|
“Haydi artık geçmiş
olsun” diyelim mi?
Siyasal partiler, hayli yorucu
bir iş olan aday seçimlerini nihayet tamamladılar.
Önümüzdeki genel seçimde milletvekilliği için kendilerine gelen aday adayı
başvuruları arasından yaptıkları seçimle, gelecek dönem kimleri
parlamentoda görmek istediklerini belirlediler.
Kolay değil; dört duvar arasına kapanacaksınız, sonra da o dört beş bin
adayın en azından üçer dörder turdan hamlesi ve en az bu kadar destekçisi
ya da referansının ağır bombardımanı altında sağlıklı bir sıralama yapmaya
çalışacaksınız.
Doğrusu buna can dayanmaz.
Bu nedenle liste hazırlama işini tamamlayan ekibe şimdi yürekten bir
“haydi geçmiş olsun” demek gerekir düşüncesindeyim.
Kim iyiydi, kim kötüydü, kim kime tercih edilmeliydi konularında kuşkusuz
herkesin “kendine göre” farklı görüşleri olacaktır. Tabii ki, yukarıda
belirttiğimiz ortam dolayısıyla, yapılan tercihlerde bazı yanlışların
olmasını doğal karşılamak lazım.
Herkesin kabul ettiği gibi, ortada bir iş ve hele de böyle bir iş varsa
onun içinde bazı yanlışların olmasından doğalı olamaz.
Hiç yanlışsız olan kişi, sadece hiçbir iş yapmayandır.
Çok genç yaşta kaybedilen değerli işadamı, ulusal sanayici Mümtaz
Zeytinoğlu’nun “Başarıya ulaşmam için bana yanlış yapma fırsatı da
verirseniz…” gibi bir sözünü hatırlarım.
Ne var ki, iş yapan herkesin ve
dolayısıyla parti yöneticilerinin de “tartışılabilir” seçmeler yapması ve
bunun makul karşılanabilir tarafı olmasına karşılık, siyasette sonucu
belirleyen şey –ister yanlış isterse doğru olsun- bu yapılanların
toplumdaki algılanış şeklidir.
***
Hiçbir sübjektif değerlendirme
yapmaksızın söyleyecek olursak; şimdi CHP’nin de önümüzdeki dönem
parlamentoda görmek istediği; fakir fukaradan, emekliden, işçiden ve
işsizden yana çalışacak sosyal demokrat takımı belirlenmiştir.
Bu takım, önce seçim meydanlarına çıkacak ve halk tarafından da anlaşılıp
seçildikleri takdirde neler yapacaklarını anlatacak, lider onların
ellerini havaya kaldırıp “işte sizi bu arkadaşlarımız temsil edecek, vaat
ettiklerimizi bu arkadaşlarımızla birlikte gerçekleştireceğiz”
diyeceklerdir.
Peki, tutun ki bu eli havaya
kaldırılan ve “işte bu” deneni gördünüz ama kendi açınızdan hiç de uygun
bulamadığınız, yahu eğer bizi bu adam kurtaracaksa vay halimize” dediğiniz
biriyle karşılaştığınızda ne diyeceksiniz?
Buradaki tavrınız kendi kafanızdaki değerlendirmeye göre mi şekillenmeli?
Yoksa her şeye karşın bundan farklı bir tutum mu takınılmalı?
Bence, geride bıraktığımız o çok tartışma yaratan aday seçme işinden
sonra, sırasında çok değişik tavırlar alınmasına da yol açabilecek bir
ortamı beraberinde getiren, ama daha bu günden sağlıklı olarak
değerlendirilmesi gereken konu da bu.
Tutun ki içiniz içinize
sığmıyor; bazı işler için, yapılmış bir yanlış boyutundan daha ileri
götürüp “olmaz böyle bir şey” bile diyebiliyorsunuz.
Bana kalırsa bu saatten sonra ileri sürülebilecek kişisel görüş ya da
taleplere artık “geçmiş olsun” demek daha doğru olur.
Düdük çalmış, siyaset maçı başlamıştır.
Takımın tertibi ne olursa olsun, sahaya çıktıktan sonra kalede kimin
duracağı, santrforların kimler olacağı konuları artık tartışılmamalıdır.
Bu tartışmalar doğrudan, oynanan oyunun sonucunu etkileyecektir.
Şimdi, istenildiği kadar “doğrular” ortaya konsun, seçim yarışında parti
açısından olumsuzluğa yol açabilecek çok haklı tepkiler bile, bu siyaset
tahterevallisinde mutlaka “karşınızdaki parti”nin başarı hanesine
yazılacaktır.
Hiç kendi ekibinizi eleştirmek uğruna karşınızdakilerin başarılı olmasına
razı olabilir misiniz?
Bu tür tavırların uzun soluklu siyasette doğru kabul edilebilir bir yanı
olabilir mi?
***
Siyaset, -adı üzerinde- bir açıdan da “sonuç alma sanatı”dır.
Bu alanda haklılık genellikle alınan sonuca göre belirlenir; tabii yapılan
yanlışlar da…
Dolayısıyla, bu konularda haklılık ya da haksızlık iddialarının şimdi
değil, ancak seçimde alınan sonuca bakarak tartışılması daha gerçekçi ve
siyaseten daha geçerli bir hüküm olacaktır.
Bütün bunlara karşılık, “iyi ama, ya bu seçilenlerle önümüzdeki dönemde
yürütülecek politikalar tutarsız olursa” da denebilir.
İşte belki de bu günlerde tartışılırken göz önünde tutulması gereken,
doğruyu bulmamıza yarayacak olan ve hatta deyim yerinde ise “zurnanın zırt
dediği yer” de burası olmalıdır.
Neden diyeceksiniz?
“Ya bu yanlış dediğimiz kişiler yanlış politikalar güderlerse!”
Yapamazlar.
Çünkü bir siyasi partinin parlamento grubu, o partinin esas siyasetini
belirleyen değil sadece “uygulayan” birimidir.
Dolayısıyla, siz partinin yönetimi olarak doğru kararlar vermiş, doğru
politikaları seçmişseniz, parlamentodaki vekilleriniz pek de çizginiz
dışına çıkmadıkça sanıldığı kadar sorun yaşanmaz.
Olur ya, “Ama bu parti politikası da yanlıştır” derseniz –ki
diyebilirsiniz- o zaman da bunun yerini iyi bilmek ve uluorta
tartışmamak, zamanını ve zeminini iyi seçmek; tam da maçın ortasında
iken, seyircinin önünde, karşı takıma yarayabilecek bir biçimde bu
konulara çok fazla müdahale etmemek daha uygun olacaktır.
|
|