|
Ateşe koşan kelebekler ve itfaiyeci başvuruları
Gazetelerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 350 kişilik itfaiyeci eri
kadrosuna dört binden fazla başvuru olduğunu okuyunca, aklıma Ahmet
Haşim’in ünlü “Karanfil” şiirindeki dizeler geldi
“Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi...”
Haberin ayrıntılarında, başvuranlar arasında; kimya mühendisi, inşaat
teknikeri, turizmci gibi meslek gruplarından kişiler olduğu ve bu yüksek
başvuru nedeninin yoğun işsizlik döneminde insanların devlet memuru olmak
istemesi olduğu belirtiliyor.
Sonra
düşündüm; eğer bu ekonomik yapıda nüfusumuz biraz daha artarsa ve her çift
başbakanın “en azından üçer çocuk” kampanyasına uyarsa, ilerideki yıllarda
acaba böyle “ateş karşısındaki” bir iş için şimdi dört bini aşan itfaiye
eri başvuruları kaç kişiye kadar tırmanır?
***
Haşim’in şiirinde, ışığın etrafında uçuşan kelebeklerin bir süre sonra
cazibesine kapılarak onun daha yakınına sokulduğu ve sonra da yanıp yere
düştükleri anlatılır.
Kapıldıkları cazibe, kendisinin etrafında pervane olan kelebekleri yakıp
kavurur ve vurulmuş gibi dibine düşürür.
Cazibe ve o cazibeye kapılıp kavrulma…
Ne garip bir ilişki.
Acaba bu durum, kelebeklerin ışığa ya da ateşe duydukları dayanılmaz
cazibeden ve o cazibenin doğası gereği yakıcılığından mı kaynaklanmaktadır
yoksa kelebeklerin kendilerini ateşe atma konusundaki çaresizliğinden mi?
Yoksa kendilerinden öncekilerin akıbetini görmelerine karşın, bile bile bu
sonucu istemelerinden mi?
***
İtfaiyecilik zor iştir.
Mesleki bilgisi dışında gerçek itfaiyecinin:
İnsanlara yardım etmeyi seven, yükseklik korkusu bulunmayan,
Normalin üstünde cesarete,
Çevik ve atletik bir beden yapısına,
Hareketliliği ve stresi kaldırabilecek bir yapıya sahip, sorumluluk sahibi
kimselerden olması gerekir.
Peki, biz şimdi bu işe başvuranlar için ne
söyleyebiliriz?
Başvurular bu kişilerin kendi cesaretlerini ispat isteklerinin bir
tezahürü müdür?
Toplumdaki yardımseverlik patlaması mıdır?
Veya hepsi bir arada, ateşin etrafında dönmeye arzulu kelebek örneği bu
mesleğe olan aşktan mıdır?
Bunun yanıtı aslında aynı haberlerde var:
Hatta çoğumuz da biliyoruz.
İşsizlik, çaresizlik ve devlet kapısında aranan imkân ile verdiği güven…
İşsizliği çok anlattık.
Çaresizliği de.
Şimdi bir de devlet kapısından medet ummaya değinelim:
Ne yazık ki, “Türkiye ekonomisi dünyaya parmak ısırtırcasına kalkınıyor”
denmesine, özel sektörcü ve hatta uslanmaz biçimde küresel ekonomici
olunmasına rağmen işte gerçekte durum budur.
İnsanlarımız, kendi mesleklerinde iş bulamadıkları için “inşaat
teknikerliği, kimya mühendisliği, turizmcilik gibi sektörleri bırakıp, bu
iş gibi mesleki eğitimden ziyade bedensel niteliklerin ve özel ilginin
arandığı farklı bir alana talip olmaktadırlar.
Demek ki, kendi mesleklerinden ümitleri yoktur;
denemişler ve ilerisi için bir ümit görememişlerdir.
Demek ki, birikimleri boşa çıkmıştır.
Demek ki, yıllarca zaman, para, emek harcamışlar ama yaptıkları
eğitimlerinin şu koşullarda itfaiyecilik dışında bir “kıymet-i
harbiyesi”nin olmadığını görmüşlerdir.
Bu ekonomiyi büyük iddialarla yönetenlerin “devlet piyasadan elini
çekmeli, işletmeleri satmalı, her şeyi özel sektöre bırakmalı”
demelerine rağmen görülmüştür ki bu gün için itfaiye erliği gibi bir
görevde de olsa “devletin memuru” olmak, “özel sektörde çalışmak”tan daha
cazip görülmektedir.
Tamam, devlet gerekmedikçe işletmecilik yapmayacak.
Tamam, devlet sanayie, ticarete teşebbüs etmeyecek, olan işletmelerini de
ucuz pahalı demeden derhal satacak…
İyi güzel de, sizin kraldan fazla kralcılıkla savunduğunuz piyasa
ekonominizin yarattığı tablo buysa; eğer üretimi azaltmış, istihdamı
düşürmüş, işsizleri o beğenmediğiniz devletin kapısına dizmişseniz
çaresizliğe düşmüş insanlar bu saatten sonra ne yapmalılar?
“Yaşasın piyasa”cılar şimdi bunun da cevabını vermeğe hazır mıdırlar?
Gelelim edebiyattan, ekonomiden siyasete;
Bu hüzünlü ekonomi tablosuna rağmen, yine de bir ampulün etrafında dönmeye
devam eden, ama belli ki sonunda yanmaya mahkûm olanlara soralım bakalım:
Memleketin bu hali ve istikbali gözler önündeyken, hala Haşim’in
dizelerindeki gibi “Gönlüm O’na pervane kesildi” diyenlerin “Pervane”
olmalarına sebep nedir?
|
|