|
Çarpık düzene karşı çıkan partiden olmak
ve para meselesi
Partileri kalabalıklarından farklı kılan unsur
nedir?
İnsanları aynı ideoloji etrafında toplamaları değil mi?
Peki “ideoloji” nedir?
Türk Dil Kurumu ideolojiyi şöyle tanımlıyor:
“Siyasal veya toplumsal bir öğreti
oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön
veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler
bütünü.”
Peki, temeli “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düşüncesine
yani “piyasacılığa” dayanan bir partide bunların önemi var mıdır?
Örneğin:
Yaşasın liberal düzen,
Güçlü olan kazansın,
Gemisini kurtaran kaptan,
Paran kadar konuş,
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın,
Adam işi biliyor,
Çeşme akarken suyunu dolduracaksın,
Bal tutan parmak yalar,
Adam çalıyor ama iş de yapıyor
düşüncelerinin geçerli olduğu bir parti içinde olsanız, ille de ideolojik
zorunluluklardan söz edilebilir mi?
Edilemez.
Gücü gücü yetene hükmeder, durumundan memnun olmayan gider, memnun olan
devam eder.
Düzen partisi de denir böylesine.
Bu modelde parti, “piyasa düzenine itirazı olmayanlar”ın
birlikteliğidir.
Ucundan bir tarafına ilişmişseniz ve fincancı katırlarını ürkütmek gibi
derdiniz yoksa bir “iş kazasına” da kurban gitmezseniz öylece yürür
gidersiniz.
Kolaydır böylesi siyaset…
Peki
ya yürüyen düzene razı olmayıp:
Bu çarpık düzeni değiştireceğim,
Güçlüye karşı güçsüzü koruyacağım,
Siyaseti kendi çıkarımı gözetmek için yapmayacağım,
Sermayenin tahakkümüne karşıyım,
Güçsüzün hukukunu savunacağım,
Siyaset kimsenin zenginleşme aracı değildir,
Hırsızlığın yolsuzluğun hesabını soracağım
diyorsanız işiniz hayli zordur.
Çünkü adeta, bir şey yapmasanız da kendiliğinden aşağı doğru akan dereyi
şimdi sizin tersine akıtmanız gerekmektedir.
Haydi, siz “Ben kendi üzerime düşeni yaparım” deyip bu işe
soyundunuz ve içinizi rahatlattınız diyelim; bu yeterli olabilir mi?
Bunun geniş bir kitle hareketiyle gerçekleşmesi gerekmez mi?
Örneğin, programında büyük büyük harflerle yazılı olsa bile herhangi bir
siyasi parti bunu becerebilir mi?
Becerebilir tabii; ama bunu yapabilmek için;
1.Parti, içerideki çarpık düzenin dışarıdaki destekçilerinden medet
ummamalıdır; sırf iktidar uğruna biz size onlardan daha uyumluyuz, bizi
tanısanız daha çok seveceksiniz denmemelidir. Dışarıdaki destekçilerine
evet derken içeridekilere hayır demekle kimsenin sonuç alabilme şansı
yoktur.
2.Dış politikada dostluk ve düşmanlıklar değil sadece çıkarlar vardır
denir.
Ulusların ekonomik ilişkilerinde yani küresel sermaye ile olan
ilişkilerinde de ulusal ekonomilerin karşılıklı alışverişleri,
birbirlerinden ne kazanacakları, bu ilişkinin kendi ekonomilerinde neye
mal olacağı söz konusudur.
Küresel sermayenin ulusal ekonomiye uzanmış arsız elini denetlemeden bu
memleketin sanayicisinin, esnafının, işçisinin çıkarını savunmak mümkün
değildir.
3.Parti örgütünün “kayden” değil “gerçekten” parti ideolojisine inanan,
gözü kendi bireysel çıkarında olmayan kişilerden oluşturulması gerekir.
Bunun dışındaki çıkarcı gruplaşmalara göz yumup bunların kendi
aralarındaki çatışma ya da dengelerine dayanan yönetimler belki bir süre
daha ayakta kalma şansını yakalayabilirler ama ülkenin kendilerinden
beklediği çizgiyi tutturabilmekte zorluk çekerler, beklenen başarıyı
yakalayamazlar.
4.Bir partinin kendi programını disiplinle uygulayabilmesi, ancak kendi
örgütünün aidat ve diğer maddi desteği ile mümkündür. Kendi örgütünün
parasal desteğine dayanmayan partiler -aldıkları destek ölçüsünde-
ya onları dışarıdan destekleyenlerin etkisine girer ya da hiçbir zaman
genişleyemezler, kendilerinden beklenen etkinlikleri gösteremezler.
5.Ekonomik gücü ne olursa olsun, bir siyasi partiyi destekliyor olmanın
önemli şartlarından biri de, üyelerin o partinin göstereceği siyasi
etkinliklerin finansmanına katılmada ilgisiz kalmamalarıdır.
Siyasete katılma nasıl bir gönüllülük ise, bu siyasetin finansmanına
katılma da aynı gönüllülüğün ayrılmaz parçasıdır.
Burada üyeden beklenen, onun kaç para aidat ödediği değil, sadece aidatını
ödeyip ödemediğidir. Kabul edilebilir bir özrü olmadan ödemesini
yapmayanın, partinin programı doğrultusunda çalışması için üzerine düşeni
yapmadığını varsaymak kadar doğal bir değerlendirme olamaz. Asgari aidatın
ödenmesi, partili olmanın “olmazsa olmaz” şartıdır.
Ödemeyen ama partiliyim diyenler hiçbir zaman partili değil; olsa olsa
“sempatizan”dır, adeta “laf gönüllüsüdür.
Partiyi iktidara taşıyacak olanlar ise sempatizanlar değil, partinin
ideolojisine bağlı, onu “maddi ve manevi” destekleyen gerçek
partililerdir.
|
|