Siyaset nasıl bir merdiven?


Hıristiyan Demokrat Partisi’ne girmiş.
Avrupa’nın önemli bir bayan başbakanı ile aram çok iyidir diyor.
O çevrelerin yardımıyla önemli işler ve ilişkiler kurmuş.
Hala bağlantılarını sürdürüyormuş.
Siyasetçi.
Bayan.
Doğu illerimizden.
İsmi lazım değil.
Kendisine, Türkiye’den biri o yabancı ellerde neden sosyal demokrat değil de bir Hıristiyan demokrat parti içinde olur diye sordum; yanıtı hayli enteresandı;
Ne yapayım; iş, para, zenginlik, işadamları hep onlarda! Sosyal demokratlardan bana ne fayda gelecek ki! “Üstelik böyle olunca beni diğer Türklerden daha fazla seviyorlar” dedi.

Enteresan.
Demek ki siyaset bazen birileri için sadece zenginliğe, kişisel başarıya tırmandıran bir merdiven görevi de görüyor. 
Kimilerine göre ucunda zenginlik, iktidar nimetleri varsa her “siyaset merdiveni” mübah…
Peki, bu maksat her zaman uluorta söylenebilecek bir şey mi?
Asla…
Söyleniyorsa, ya aynı merdivende olanlar arasındaki özel sohbette ya da acemilikle ağızdan kaçırılınca.

***
Peki, tek tek kişiler değil de “kitleler” söz konusu olunca “partimize gelin, sizi zengin edecek, refaha tırmandıracak basamakları döşedik, buradan çıkın ve yükseklere tırmanın” denebilir mi?
Tabii ki söylenebilir;
Zaten bütün partiler insanlara refah vaat ederken bunu söylemiyor mu?
Refah denen şey aslında para, pul, zenginlik değil mi?
Bize gelin ve yaşam koşullarınız kolaylaşsın, kimse aç kalmasın, zenginlikten pay alsın diyenler topluma bu dilden seslenmiyorlar mı?

İnsanlara topluca anlatıldığında, “merak etmeyin hepinizin refahı artacak, fakirlikten kurtulacaksınız” derken herkesin “ekonomisine” yapılan göndermeler doğruysa, onlardan birinin çıkıp da “zaten ben de kendim için bunu yapmaya çalışıyor ve siyasi tercihimi buna göre yapıyorum” dediğinde ne ona diyeceğiz?
Buradaki çelişkiyi kendimize ya da başkalarına nasıl açıklayabiliriz hiç düşündünüz mü?

Siyaset merdivenini kendisi için “doğrudan” kullanana ne diyeceğiz?
O merdiveni topluma uzatıp haydi tırmanın diyenle doğrudan kendine kullanan arasındaki farkı nasıl değerlendireceğiz?

Acaba ikisini ayıran “ideoloji” olabilir mi?

Tırmanmayı sadece kendisi için düşünen, “kitleler bir sürüdür, onların ne olacağı önemli değil, önemli olan benim onların içinden sıyrılıp tırmanmamdır” diyene herhalde “toplumcu”,” sosyal demokrat” ideolojilidir falan demek mümkün değil.
Peki, “aslında sosyal demokrasinin zıddı kapitalizmdir, öyleyse böyle yapanlar kapitalist ideolojiye sahiptir” denebilir mi?

O da pek doğru olmayabilir.
Çünkü sosyal demokrat ya da toplumcu olmayana bunun “ideolojisi bile yok” diyemeyiz; bir kapitalist de toplumun kendi bakış açısıyla kalkınacağını, insanların ancak böyle refaha ulaşabileceğini söyler.
Katılırız ya da katılmayız; ama hiçbir zaman da bunu söyleyene “senin toplumsal bir ideolojin bile yok” diyemeyiz.
Olsa olsa “bence düşüncen yanlış” denebilir; Çünkü her ideolojide tartışılabilir toplumsal bir taraf vardır.

Sosyal demokratlar da kapitalistler de kendilerine göre en iyi toplumsal kalkınma modelinin kendi görüşleri olduğunu söylerken, bu görüşleri birbirine taban tabana zıt olsa da “söylemde” bir yerde birleşirler; o birleştikleri nokta gayretlerinin toplum yararına olduğudur.

Peki, kapitalist ilişkilerle kişisel zenginliğe ulaşmış biri, siyasette sosyal demokrat ya da toplumcu tezleri savunduğunda ya da yaymaya kalktığında ona itiraz etmeli midir?
Hayır, kesinlikle hayır.
Eğer kendinin değil de tüm toplumun refahının artması için gayret ediyor ve bunun ancak toplumcu bir anlayışla gerçekleşebileceğini söylüyorsa, hele kendi edindiği refahtan sonra bunu söylüyorsa belki o sese daha fazla önem verilmelidir.

O zaman yukarıdaki çelişkili gibi görülebilecek durumu şöyle açıklamak mümkün sanırım:
İnsanların kendisi için değil ama toplum için ne söyledikleri ; kendisi için değil ama toplum için ne bekledikleri önemlidir.
Bir kimse siyaseti toplumun refahı için düşünüyor ve yapıyorsa, önerdiği yol ne olursa olsun bu siyasettir ve saygıyla karşılanmalıdır.
O kimse siyaseti sadece kendisi için yapıyor ve sadece kendisini düşünüyorsa, toplumu üzerine basılacak bir sürü olarak görüyorsa, açıktır ki bu ne siyasettir ne siyasetçiliktir; çünkü siyasetin içinde mutlaka toplum ve o toplumun çıkarları vardır.
Toplumsuz siyaset sadece çıkarcılıktır.
Bakarsınız bir gün, kişileri taa bulutlara kadar tırmandırabilecek gibi sanılan o “kişisel çıkar merdiveni”  insanı tam da o yükseklerden bulutların kucağına bırakıverir.