|
İstanbul deniz
taşımacılığı kimin tekeline geçecek?
Belki bu konuyu çok yazdık, belki okuru artık bezdiriyoruz ama ciddi bir
sorunla karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi lazım:
İstanbul deniz taşımacılığı maalesef İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
sözde özelleştirme mecburiyetinin(!) yerine getirilmesi operasyonu ile
birilerinin tekeline geçmek üzere.
Buna başta İstanbul halkının, sivil toplum kuruluşlarının, Deniz Ticaret
Odası’nın, Rekabet Kurulunun ve siyasi partilerimizin dur demesi
gerekiyor.
Bu yazımın devamında değineceğim konular gerçekleşirse ne yazık ki
İstanbul’un deniz taşımacılığı bir daha kolay kolay geri dönülemeyecek
biçimde birilerinin tekeline geçecek. İstanbullular bir tekelin müşterisi
çaresizliğini yaşayacaklar.
1.İstanbul Büyükşehir Belediyesi, elindeki vapur ve iskelelerin bir
kısmını yeni kurduğu “İstanbul Şehir Hatları A.Ş.”ye, sözde bir ihaleyle;
geriye kalanları İDO diye anılan İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş.’ye 30
yıllığına devretmiştir.
Bu iki şirketten birincisi İstanbul’un boğaz hattında çalıştırılan klasik
görünümlü eski vapurlarını, ikincisi ise özellikle son yıllarda satın
alınmış hızlı feribot tipi yeni vapurlarını çalıştırmaktadır.
2.Bu işlemlerle İstanbul Büyükşehir Belediyesi elindeki tüm vapurlar ile
iskelelerini 30’ar yıllığına iki ayrı “ticaret şirketine” paylaştırmıştır.
3.Böylece her iki şirketin bütün faaliyetleri artık Türk Ticaret Kanunu
kapsamında yürütülmekte, şimdilik hissedarları İstanbul Büyükşehir
Belediyesi olmasına karşın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin denetim
organı da olan Belediye Meclisi’nin gözetimi dışına çıkarılmışlardır.
Yani bunların ticari açıdan yönetiminde son sözü söyleme hakkı İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı’na ait iken; bunların hesapları,
işletmecilikleri “bu şirketlerin yaptıkları işlerin belediyecilikle ilgili
olmadıkları” teziyle İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerine kapalı
hale getirilmiştir.
4.Bu
şirketler, belediyenin bütçelerinden ayrılarak konan paralarla finanse
edildikleri ve sonuçta yönetimleri İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı’nca tayin edildiği halde, sıra denetime gelince yapılan işin
belediyecilik sayılmaması maalesef bizim belediye mevzuatımızın farklı
yorumlanması ve ilgili mercilerin de hoşgörüsüyle birkaç ufak sınırlama
dışında “Anonim Şirket statüsünde ticarethane” sayılmaktadır.
5.Bu
şirketlerden İDO; sahip olduğu genç filosu ve kazançlı hatlarıyla, 30
yıllığına kullanım hakkına sahip olduğu iskeleleriyle; diğer taraftan,
yeni kurulan “İstanbul Şehir Hatları A.Ş. elindeki yaşlı vapurları ve
bunların iskeleleriyle bu kentin deniz ulaşımını ellerinde tutan “iki
büyük özel şirket” haline getirilmişlerdir.
Diğer yolcu motorları işletmeleri bir kenara bırakılırsa, bu haliyle
İstanbul’un deniz üzerinden yolcu taşımacılığı bu iki şirketin
“tekel”indedir.
6.İstanbul’da bu şirketlerin 30 yıllık kullanımına bırakılan iskelelerin
yanına bir bu kadar daha iskele yapılamayacağına göre, bu iki şirket
dışında İstanbul’da denizyolu ile yolcu taşımacılığı yapmak isteyen hiçbir
kimsenin ya da şirketin bu iki şirketle rekabet edebilme şansı yoktur.
