|
Hayırlara vesile olsun
Türkiye
her sabah yeni güne bir başka başlıyor.
Her yeni gün neredeyse bir sürü “acaba”larla başlayıp “vay anasını”lar
ile bitiyor.
Ne oldu? Ne oluyor? Ne olacak? Soruları içinde geçiyor günler.
Biliyor musunuz, önceleri belirli bir kesimin sözü şimdi biraz içten,
biraz anlamlı da olsa herkesin diline dolandı:
“Hayırlara vesile olsun”
Gerçekten, insan bunca olayı, bunca açıklamayı görüp duyup içinden
çıkamayınca belki de kendi kafasındaki soruları ancak bu sözle
bastırabiliyor:
“Hayırlara vesile olsun”
Köşe
yazılarının bir görevi de herhalde, yazarlarının elinden geldiğince bu
karmaşık sorulara bir bakış açısı getirmesi.
bakış açısı getirmesi diyorum, çünkü bu öyle bir iş ki nereden baktığınıza
bağlı olarak her şey değişik bir anlam taşıyabiliyor.
Örneğin siyasette:
Bir bakıyorsunuz türban olayı özgürlük oluyor, bir bakıyorsunuz kadının
kendini hapsetmesi.
Örneğin ekonomide:
Bir bakıyorsunuz memlekete yabancı sermaye doldukça; işte kalkınan Türkiye
ve yabancıların bize güveni deniyor, bir bakıyorsunuz ekonomi yabancılara
teslim.
Peki biz
bu köşeden ne diyelim?
***
1990 yılında Berlin Duvarının yıkılmasıyla birlikte “batı” “doğu”ya doğru
yayılmaya başladı.
bu yayılma ilk bakışta siyasi görünümlüydü ama alttan alta giden başka bir
yayılma daha vardı. Batının sermayesi de o duvarı atlamış ve doğuya doğru,
yeni hammadde ve enerji kaynaklarına, yeni pazarlara kayıyordu.
Bize hep öğretildiği gibi batıyı doğuya bağlayan, o” Asyadan Akdenize
doğru bir kısrak başı gibi uzanan” ülkemiz, bu süreçte siyasal açıdan da
ekonomik açıdan da köprü olmak durumundaydı.
Uygulamada oldu da.
Ama batının siyaseti ve ekonomisi ihtiyatlıydı.
Önce köprüyü güçlendirmek, güvenli hale getirmek ve ondan sonra geçmekte
yarar görüyordu.
***
Bizde son yirmi yılda görülen hızlı değişimin ardındaki dinamik budur.
Doğu blokunun yıkılmasıyla birlikte bu pazara girmek isteyen batılı
“küresel” sermaye, önce Türkiye’ye geldi ve gerek şirket alımları, gerekse
sıcak parasıyla bizim ekonomimizin temel unsurları arasına girdi.
Şimdi
soruyorsunuz, ekonomi nasıl?
Anlatıyorlar:
-Vallahi sıcak para girişi devam ediyor, sorun yok!
-Borsada bir artış var ki, tarih böyle bir şey yazmadı!
-Yabancılar burayı üretim üssü yaptı kardeşim!
Soruyorsunuz:
-İşsizlik büyük boyutta,
Canım herkesin de iş bulması şart mıdır? Bak bazı sektörler yetişmiş adam
bulamıyor.
-üretim durdu,
Yok yahu, bak istatistiklere göre geçen yılın bu ayına göre yüzde 0,1
artış var.
-İnsanlar yoksullaştı!
E kardeşim biz bu makarnaları boşuna mı dağıtıyoruz.
Görüldüğü gibi batıdan gelip Türkiye üzerinden doğuya uzanan ekonomi kendi
siyasetini de yaratıyor.
Sadece siyasetini mi?
Hayır, siyaset geçicidir. Hukukunu da yaratıyor.
***
Türkiye,
küresel sermayenin yeni yayılma alanı olan doğu ve orta doğuya yayılırken
tabii ki bu işler şimdi burada söylendiği kadar tereyağından kıl
çekercesine sorunsuz değil.
İinsanlar dizi filmlerle, renkli gazetelerle bu işe hazırlansa da,
gençleri politikadan uzaklaştırılıp “sen bu anı yaşamana bak” dense de
sonuçta günlük yaşamın gerçekleri, biraz olsun düşünen kafaları
karıştırıyor, düşünen kafaların kafa kafaya verdiği sivil örgütler bu
işlerin çok da sanıldığı gibi olmadığını ileri sürüp direnç
gösterebiliyor.
Bu değişimden karlı çıkanlarla karlı çıktığını hayal edenler bir yana, bu
işten çırak çıkıldığını fark edenler itiraz ediyorlar:
-Madem milli gelir artıyor, neden ben bundan payıma düşeni alamıyorum?
-Madem Türkiye doğru bir yolda ilerliyor, o zaman neden bu kavga döğüş?
-Madem her şey düzeliyor ben neden yarınımdan emin olamıyorum?
-Madem ekonomi büyüyor, ben neden iş bulamıyorum?
***
Olaya tarihsel açıdan bakıldığında bu durum; iki kutuplu dünya düzenine
göre kurulmuş dengelerin bozulmasıyla ortaya çıkan geçici dengesizlik
halidir.
İki kutuptan birinin çökmesiyle diğerinin ilk anda dizginlenemeyen
dinamizmidir.
Ama o da hep böyle gidemiyor.
Dünya’da tek kutba karşı tepkiler, o tek kutbun giderek kendi içinde
ortaya çıkan çatlakları, belki bir insan ömrü için uzunca sayılabilir ama
dünyayı yeni bir dengeye doğru taşıyor.
Bu yeni denge elbette öyle kimi ufak tefek gayretlerle hemen kurulamıyor,
birilerinin gayretiyle yarın yerine oturacak gibi değil, ama yine de
bilelim ki istikamet bu.
O zaman?
En azından gelişmeleri doğru okuyalım, tarihin akışı içinde kendimizi
doğru konumlandıralım.
Bir de, bu yeni denge noktaları oluşurken bu işin maliyetini ülkemizin
üzerine yıkanlara dikkat edelim.
|
|