Tekel İşçileri ve Özelleştirmenin Acı Yüzü
Acaba
kamu yöneticiliğinde “özelleştirme” demek, sadece “ben parayı verene
satarım, açığımı kaparım” demekten mi ibarettir?
Eğer ekonomiyi bakkal dükkânı işletir gibi yönetiyorsanız “evet”.
Nitekim bu satışların keyfini yaşayan ama bu keyfine kimsenin yüreğinin
dayanamadığı bir sayın bakan “babalar gibi satıyoruz” dememiş midir?
Kimin malını satıyordunuz Sayın Bakan? Anladık babalar gibi satıyordunuz da
acaba siz bu kadar keyifle babanızın malını mı satıyordunuz?
Kendi gayretinizle kazandığınızı hatta kendi döneminizde kazandırdığınızı da
istediğiniz gibi satın, ona kimse bir şey demez. Ama biliyor musunuz ki, bu
memlekette babasının malını bile öyle babalar gibi satana devlet adamı
değil, sadece “mirasyedi” derler.
Yedi düvele karşı verdiği kurtuluş savaşından harap ve bitap çıktıktan sonra
bu ülkenin seksen yılda dişinden tırnağından arttırarak kurduğu fabrikaları
babalar gibi satarken elinize sayılan paralara sevinmenizi anlamak doğrusu
pek zor değildi.
Bizim o tarihte anlayamadığımız, sizin “tezgâhtaki mal” gibi kabul ettiğiniz
bu fabrikaların satışından sonraki boşluğunu nasıl doldurabileceğiniz,
dolduramadığınızda bu malın gerçek sahiplerine hangi mazeretleri
üreteceğinizdi.
O mallar satıldığında “şu kadar gelir elde ettik” diyerek sanki o parayı
yolda bulmuş gibi nasıl da sevinmiş, gerektiğinde her şeyi satabileceğinizi
görerek nasıl da keyiflenmiştiniz.
İyi güzel de, bir bakkal dükkânında bile meselenin sadece satış olmadığını,
satılan malın yerine yenisini koymanın marifet olduğunu, hatta rafa misliyle
fazlasını koyamazsanız bu alışverişten çırak çıkıldığını da mı
bilmiyordunuz?
Türkiye Cumhuriyeti, son iktidar döneminde seksen yılın çok önemli
birikimlerini satmış, savmış ve babalar gibi de yemiştir. O gün bunları
satarken nasıl devlet bütçesi açık veriyor idiyse bu gün yine açık
vermektedir. Çünkü o satışlardan elde edilen gelirlerle yapısal bir
iyileştirme sağlanamamış, o satılanların yerine yeni bir değer konamamış,
ekonomiye can verecek yeni bir yatırım yapılamamıştır. Yapılan tek şey,
halkın acı gerçeklerle yüz yüze gelmesini bir süreliğine erteleyerek bu
çarpık yapıda bir iktidar dönemini daha kurtarabilmiş olmaktır.
***
Bir düşünün bakalım:
Babalar gibi sattığınız işletmeler iyi kötü kamu hizmeti görürken bunların
yarattığı katma değer yine milli ekonomide yani Türk halkında kalmıyor
muydu?
Babalar gibi sattığınız işletmelerin yabancı alıcıları bunları değil ama
buradan kazandıklarını kendi ülkelerine götürmekte değil midir?
Babalar gibi sattığınız işletmeler günü geldiğinde Türk ekonomisinin
gereksinimlerine göre yönetilmiyorlar mıydı?
Babalar gibi sattığınız işletmelerin yeni sahipleri şimdi sigara işinde
olduğu gibi “kusura bakmayın bu iş ticaridir, ticaretimize bakarız”
demiyorlar mı? Yarın çıkarlarına dokunduğunuzda sizi uluslar arası kurumlara
şikâyet etmeyecekler midir?
Babalar gibi sattığınız işletmeler şimdiki gibi birer ticarethane değil de
kamu hizmeti veren işletmeler değil miydi?
Babalar gibi sattığınız işletmeler eskiden, ticari çıkarıma uymuyor diye bu
memleketin yurttaşı, bu malların gerçek sahibi olan işçilerini karda kışta
kapının önüne koyuyorlar mıydı?
Şimdi, mal elden gittikten sonra “biz bunların işçilerini ne yapalım” diye
kara kara düşünüyorsunuz.
İyi güzel de, bunları mal olarak görüp satarken bunların birer kamu
işletmesi olarak Türk ekonomisindeki rollerini, hangi boşlukları
doldurduğunu niye iyice düşünmediniz de sadece asıl beceriniz olan satma
konusunda “babalandınız”?
Eğer o zaman bu satışların ekonomide hangi dengeleri değiştireceğini,
önümüzdeki yıllarda dış ödemeler dengesini nasıl etkileyeceğini, bu
işletmelerin işçilerinin hangi eşit işlere yerleştirileceğini düşünseydiniz
daha basiretli davranmış olmaz mıydınız?
Ama şimdi dönüşü çok zor olan bir noktadasınız ve kamuoyuna ancak şunu
söyleyebiliyorsunuz:
“…Tekel işçilerine eski maaşları vermek hakkaniyete uygun değil. Çünkü
ortada artık bir Tekel yok. Bol keseden maaş verme dönemi bitti. Tekel
işçilerinden isteyenler tazminatlarını alabilir. Bunun da ortalaması 41 bin
lira. Pek çok işadamı 10 bin lira sermaye ile işine başladı."
Söylenenler ne öncesinde ne sonrasında, ama bozuk saatlerin günde bir kere
doğru göstermesi gibi sadece bu noktada doğrudur: Artık bir Tekel yoktur,
dolayısıyla işçilerini çalıştıracak bir yer de yoktur. Ama keşke bu noktaya
gelmeden önce babalar gibi sattığınız Tekel işletmelerinin işçilerine devlet
olarak nasıl babalık edebileceğinizi de düşünmüş olsaydınız.
Sağolun siyaset sıkıştırınca bir miktar düşünmüşsünüz, ama bari "Bu
hükümetin bir suçu varsa o da özelleştirme sonucu açıkta kalanlara merhamet
göstermesidir" diye bu kadarını da onların başına kakmasaydınız.
İşlerini koruyabilmek için şu kadar gün karda yatan Tekel işçilerine
yaptığınız “Pek çok işadamının işe 10 bin lira sermaye ile işine başladığı”
tavsiyesine gelince, oldu olacak o işadamlarının bir listesini de verseniz
de, o işçilerimiz doğru yolu bulup kendilerinin hangi tarikle birer işadamı
olabileceklerini onların başarı öykülerinden öğrenebilseler.
Her neyse, olan olmuştur.
Ümit edelim ki bu da memleket için hayırlara vesile olsun
|