” demek, tartışmaların bir kaosa kadar uzayıp
gitmesine izin vermek, pratikte emeğin siyasetinin belirli bir disiplinle
yürütülmesi açısından doğru bir tavır olabilir mi?
Bu tavır bir süre sonra asıl amaçtan uzaklaşmaya, hatta başkalarının
siyasetine hizmete kadar varmaz mı?
Şüphesiz ki evet.
Birbirleriyle çok da benzeşmeyen ve aralarında kolayca uzlaşma şansı
olmayanları bir araya getirip safça uzlaşmalarını beklemek, gerçekten
sonuçta farkında olmadan başkalarının siyasetine hizmete kadar varabilir.
Peki o zaman gösterilecek tavır ne olmalıdır?
Benim önerim, emekten yana siyasette kim kiminle, hangi kesim hangi
kesimle anlaşamıyorsa anlaşamasın, her türlü anlaşmazlıkta bu taraflardan
hangisinin haklı olduğunu, kimin destekleneceğini belirlemenin yolu,
aradaki anlaşmazlığın sadece “emeğin siyaseti” açısından
değerlendirilmesidir.
Bir kere, anlaşmazlıklar emeğin siyasetine ilişkin değil ise her iki taraf
da yanlıştır.
Anlaşmazlıklar emeğin siyaseti ile “siyasette kişisel tırmanma” gayretinin
tarafları arasındaysa tabii ki bunlardan birincisi haklıdır ve o
desteklenmelidir.
Anlaşmazlıklar gerçekten de emeğin siyaseti konusunda ise ve iki
içtenlikli siyasetçi anlaşamıyorsa, onlar da mutlaka aynı grubun içinde ve
grubun hakemliğinde uzlaştırılmalıdır.
Bir tartışma emeğin siyaseti konusundan ayrılmış, kişiler ya da
grupçukların hemşerilik, etnisite, inanç ve ekipçilik tartışması halini
almış ve üstelik dışarıya taşmışsa, lütfen onlara şu soruyu soralım:
“-Tartışmalarınızdaki tezlerinizi, tezlerinizin çatışmasını ya da
birilerini neden karşınıza aldığınızı acaba emeğin siyaseti açısından bize
anlatabilir misiniz?”
İnanıyorum ki, bazıları bu kavgayı sadece kendi kişisel çıkarlarını
gözeterek yapıyorsa, çıkar çatışması olmasa bile olay bir “kayıkçı
kavgası” halini almışsa, bu soruyu sorduğunuzda onların yada onlardan
birinin size söyleyebilecekleri hiçbir sözleri olmayacaktır.
O konuda sözü olmayanın bu işte yeri de olmamalıdır.
İşte o zaman söz sadece bu soruyu sormuş olanlara düşer.
Son olarak derim ki, siyasi çekişmelerden şikayet edenler, siyasetin
dışında kaldım, dışarıda bırakıldım” diyenler, o birbirleriyle bir türlü
uzlaşamayanlara hiç gecikmeden bu soruyu sorsunlar.
|
|