|
Cumhuru iskelede yalnız bırakmak
Kamu görevi ya da hizmeti nedir?
Kamu imkânlarıyla ve “kamu” yani “halk” için yapılan hizmet değil mi?
Örneğin yerel yönetimler yani “belediyelerimiz” açısından düşünürsek, kamu
hizmeti buralarda görev almış olanların o beldenin insanlarının parasıyla
yine o beldenin gereksinimlerini karşılamak üzere çalışmaları değil midir?
Onlar örneğin bir tacir gibi davranabilirler mi?
Onlar kamu hukukunun koyduğu kuralların dışına çıkabilirler mi?
Eğer “Çıkarlar tabii, orada bizi temsil ediyorlarsa bizim malımızı da
istedikleri gibi yönetir, bizi temsilen alırlar da, satarlar da” derseniz
mesele yok.
Hiç tartışmayalım.
Ama “o kadar da değil” kamu hizmeti, kamunun koyduğu “kurallar” içinde
yapılır; özünde de sözünde de kamu hukuku ve anlayışı, dolayısıyla halkın
çıkar ve ihtiyaçları gözetilir derseniz şimdi aşağıda anlatacaklarımızı bu
açıdan okuyun ve neler olduğunu düşünün.
***
Malum, şimdiki özdeyişle, Cumhuriyeti cumhur yani halkımız idare eder.
Halkı idare etmek için şimdiye kadar bulunmuş en iyi, ya da “en az kötü”
idare şekli de demokrasidir.
O zaman yapılan demokratik seçimlerde cumhur adına yönetime gelenler,
kendini cumhurun yerine koyup ne yaparsa yapsın, cumhur adına ve
cumhurcasına yapmış sayılırlar mı?
Sayılmaz ama şimdi maalesef işler böyle yürümektedir.
Bu görüştekiler şunları da ileri sürerler:
Cumhuru yönetenler, cumhur adına hareket ederlerken kimileri buna karşı
çıkıp yapılanları beğenmeyebilir. Ne beis, her yiğidin yoğurt yiyişi
farklıdır efendim; kimi önce kaymağını yer, kimi sulandırıp ayran yapar,
kimi de bekletip dururken ekşitir.
Gelin cumhuru ikna edin, sizi seçsin, bildiğiniz gibi yapın bu işleri.
***
Cumhurun merkezden idare edilmesine “hükümet etmek”, yerinden idaresine de
“belediyecilik” diyoruz.
Şimdilik hükümeti bir tarafa bırakıp belediyeciliği ele alalım:
Her şehrin “halkının” bir takım temel gereksinimleri vardır.
Yol isterler, su isterler, elektrik isterler ve de İstanbul gibi boğazın
ikiye böldüğü bir yerde iseler “vapur” isterler.
Neden belediyeden istensin ki; ticaret denen olay oldum olası varken ve
ekonomik düzen bunun üzerine kurulmuşken bu vapurculuk işi o şehrin
tüccarı tarafından ticareten yapılamaz mı?
Yapılabilir tabii… ama o şehrin halkı, bu işi piyasa işi değil de; ucuz
olsun, kendine hizmet olsun, kamu güvencesinde olsun diye istiyorsa,
şehrin yönetimi yine şehrin, yani oranın halkının paralarıyla bir vapur
işletmesi kurar ve işletmeye başlar.
Böylece halkın parasıyla halkın bu temel ihtiyacı görülmeye başlanır.
Kurulan o vapur işletmesinin amacı para kazanmak değil, sadece hizmettir.
Yıllarca ne kar eder ne de zarar.
Çünkü müşterisi kendi halkı olduğu için işletme kar etse vatandaş zarar
eder, vatandaş kar etse işletme zarara girer.
Hele halka sorsanız,“Şu size hizmet eden vapur işletmesini kara geçirmek
için biletlere zam yapsak, olmadı bizden daha iyi idare eder diye bir
tacire satsak” deseniz, size garip garip bakar:
-İyi de şimdi kendi malımıza “maliyetine” binerken niye sırtımızdan kar
etmek düşünülüyor, niye vapurları birisi alsın ve bizi kendisi de iyi para
kazanacak fiyatlarla taşısın?
Niye durup dururken sırtımızdan para kazanacak birilerini arayalım?
-Ticaret bu ya, kazanmak da var kaybetmek de. Ya o işletme bu işten ya da
başka işleri de olduğu için, örneğin aynı zamanda inşaat da yaptığı için
bir biçimde zarara girerse, hizmet aksarsa biz işe yüzerek mi gidelim?
Adam bu işin kazancı yok deyip işi savsaklatırsa, buradan alacağı parasını
diğer işlerine yama yaparsa şehrin ulaşımı ne hale gelir?
Siz örneğin Türk Telekomla ücret pazarlığı yapabilir misiniz? Gösteri
yapıp devlet bunun fiyatını düşürsün diyebilir misiniz?
Sattınız mı top artık bu işin tüccarındadır.
Bir ticari işletmeden, hele hele “tekel” haline getirilmiş bir işletmeden
“sen halkın kaldıramadığı fiyatı koyma, maliyetine çalış” denebilir mi?
Denmezse o ticari işletme halka mutlaka karlı fiyatlarla çalışmayı
dayatmayacak mıdır?
***
İşte bu nedenlerle geniş ölçüde halkın ve şehrin ekonomisi ile yakından
ilgili ulaştırma gibi işler belediyecilik işidir, tüccara ve onun parasal
tercihlerine bırakılamaz.
-İyi ama belediyemiz ben bunu satayım, parasıyla başka işler yapayım
diyor?
-On milyar dolara acil ihtiyacı var, borç ödeyecek deniyor; bir habere
göre de çılgın projeler düşünülüyormuş?
-Orasını bilemeyiz, ama belli ki beşinci yıl dolana kadar seni
dinlemeyecekler!
***
Halkının yarısı bu tarafta yarısı öbür tarafta olan bir şehirde deniz
ulaşımını sağlamak belediyenin en temel kamu hizmetidir.
Bu kamu hizmetini bırakayım çılgın projelerime bakayım olmaz.
Bunu bırakayım demek İstanbullunun deniz ulaşımını piyasanın tercihlerine
bırakayım demektir.
Yani ben belediyeciliği bırakayım, ben daha başka işlere bakayım demektir.
Sonuç olarak deniz ulaşımını özel sektöre devretmek, birileri bu işten
edeceği tatlı karların hesabını yaparken üç tarafı denizle çevrili bu
şehrin cumhurunu kendisine sormadan, iskelesinde tekelci ticaretin eline
terk etmek demektir.
|
|