Her gün makarna beklemek ve açlık korkusu


Kime ait olduğunu bilemiyorum.
Bakara Suresi ile ilgili bir yorumda:
Açlık çekeni bir ekmek doyurur, açlık korkusu çekeni dünya doyuramaz
diye
oldukça anlamlı bir söze rast geldim.

Doğrusu, bu günün yoksulluk ortamında kıvranan insanların siyasal davranışlarını bundan daha iyi anlatmak mümkün değil.
Ne diyor?
Açlık çekeni bir ekmek doyurur
Doğrudur.
Açlık, sonuçta anlık bir duygudur.
Akşam yiyecek ekmeğiniz yoktur, biri gelir size kapıdan bir somun uzatır; alır yer ve açlığınızı giderirsiniz.
Ertesi akşam yine acıkırsınız; yine gelirler, bir somun daha verirler, onu da o akşam yer yine karnınızı doyurursunuz.
Eğer bir biçimde her akşam size karnınızı doyuracak birer somun veriliyorsa ve iş böyle sürüyorsa karnınız aç kalmaz.
Doyulur.

Çoğu yaratık, karnının doyması ile birlikte açlığını unutur ve hiçbir zaman açlık korkusu çekmez.
İnsanoğlu öyle mi?
Değil elbette.
Bir kere insanoğlu diğer yaratıklardan farklı olarak düşünme yeteneğine sahiptir.
Düşünür:
“Bu gün bana bir somun verdiler ama acaba yarın da verirler mi?”
“Ya yarın vermezlerse?”
“Ya yarın vermek isteseler bile ellerinden gelmezse, ya da işlerine gelmezse?”

İşte bu aşamaya gelinince, yarın aç kalabileceği korkusu taşıyan insanı karnının yarın da doyacağı inancına kavuşturabilmek hayli zorlaşır.
Çünkü bu gün yediği ekmek onun için çok somut ve inandırıcıdır da, onu kendisine gelecekte de aynı ekmeğin verileceğine inandırmak kolay olmaz.

Endişesi sürdükçe daha çok vaat edersiniz, o ise somut bir şey görmedikçe, daha fazlasına ihtiyaç duyar ve bu güvensizliği ile birlikte arayışları sürer gider.
Yüreğinde “açlık korkusu” olanı ikna etmek zordur.

Peki bu günkü açlığını ancak giderebilenin yani “bir dilim ekmeğin yolunu gözleyen ama ihtiyacı da düzenli bir biçimde karşılananların bu beklentileri hep böyle mi gidecektir?
Bu beklentilerinde bir değişiklik olabilir mi?

***
İnsan beklentilerinin kültür ve dünya görüşü ile yakın ilişkisi vardır.

Birincisi, gözleri açılıp ekmek yerine örneğin pasta istediklerinde,
İkincisi, kendilerine her gün açlıklarını bastıracak kadar verilen ekmeğin bir gün gelip kesilebileceğini, yarınlarını güvence altına alabilmeleri için taleplerini yükseltmeleri gerektiğini düşündüklerinde mutlaka o tavırlarını değiştirirler.
Bu değişikliği harekete geçirebilmek ve geleceğini düşündürmek de tabii ki onların düşünce dünyalarına girmekle mümkündür.

***

Türkiye’de maalesef “ters” bir ekonomi politikası güdülerek üretim geriletilmiş, buna bağlı olarak istihdam düşmüş ve işsizlik yaygınlaşmıştır.

Daha önce çeşitli yazılarda belirttiğim gibi; işsizlik bir süre sonra açlık demektir.
Çünkü işsizlerin geçim imkânları bir süre sonra tıkanır ve sefaletin kucağına düşülür.
İşte tam bu ortamda siz sefaletin kucağındaki insanlara sadaka kabilinden ekmek ya da bizdeki uygulamasıyla makarna dağıtmaya başlarsanız ve bu sadakayı sistemli hale getirerek sürdürürseniz o insanların karınlarını doyurursunuz.
Burası tamam.

Peki ya o karınlarını doyurduğunuz insanların asıl dertlerinin açlık değil de açlık korkusu olması gerekiyorsa ve bunu gidermenin yolunun sadaka beklemek değil de devletten sosyal politikalar istemek, insanlara iş bulunması, onların geçimlerinin sağlanması olduğu anlatılabilirse…

İşte o zaman insanlar, şimdilik açlıkları gideriliyor olsa bile, karınlarının doyduğunu ama açlık korkularının giderilemediğini düşünüp daha bilinçli yurttaşlar, daha bilinçli seçmenler haline gelmezler mi?

Açlık korkularını giderecek çözümün adı, aslında “sosyal devlet” uygulaması değil midir?
Sosyal devlet uygulamalarının ekonomideki adı ise “sosyal demokrasi” değil midir?
O zaman sağlıklı bir toplum için insanlarımıza yapacağımız politik bilgilendirmelerimizde sözümüzün özü olarak “Sadaka demokrasisi belki bu gün için açlığı giderebilir ama sosyal demokrasi insanların açlık korkularını da giderir” diyebilir miyiz?