|
Krizin
göbeğinde iken nereden geçeceğini konuşmak
Hükümet Başkanımız Azerbaycan yolunda basına
demeç veriyor; tüm dünyayı saran ekonomik kriz endişelerini kastedip “Daha
önce teğet geçecek demiştim, bu sefer teğet geçeceğe de benzemiyor” diyor.
Daha düzgün bir cümleyle ifade edersek; “bu sefer kriz teğet geçecek kadar
bile yaklaşacağa benzemiyor” diyor.
Sonra ilave ediyor “Eğer verim ekonomisinde saf alırsak, israf
ekonomisinden uzak durursak kriz bize uğramaz. Biz bugün güçlüysek kamu
harcamalarında yaptığımız tasarruftandır.”
Üretemeyen, iç pazarını bile yabancılara kaptıran bir ekonomide şimdi
kalkıp da “verim ekonomisinde saf alırsak” desek acaba ne kadar inandırıcı
olabiliriz?
Bu ekonomi kurbanlık koyunlarını bile dışarıdan ithal etmedi mi?
Bu ekonomi pahalı benzine rağmen ÖTV’den vazgeçerek otomobil ithal etmedi
mi?
Peki ya o israf ekonomisi dediğimiz şeyden uzak duramazsak?
Dikkat edilirse; hem bunun cevabı, hem de içinde bulunduğumuz durum Sayın
Başbakan’ın ifadesinde mevcuttur.
Uzak duramazsak kriz bize uğrar diyor.
“Yani israfa yönelirsek” değil de, mevcut durumdan kurtulamazsak anlamında
bir koşul var ifadesinde: “israftan uzaklaşamazsak”
Tamam kabul ettik, o halde şunun cevabını arayalım:
Acaba biz israf ekonomisinden uzak durabilir miyiz?
***
Burada “sarf” ile “israf”ı birbirinden ayırmak gerekir.
“Sarf” kullanımdır yani “tüketim”dir, bir ihtiyacın karşılanmasıdır. İsraf
ise ihtiyaç dolayısıyla yapılan tüketimi de aşan kullanımdır. Günlük
konuşmalarımızda “gerektiğinden fazla tüketim” anlamına gelir. Hatta
dinimizde “israf haramdır” diye, sarfı değil ama israfı kınayan güzel bir
söz de vardır.
“İsraftan kurtulamazsak!”
Türkiye’de acaba şimdiki durumda bir israf ekonomisi mi vardır da böyle
söyleniyor?
“Uzak durursak” dendiğine göre öyle.
Nasıl mı?
Ürettiğinden fazla tüketen, bu açığını başkalarının ürettiği mallarını
ithal ederek karşılayan. Üstelik bunu da borçlanarak, borç yetişmezse
özelleştirme adı altında eldeki avuçtaki her şeyi satıp paraya çevirerek…
***
Yıllardır seçmene şirin görünmek için, borç harç ithal edilen yabancı
malları gösterip “eskiden bunlar var mıydı?, hepsi bizim zamanımızda oldu”
diyen ve bu biçimde halkın gözünü boyamaya çalışan bir siyasetin acaba
şimdi bundan dönmesine imkan var mı?
“İsraftan kurtulamazsak” kaydını ileri sürmesine karşın bu israf
politikasını durdurmasına, “kardeşim borçlanın dedikse o kadar da değil”
demesine imkan var mı?
***
Kimileri, bizim ekonominin krizler içinde debelenmesine rağmen “yok canım,
kriz bizim yanımızdan teğet bile geçmez diyorsa, herhalde dış ticaret
açığının öyle şimdiki gibi yıllık 60 milyar dolarlar değil, belki de 160
milyar dolarlar düzeyine geldiği zamanı kastedip “İşte ben asıl buna kriz
derim” diye düşünüyorlardır.
Oysa krizin nereden geçeceğini düşünmeye, üzerine tartışma açmaya hiç
gerek yok.
Bu dış ticaret açığıyla, bu işsizlikle, bu sıcak paralarla Türkiye krizin
tam da göbeğinde dönüp durmaktadır da kimsenin “Kral çıplak” demeye yüreği
yetmemektedir.
Haydi, bazılarının da sırf iyi niyetten gerçeği göremediğini düşünüp bu
ifademizi hafiften yumuşatalım:
Şair Hayalî’nin “O balıklar ki denizin içinde yüzerler de denizi bilmezler
anlamına gelen dizesinde dediği gibi:
“O kişiler ki kriz içinde yüzerler de hala krizin nereden geçebileceğini
tartışırlar.”
|
|