|
Hani
bu anayasa olmaz yenisini yapalım derler ya
Şu
anda memlekette toz dumandan göz gözü görmüyor desek acaba çok mu abartmış
oluruz?
“Doğrudur; bak siyasete, bak güneydoğuya, bak ekonomiye, bak dünyaya”
diyorsanız, gelin bu ortamda ülkenin “kolayca değiştirilemeyecek” temel
yasası olan anayasamız hakkındaki çalışmalara birlikte bir göz atalım.
Kimdir son zamanlarda “şu anayasayı baştan aşağı ele alıp değiştirelim”
diyen?
Biraz geriye gidip 2007 yılına bakarsak: AKP.
Bakın Prof. Dr. Özbudun ve arkadaşları tarafından hazırlanan taslağın
sunuş yazısında ne yazılıydı:
Bu
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Önerisi”;
8 Haziran 2007 günü Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın Prof. Dr. Ergun Özbudun’dan talebi üzerine,
aşağıda isimleri yazılı kişilerden oluşan Komisyon tarafından hazırlanmış,
2 Ağustos 2007 günü Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
Sayın Recep Tayip Erdoğan’a sunuşu yapılmış ve 29 Ağustos 2007 tarihinde
çalışmalar tamamlanarak Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’a teslim edilmiştir.
Tasarı o tarihte rafa kaldırıldı ama bu vesileyle bir şeyler de
hafızalara kazınmış olmalıydı: AKP, kendi inisiyatifiyle bir anayasa
taslağı hazırlatmış, Başbakan’ın görüşüne sunulmuş ve şimdilik bir kenara
konmuştu. Buradaki hükümler her ne kadar bazı bilim adamlarına
hazırlatılsa da, kimi kritik konularda siyaseten mutlaka partinin
görüşlerini, haydi öyle demesek bile en azından “beğenilerini”
yansıtmaktaydı.
Şimdi belki pek çok kişinin “bu toz duman arasında” acaba hangi ihtiyaçlar
böyle ciddi ve geniş mutabakat gerektiren, sakin sakin düşünülmesi ve
üzerinde uzlaşma sağlanması gereken bir çalışmayı bu sıcak gündemin ön
sırasına soktu diyebilir.
Eğer
bu gün, istenen anayasa değişikliğini “ilk yapılacak işlerden” sayanlar
son üç beş yılda Türkiye’nin düzeni konusundaki temel düşüncelerini
değiştirmemişlerse, gösterecekleri kararlılıktan dolayı karşılaşacağımız
şu konulara dikkat çekmekte yarar var:
1.Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından hazırlatılan anayasa taslağının
50. Maddesinin gerekçesinde “Devletin üstlendiği sosyo-ekonomik hayata
ilişkin ödevler ve bu ödevlere ilişkin bireysel ve kolektif nitelikli
haklar, Devletin devasa ölçeklere varan bir bürokratik mekanizma içinde
hantallaşarak hiçbir iş yapamaz hâle gelmesi veya sınırlı kaynakları ile
yapması gerekenler arasındaki dengeyi iyi kuramaması gibi riskler
tarafından tehdit edilmektedir.” denmektedir.
Merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasındaki ilişkinin ne olması
gerektiği, yerel yönetimler üzerindeki vesayetin hangi ölçülerde
kalmasının uygun olacağı tartışıldığında mutlaka çok farklı görüşler ileri
sürülebilir.
Ancak bu günün Türkiyesinde, yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi
dendiğinde ilk akla gelen endişeyle; -güneydoğu ile Ankara’nın dengesi göz
önüne getirildiğinde- yukarıya aldığımız gerekçenin şimdi hiç de “her
şeyden önce” gerçekleştirilmesi gereken işlerden olmadığı, yerel
yönetimleri merkezi yönetimin “bürokrasi”sinden, “hantal”lığından
koruyacak her adımın bölgede sadece özerklik değil ama ayrılığa doğru esen
rüzgarı kuvvetlendirmek olacağı açık değil midir?
2.Türkiye’nin güneydoğusunda, “Üniter devletin dışında olmak” adına çok
ciddi eylem ve tavırlar olduğu herkesin gözü önündeki bir gerçektir. Siz
eğer bu gerçeğe rağmen bir devleti devlet yapacak unsurlardan birini daha;
“vergileme hakkı”nı da götürüp kendi elinizle teslim etmek için telaş
içinde olursanız bu ileride telafisi mümkün olmayan bir yanlışa yol açmaz
mı?
Bakın 2007 tasarısı bu konuda ne diyor:
Madde 41- “..Sözü edilen madde ile vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülüklerin muaflık, istisna, indirim ve oranlarına ilişkin
hükümlerinde kanunun belirttiği alt ve üst sınırlar içinde değişiklik
yapma konusunda Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin, mahallî
idareler tarafından tarh, tahakkuk ve tahsil edilen vergi, resim, harç ve
benzeri malî yükümlülükler için de mahallî idarelerin karar organlarına
tanınması sağlanmaktadır.”
Madde 96- “..Son fıkrada mahallî idarelere kendi gelir kaynaklarını
oluşturma imkânı vermeye açık ve dolayısıyla daha geniş bir ademi
merkeziyet (merkezden ayrılma) alanı sağlamak amaçlanmıştır.”
Şimdi herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi ve yeni anayasa telaşında
olanlara bu konulardaki düşüncelerini bizim burada yaptığımız gibi çok net
biçimde sorması lazımdır.
Yeni anayasalar elbette her zaman yapılır, yerel yönetimler elbette
demokrasilerde önemli unsurlardır ama siyaset aynı zamanda bir “zamanlama
sanatı” değil midir?
Şu anda iktidarında pek de mevzuat sıkıntısı çekmeyen bir yönetimin “Bu
anayasayla devlet yönetilemiyor” demesi biraz zamansız değil midir?
“Öyledir” diyorsanız bu konu mutlaka tartışılmalıdır.
|
|