|
AVM’lerin
önlenemez yükselişi ile esnafın önlenemez batışı
Alışveriş merkezleri ya da kısaca AVM’ler iyi mi kötü mü?
Başbakana ve dolayısıyla hükümet kanadına bakılırsa
“'Artık
AVM'leri bir kenara koyalım, AVM olmasın, AVM'ler pazar günü çalışmasın',
Böyle bir anlayışın olması mümkün değil.”
(R.Tayyip
Erdoğan, 10.4.2010)
Yani sayın Başbakan “AVM’ler olmasın demeyeceğiz, küçük esnaf kusura
bakmasın, bu süreç devam edecek” diyor. Hatta genel olarak sermayeyi
tüketmiş bakkallara, gelin siz onların ara sokaklardaki bayileri,
tezgâhtarları olun anlamına gelen bir de öneride bulunuyor:
“Süpermarketlerin bakkallarla işbirliğine girmek suretiyle, onları
oralarda gerekirse kendi bayii gibi çalıştırmalarını sağlayacak, onları
sermaye yükünden kurtaracak bazı adımların atılması sağlanabilir. Hem taze
ürünü hem daha ucuz ürünü bu şekilde temin ederek satmalarını
sağlayabilirler. Gerekirse bu noktada çok daha farklı bir adım, verilen bu
kredilerle bu çalışmaları çok daha farklı bir statüde onların sürdürmesi
söz konusu olabilir.”
Buraya aldığımız sözlerden de anlaşıldığı gibi, eğer iktidar ve onun
ekonomi politikalarında köklü bir değişiklik olmazsa, aynen yazımızın
başlığındaki durum ortaya çıkıyor: “AVM’lerin önlenemez yükselişi esnafın
önlenemez batışını getiriyor”
AVM’ler kötü mü?
Hayır, aslında çok da güzel.
Modern, sıcak, aydınlık, eğlenceli, bol çeşitli, otoparklı, kaliteli,
kalite güvenceli falan filan.
Buraya kadar herkes mutabık. Mutabık da, düşünülmesi gereken bu güzelliğin
nelere malolduğu, o güzellik sürerken kimlere ve neye rağmen yaşandığı.
Baskılar üzerine Hükümet bir de tasarı hazırlamış. Bu tasarının “bakın
bakalım siz ne diyorsunuz” diye TÜSİAD’a sunulan metnini ve TÜSİAD’ın bu
konudaki görüşlerini okudum. İçinde önemli ölçüde yabancı sermayeyi de
temsil eden üyesi bulunan TÜSİAD özetle şunu diyor:
“Getirilen yeni hükümler; başta muğlak kıstaslara bağlanmış izin süreci
ile uygulamada karışıklığa yol açacak, işletmelere ek yük getirecek ve
serbest rekabet ortamını zedeleyerek, piyasa ekonomisinin sağlıklı
işleyişine müdahale edecek niteliktedir.”
“Piyasada
etkin çalışmayan, kalite ve hizmet gücü bulunmadığı için piyasada oluşan
rekabete dayanamayan aktörlerin korumacı hukuki düzenlemeler ile piyasada
yapay olarak yaşamasına imkân vermek, piyasadaki rekabetin devlet eli ile
bozulmasına yol açacağı gibi, toplumun genelini menfi yönde etkileyecek ve
refah kaybına yol açacaktır. Refah kaybından öncelikle ve doğrudan
etkilenecek kesim ise hiç kuşkusuz tüketiciler olacaktır. Bu tasarı ile
getirilmekte olan sınırlamalar, özellikle piyasaya giriş engelleri,
sektörde yapıcı rekabetin gelişimini engellemekte ve tüketici faydasını
azaltmakta, serbest rekabetin ruhuna aykırı bir nitelik taşımaktadır”
Metnin içindeki şu cümleye özellikle dikkat çekmek isterim:
“..piyasada oluşan rekabete dayanamayan aktörlerin korumacı hukuki
düzenlemeler ile piyasada yapay olarak yaşamasına imkân vermek..”
Yani özetle şöyle diyor: “AVM’lere devam, esnafı kurtaracağım diye
piyasaya müdahale edilmesin”
Hükümetten sonra, içinde yabancı sermaye de olan büyük sermaye bunu dediği
zaman esnafın bu işten karlı daha doğrusu paçayı kurtaracak bir formülle
çıkması mümkün mü?
Esnafın kendi meslek odaları, temsilcileri bu kötü gidişi engelleyebilecek
performansı gösterebilecek mi?
Doğrusu merak ediyorum.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi; bu hükümet ve bu politikalar sürdükçe,
sadece bakkal dükkanı olarak 120.000 işyerinin çok kısa bir süre içinde
“batması” beklenen bir şey ve battığında, saydığımız çevrelerce ardından
adeta “öldü de kurtuldu” denecek bir olay.
Çevrecilik, şehircilik, trafik gibi sorunları bir
tarafa bırakalım ve düşünelim bakalım, acaba bu sürecin 120 bin bakkal, şu
kadar kasap, bu kadar fırın, şarküteri, tekel bayii, manav ve Türkiye
Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu TESK’e göre yaklaşık 2 milyon kadar
esnafın kaderini “olacak o kadar” diye bu küresel ekonominin azgın
dalgalarıyla karşı karşıya bırakmak, örneğin devlet yönetimi açısından
doğru bir şey mi?
İki milyon esnafın ortalama beşer kişilik aile efradıyla toplam on milyon
vatandaşın ekonomik geleceğinin üçte biri de yabancı yatırımcı olan 269
AVM kumpanyasının (AYD Mart 2011 tarihli raporu)“serbest
piyasacılığı”na terk etmek doğru olur mu?
“Ben onu bilemem, iyi yanı da var kötü yanı da” derseniz gidin o çoluk
çocuğu ile birlikte on milyonu bulan küçük esnaf ailelerine,önce işin
gerçeğini anlatın ve sonra da sorun bakalım; “ne dersiniz, bu gidişattan
memnun musunuz, kalkınan Türkiye’de geleceğinizi nasıl görüyorsunuz”
diye.
Bakalım size ne diyeceklerdir.
Özellikle politikacıların, onların ne diyeceğini, hele bu kötü
geleceklerini kendi elleriyle değiştirme fırsatını da ellerinde tuttukları
bir dönemde ne diyeceğini ve ne yapılmasını istediklerini sormasında yarar
görürüm.
Onlar hele bir dile gelsin, AVM’lerin inkâr edilemez iyi taraflarını da es
geçmeden, sosyal demokrat görüşlerimiz çerçevesinde yapılabilecek bazı
şeyler var.
www.facebook.com/bulentsoylan
|
|