7.İstanbul’un deniz taşımacılığında, birlikte tekel durumunda olan bu iki
şirketten biri herhangi bir nedenle piyasadan çekildiğinde diğerinin tek
başına tekel olacağı ve tüm taşımacılığı hâkimiyeti altına alacağı
açıktır.
8.Tek başına tekel olma şansı; filosunun büyüklüğü, gençliği, karlılığı ve
yatırım kabiliyeti açısından İDO’ dadır.
Diğer şirket olan İstanbul Şehir Hatları A.Ş. ise yetkililerinin de
belirttiği üzere jilet olmaktan kurtarılmış, yenilenerek ömürleri
uzatılmış eski vapurlardan oluşmaktadır. Hukuken olmasa da ömrünün sonuna
yaklaşmış vapurları, belediyenin bu konuda yeni vapur yatırımına girmeme
tercihini beyan etmesinden anlaşıldığına göre ekonomik olarak tasfiyeye
sokulmuş bir işletme haline getirilmiştir.
Hissedarı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İDO’yu satma hazırlıkları
sırasında, belediyenin bu işe yeni sermaye yatırma kararı olmadığını, bu
işi özel sektörün daha iyi yaptığını belirterek bu işe artık yeni yatırım
yapmaya niyeti olmadığını hem kamuoyunun hem de İDO’nun müstakbel
alıcılarının bilgileneceği biçimde ortaya koymuştur.
Dolayısıyla, vapurların ömürleri sınırlı olduğundan önümüzdeki yıllarda
büyüyecek şirket İDO, küçülerek piyasayı terk edecek şirket İstanbul Şehir
Hatları A.Ş. olacaktır.
Bu durum, İDO’nun ileride ne kadar karlı bir yatırım olacağı, piyasaya
yeni hizmetler sunabileceği yönündeki yönetici beyanlarından da
anlaşılmaktadır.
9.İstanbul deniz ulaşımında birlikte tekel olan iki şirketten biri büyür
ve diğeri küçülürken; nüfusu giderek artan şehrimizde deniz üzerinden
ulaşım ihtiyacı pek de azalmayacağına göre, küçülen şirketin yerini
doldurma şansı bir tek şirkete kalmaktadır.
O da İDO’dur.
10. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin artan para ihtiyacının daha bu
günden İGDAŞ’ı, İSPARK’ı satmayı gerektirdiği ortadadır.
Bu ihtiyacın giderilmesinde satışı en kolay gündeme getirilecek ve
pazarlamasında hiç sıkıntı çekilmeyecek olan belediye iştiraki elbette ki,
karşı tarafa bu piyasaya tek başına hâkim olma şansını sunması dolayısıyla
İstanbul Şehir Hatları İşletmesi A.Ş. olacaktır.
Bizim bu tezimiz üzerine aksi ileri sürülebilecek olsa dahi, üzerine yeni
yatırımlar yapma niyetinin bulunmadığı, filosunun yaşlılığı dolayısıyla
karlılığı düşen, ihtiyacı karşılamaktan giderek uzaklaşan, bu işi özel
sektörün daha iyi yaptığına inanılan bir ortamda olayın böyle gelişeceğini
görmemek mümkün değildir.
Nitekim bu hazırlık şimdiden başlamış ve İstanbul Şehir Hatları,
belediyenin mevcut şirketlerini özelleştirme adı altında elden çıkardığı,
bu özelleştirme kanununun mecburiyetidir dediği bir dönemde, bunun için
bir anonim şirket kurulmuş, vapurları ve iskeleleri peşinen İstanbul
Büyükşehir Belediyesinden 30 yıllığına ayrılmıştır.
Bundan sonraki işlem, bu işlerle biraz ilgilenen herkesin bilebildiği
gibi, herhangi bir anonim şirketin bir şirkete hisse satması kadar
zahmetsizce olabilecektir.
