Ölüme terk edip gripten korumak

 

Başlıktaki sözün aslı bu değil tabii, ama biz bu günlerde yaşadığımız duruma uyması için biraz değiştirdik.
Çoğu kişinin bildiği bir şeydir: istatistik denen şey, nereden bakıldığına bağlı olarak değişik sonuçlar verebilir.
Siyasette de herkesin olaylara farklı bir yerden bakacağı belli olduğuna göre elbette ki bazı istatistik sonuçlar iktidara göre farklı, muhalefete göre farklı görülebilir.
Önce istatistiğin herkesin kabul edebileceği ve her zaman geçerli, doğru sonuçlar vermediğini, bu sonuçların birer gerçek değil, sadece “bazı varsayımlar sonucunda hesaplanan rakamlar” olduğunu gösteren basit bir örnek verelim:
Birinin boyu 1.60, diğerinin 1.90 olan iki kişinin boy ortalaması istatistiğe göre 1.75’dir. Ancak buna bakarak 1.75 boya göre iki takım elbise diktirirseniz o elbiseler her ikisine de uymaz.
Birininki bol gelip üzerinden düşerken diğeri içine bile giremez.
Türkiye’de kişi başına düşen gelir dağılımı hesabı da öyledir. Eğer şu ağızlardan düşmeyen küreselleşme dolayısıyla gelir dağılımı hızla çarpılıyor, orta sınıf yok oluyor, işsizlik ve yoksulluk azıyorsa, siz insanlarımızın gelir düzeyinin aritmetik ortalamasına bu çarpıklıklardan nemalanan türedi zenginlerin kazançlarını da katar ve adam başı ortalama 10.000 dolara yükseliyoruz derseniz sonuçta çok doğru bir şey söylememiş olursunuz. Çünkü bu “adam başı hesabı” hiçbir zaman ülkedeki on bin dolarlık adam sayısını göstermez aksine gerçeği oldukça perdeler.

İsterseniz bir araştırın bakalım, adam başına 10.000 dolar kazanan sayısı bu son yıllar içinde gerçekten artmakta mıdır yoksa şiddetle azalmakta mıdır?
İstatistiğin bu farklı yüzünü şimdi gelin şu “domuz gribi” konusu üzerinden tartışalım.
Türkiye’de istatistik işlerini “bilimsel” bir biçimde yapmak ve “resmi” sonuçlar üretmekle görevli TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Eylül 2009 tarihi itibariyle dört kişilik bir ailenin “açlık sınırı” sadece 255 liradır. Yani bu kurumumuza göre örneğin ana, baba ve iki çocuktan oluşan bir aile Türkiye’nin bu günkü piyasa koşullarında toplam 255 lira ile karnını doyurabilir.
Bu rakamı bulan ailelerin hiç biri açlık çekmez!
Bu resmi rakamın yorumunu siz okurların takdirine bırakıyorum.
Diyelim ki bu insanlarımız 255 lirayı bulduktan sonra ölmezler.
Peki, acaba bu işlerde kullanılan bir başka ölçü olan “yoksulluk” için kabul edilen resmi sınır nedir?
TÜİK’in dediğine göre ayda 651 Lira geliri olan dört kişilik aileler de yoksul falan sayılmazlar!

Şimdi gelin “resmi” konuşmayı bırakıp hayatın gerçeklerinden yola çıkalım.
Bu memlekette yaşayan herkes bilir ki, ne 255 ve ne de 651 lira ile dört kişi karnını doyuramaz, kira ödeyemez, kışın ısınamaz, üzerine giyecek alamaz.
Olsa olsa bir saçak altında yatıp kuru ekmekle karın doyurabilir.
Peki sadece kuru ekmekle yaşayan, et ve sebze yiyemeyen, giyinemeyen ve ısınamayan bu insanlarımız acaba sağlıklı yaşayabilir mi? Örneğin nezle, grip falan olabilir mi?
Sanırım “onlar olmasın da kim olsun” diyorsunuzdur.
İşte bu ülkede o dediğimiz insanlarımızın sayısı sadece TÜİK ölçüsüne göre 2006 yılında 12,6 milyon kişi idi.
Şimdi gelelim başka bir bilgiye.
Türkiye’de yaklaşık 72 milyon insanımız yaşar.
Ülkede ölüm oranı, yüzde bir ile binde altı arasındadır. Şimdi yapacağımız kıyaslamada bunu en iyimser rakam olan binde altı olarak alırsak, her yıl toplam nüfusumuzun binde altısı bir biçimde ölüyor demektir.
Bu binde altının ne olduğunu hesaplarsak, 432.000 sayısını buluruz.
Bunu 365 sayısına bölünce de her gün 1183 kişinin öldüğü anlaşılır.
Şimdi şu sorunun cevabını arayalım: Halkının beşte biri aç ve yoksul olan bir ülkede eğer her gün ortalama 1183 kişi hayatını kaybediyorsa acaba bunun kaçta kaçı örneğin gripten hastalanıp gider?
En iyimser tahminle, tutun ki sadece yüzde beşi.
Bu yüzde beşin karşılığı her gün gripten 59 kişinin öldüğüdür.
Böyle bir ülkede eğer siz çıkar da şimdiye kadar hiç görülmemiş bir şey olmuş gibi “bu gün 1 kişi öldü” “bu gün üç kişi öldü” “bu güne kadarki ölü sayısı 19’a yükseldi” diye bir dehşet havası yaratırsanız, iyi kötü hesaptan anlayan birileri size yukarıdaki hesabı yaptığında acaba ne cevap verirsiniz?
Şu anda ülkede korkunç bir salgın yaşanıyor diyebilir misiniz?

Tabii ki herkesin inanacağı sağlıklı bir cevap bulamazsınız.
O zaman biz söyleyelim:
Bu yurdun insanlarının beşte biri açlık sınırında ölüm sırasını beklerken siz hala “Kalkınan Türkiye” “Adam başı on bin dolara tırmanan milli gelir” safsatasıyla bir yandan insanları ölüme yollar, diğer taraftan “bakın sizi gribe karşı bile koruyoruz” dersiniz.
Hani, “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” lafında olduğu gibi yaptığınız “Ölüme terk edip gripten korumak” tan başka bir şey olmaz.