Onuncu yıl marşı nasıl yazılmıştı?


Sözlerini Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar birlikte yazmış.
Müziği Cemal Reşit Rey’e ait ünlü “Onuncu Yıl marşımızın.
Cumhuriyetin 87.yılında bile hala bu kadar coşkulu bir yenisini yazamadığımız o marşın büyüsü nedir hiç düşündünüz mü?

Niye acaba o gün bu gündür, üzerine bir yenisini yaratamadık?
Cumhuriyetin 87. Yılında hala onuncu yıl marşıyla "idare etmek" bu millete ne kadar yakışıyor?
Ulusal başarıların takvimi niye onuncu yılda takılı kaldı?
Söz yazarlarında mı iş yok yoksa şimdiki müzik adamlarımızda mı?

Bence ikisinden de değil.
Bakmayın birilerinin “Seksen yıldan bu yana ne yapıldı ki; ne yapıldıysa hepsi bizim dönemimizde yapıldı” demesine.
Olsaydı, toplum böyle bir başarıyı sezseydi marşını da yaratırdı.
O yıllardan sonra böyle bir on yıl daha yaşanamadığı için yazılamadı yeni marş!
O yıllardan sonra ne kimse ilk on yıldaki gibi öyle heyecana geldi, ne iktidarlar böyle bir başarıya ulaşabildi.

Şimdi Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılına 13 kalmışken “yenisini yazmamız lazım” diyen Enver Aysever’in görmek istediği de bu heyecan aslında. Gelin diyor Aysever; yüzüncü yıla hazırlanırken aynı heyecanı yaratalım ve aynı ölçüde başarılı olmanın yolunu arayalım; şimdi de yüzüncü yıl marşımızı yazalım; yüzüncü yıla yaklaşırken bize bu yakışır…

***
Türk karasularında yabancıların vapur işletmeciliği yapmaları imtiyazı, 1923 yılında yapılan Lozan Anlaşmasıyla geri alınmıştır. Bundan amaç, Türkiye’nin bu stratejik sektörünü yabancıların eline bırakmamak, Türk insanının denizciliğini geliştirmek, deniz ulaşımımızın efendisi olmamızı sağlamaktır.
Peki bu tarihte elde yetecek ölçüde gemilerimiz ya da bunları yapacak paramız var mıdır?
Ne gezer…

O günlerde Mustafa Kemal şöyle diyor:

“Yollarımızı, demiryollarımızı yapmak için, limanlar vücuda getirmek için ne kadar para, ne kadar ihtisas lazımdır! Bunu biraz düşünmek insanı hüzne ve umutsuzluğa sevk eder. Bununla beraber asla umutsuz olmak lazım gelmez. Biz bu kadar geniş, kıymetli ve sonsuz hazinelere malik olan bu memleketin sahibi oldukça ve milletimiz gayet kıskanç bir surette milli egemenliğini elinde tutarak mukadderatını bizzat idareye devam ettikçe sermaye de, kurumlar da, ihtisas da bulur, her şey bulur!”
(1923 (Gazi ve İnkilap, Mahmut Soydan, Milliyet Gazetesi, 8.9.1930)

İşte o unutulmaz onuncu yıl marşını yazdıran, besteleten inanç budur.

Peki buna karşılık birileri, şimdi elindeki iyi kar eden ve ticari geleceği olan İDO’yu yabancılara pazarlamakta sakınca görmüyorlarsa, “Avrupa’dan ve Körfez ülkelerinden talipler var” deyip Türk karasularındaki deniz taşımacılığını bir Fransıza, bir Kuveytliye yaptırmayı içine sindirebiliyorlarsa, “Para lazım oldukça satıyoruz” diyorlarsa (DHA-20 Ekim 2010), bu duygular içindeki yöneticilerin yüzüncü yıla yetişecek; bir onuncu yıl heyecanındaki yüzüncü yıl marşını yaratmaları mümkün olabilir mi?

Peki ya artık bunun yaratılması elzemse? Ülkenin ekonomisi adım adım yabancı işletmecilerin eline geçiyor, bu memleketin vatandaşı günden güne ancak onların yanında, onların talimatına göre çalışan durumuna düşürülüyorsa buna dur diyecek bir heyecan gerekli değil midir?
Bir tarihte yurdu on yılda demir ağlarla örenlerin çocukları bu durumu daha ne kadar kabul edebilir?
Onların önündeki yönetici kadrolarda bu gidişe dur diyecek bir niyet sezen var mı?

Başka türlü yüzüncü yıl marşını yazacak heyecan yaratılamıyorsa, o zaman bu heyecanı yaratacak başka kadroları göreve getirmekten başka çare yoktur.
Onun için birilerinin yüzüncü yıl marşını yazacak kadroları öne çıkarıp toplumda bu marşı besteletecek heyecanı mutlaka yaratması gereklidir.
Aksi halde yüzüncü yıl marşı değil ama ancak Eurovizyon beste yarışmalarında alacağımız derecelerle yetinmek zorunda kalırız.