11. Ticari şansı zayıf Şehir Hatları A.Ş.’nin hisselerinin veya boşaltmak
durumunda kalacağı hatların, ticari şansı büyük olduğu bizzat İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ve şimdiki yöneticileri tarafından söylenen İDO
tarafından alınmasıyla bu sektörde ortaya çıkacak gerçek tekelin “İDO”
olacağı açıktır.
Bu tekel, sadece şimdiki rakamlarla yılda 100 milyon yolcu taşımacılığı
yapan, üç tarafı denizlerle çevrili, deniz ulaşımı genişlemek zorunda olan
12,5 milyon nüfuslu bir mega kentin deniz yoluyla yolcu taşımacılığı
tekelidir!
12.Böyle bir tabloda, İDO’nun özelleştirilmesi yani yerli ya da yabancı
bir armatöre, bir tüccara, bir yatırımcıya satılmasıyla, İstanbul’un
denizyolu ile şehir içi yolcu taşımacılığı işinin, şimdi istenen beş altı
milyar doları yatıran bay Ahmet’e, bay Yorgo’ya, bay Abdulcabbar’a yada
falan Holding’in patronuna teslim olmayacağını kim garanti edebilir?
Bu durumda kim tüm İstanbul halkının bunların “müşterisi” haline
gelmeyeceğini garanti edebilir?
Bir belediye başkanının İstanbul’u ve İstanbul’un denizyolu taşımacılığını
böyle bir sürece sokarak bir kişinin, bir sermaye grubunun 30 yıllık
ticari imtiyazı haline getirmeye hakkı var mıdır?
O belediye başkanının İstanbul’da denizyolunu kullanan 100 milyon kişiye
“ben bu şirketimizi iyi bir pazarlıkla falana sattım, siz artık onun
müşterisi olacaksınız” deme hakkı var mıdır?
“Kamu” ya da “cumhur” dediğimiz şey en azından 12,5 milyon İstanbullu
yurttaş ise, “cumhur”un ömründeki 30 yılının ulaşım konusu bu işten para
kazanma güdüsüyle hareket eden bir ticarethaneye ve onun patronuna
bırakılabilir mi?
Bırakılır da, bu işte yine de kamunun ya da cumhurun işleri daha güzel
görülecek denebilir mi?
13. Özelleştirme uygulamaları Hakkındaki 4046 Sayılı Kanun’un
-2/d fıkrasındaki “Oluşabilecek tekelci bir yapının olumsuz etkilerinin
önlenmesi”
-2/g fıkrasındaki “Stratejik konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı
hisse oluşturulması” ilkeleri ile ilgili hükümleri karşısında böyle bir
satış yapılabilir mi?
14.Rekabetin korunması Hakkındaki 4054 Sayılı Kanun’un
“Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar:
Madde 4- Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı
olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını tasıyan veya bu
etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası
anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve
eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.”
“Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması:
Madde 6- Bir
veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal
veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek basına yahut başkaları ile
yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması
hukuka aykırı ve yasaktır.”
şeklindeki açık hükümlerine rağmen hala satışta ısrar edilirse; bu iş bir
kamu yöneticisinin uyması gereken tüm hukuki kurallara, gerek lafzen yani
sözüyle, gerekse korumaya çalıştığı özüyle uyumludur denebilir mi?
Buraya kadar anlattıklarımız şehir içi deniz ulaşımının yapılacak bu
satışla kamu hizmeti olmaktan çıkarılması, kamu hizmeti görmekle görevli
bir kurumun bunda sakınca görmemesi, dolayısıyla bu kamu hizmetinin bir
ticari iş, bu işletmelerin bir ticarethane olması tehlikesi karşısında
dile getirdiğimiz endişelerimizdir.
Bu konunun bir de satış danışmanı şirket ve yöneticilerin sık sık ve
öğünerek dile getirdikleri “yabancı talipler” yönü vardır ki, onun da
Kabotaj yasasına aykırılığı ile satışa aracılık süreci yönünden başka bir
yazıda ele alınmasında yarar vardır.
|
|