İkiye ayrılan İDO ve Şirket-i Hayriye


İDO’nun satışı yeniden gündeme geldiği zaman Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirini anımsadım:
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan”
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan”
Gerçi üstat onu bir aşk şiiri olarak yazmış ama biraz gayret edersek içinde bize tanıdık gelebilecek bazı şeyler olduğunu görebiliriz.

Bir kere İDO’nun İstanbul halkı adına sahibi olan Büyükşehir Belediyesinin elindeki malvarlıklarını paraya çevirmek gibi bir tutkusu var.
En fazla para getiren kurumlarını; İDO, İGDAŞ, HALKEKMEK, İSPARK ve aklına getirmek gibi olmasın ama daha pek çoğunu “iyi bir fiyata” elinden çıkarmak istiyor.
Bu açıdan Yahya Kemal Beyatlı’nın şiiri ile Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bakış açılarında müthiş bir benzerlik var:
her ikisi de “tamamen duygusal”

İDO, çok önceki yıllardan bu güne gelen müthiş bir tutkuyla satılmak isteniyor. Herhalde piyasa da şöyle bir yoklanmış olmalı ki, Başkan “İDO ve İGDAŞ’ı satsam elime beşerden on milyar dolar geçer” diyordu.
Satılabilmesi halinde böyle bir hasılata ulaşılabilecek mi göreceğiz.

Satış konusu çok öncelerden beri konuşulurken gazetelerde “kabotaj engeli” diye haberler çıkmaya başladı. Herhalde satış deyince akla ilk gelen yabancı alıcılar olmalı ki, İDO’nun içeride satışına herhangi bir engel olmadığı halde satışın kabotaja takılmadan nasıl çözüleceği uzun bir süre haberlere konu oldu.

Konu gerçekten Kabotaj Yasası mıydı, muhtemel yabancı alıcıların bazı pürüzlerin kaldırılmasını beklemeleri miydi bilinmez. Ama son zamanlarda “şehir hatlarını satış paketinden çıkardık ve böylece kabotaj yasası sorunu kalktı türü haberler yayınlanmaya başladı.

2004’de Türk Ticaret Kanunu’ndaki “bayrak” şartının değiştirilmesiyle mülkiyet sorununun kısmen çözümlendiğini biliyoruz. Acaba Türkiye sahillerindeki limanlar arasında yolcu ve yük taşıma “işinin” sadece “ Türkiye tebasındakilere ait” olması şartında bir değişiklik mi olmuştu? “…seyrüsefer ve nakliyat icra etmek suretleriyle ticaret hakkı Türkiye tebaasına munhasırdır” açık hükmünde bir değişiklik mi vardı?
Hayır…

Acaba bu Kabotaj Yasasını “farklı yorumlama” konusunda bir yenilik mi olmuştu?
Tabii onu şimdiden bilmek zor.
Bu değişiklikte bizim anlamakta zorluk çekmediğimiz iki şey vardı:
Birincisi Şehir hatlarının artık randıman vermeyen eski vapurları satış paketinden çıkarılmıştı;
İkincisi ise bu vapurlar paketten çıkarılınca, halka “merak etmeyin, İstanbul’un sembolü haline gelmiş o eski vapurlarınız hala yerinde duruyor” deme fırsatı çıkmıştı.
Yani satışa tepki azaltılabilecekti.

2 Eylül 2010 Tarihinde “Şehir Hatları A.Ş” kurularak daha önce İDO’nun işlettiği eski vapurlar bu şirkete verildi.
Artık İDO’nun yükü hafiflemiş, filonun yapısı değişmişti.

Bu durumda ortaya iki denizyolu şirketi çıktı:
Birincisi, eski yolcu vapurlarıyla “Şehir Hatları A.Ş.”,
İkincisi eski vapurlarından kurtulmuş ve gençleşmiş “İDO A.Ş”

“Şehir Hatları A.Ş.” şimdilik İstanbul Boğazı ve çevresine hizmet verecek.
Vapurları yaşlı olsa da şimdilik idare ediyor olmalı. Sayın Topbaş “Ahmet Hulusi” Vapuru’nun hizmete girmesi dolayısıyla yaptığı konuşmada, haberi okuduğumuz gazetenin “Jilet olmaktan kurtardık” başlığı altında şöyle diyordu:
 “Biz Şehir Hatları’ndan devraldığımız 32 tane gemiyi ciddi bakım yaparak en az 40 yıl daha kullanılabilecek hale getirdik. Yeniledik, düzenledik, temizledik ve devreye soktuk
Bunun üzerine başka bir şey söylemeye gerek yok herhalde.

Bu yazıyı yazdığımız sırada, yeni kurulan “ Şehir Hatları” A.Ş.’nin internet sayfasında bu şirketin Osmanlı döneminin ünlü Şirket-i Hayriye’sinin devamı olacağı ve onun “misyonunu” üstleneceği yazılıydı.

Öğrendiğimiz kadarıyla Şirket-i Hayriye, Osmanlı döneminin ünlü vapur işletmeciliği şirketidir.
1850 yılında, her biri üçer bin kuruş olan 2000 hisselik sermaye ile kuruldu. Sultan Abdülmecid’in emriyle devlet ileri gelenleri, nâzırlar, zenginler ve halk bu hisse senetlerini satın aldılar. Bu arada Vâlide Sultanın 50, Abdülmecid Han’ın 100 hisse aldığı kayıtlıdır. Şirketi Hayriye vapurları, son zamanlarındaki bakımsızlıkları ve kötü işletmeciliği ile bilinirdi. Şirket, Sultan Abdülmecit ile başlayan 94 yıllık saltanatından sonra 1945 yılında 4517 Sayılı Kanunla imtiyazı sona erdirilerek millileştirmişti.
Yeni kurulan şirket için pek hoş bir miras değil ama korkarız sıkıntı sadece bu kadar değil.

***
Satışı beklenen İDO A.Ş. ise, genç bir filoya sahip. Daha yüksek ücretli dış hatlarda çalışıyor. Kabotaj konusuna takılmaz ve alıcıları vazgeçmezse muhtemelen bir yabancı sermaye grubuna satılacak. Bünyesindeki 10 adet hızlı feribottan birinin adı ise halen “Pendik-Yalova” hattında çalışan 2003 Norveç yapımı “Recep Tayyip Erdoğan”.
Satıştan sonra bu isim kalacak mı orası bilinmiyor.

Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirine dönersek, bu limanlardan gerçekten meçhule kalkacak yeni Şirket-i Hayriye’nin gemileri…
Çünkü yeni sermaye gücü, genç filosuyla İDO’nun bir süre sonra İstanbul denizlerinde çok kuvvetli bir firma, bir deniz taşımacılığın tekeli olacağı belli.
Karşısında “
ciddi bakım yapılarak en az 40 yıl daha kullanılabilecek hale getirilmiş, Şirketi Hayriye misyonlu “Şehir Hatları A.Ş. olacak.

Böyle bir durumda acaba iş nereye gider dersiniz?
Kar edemeyen, yenilenemeyen “Şehir Hatları”nın herkesin gözü önünde birkaç yıl sonra filosunu tek tek kaybetmesine, buna karşılık bu boşluğun güçlü bir biçimde yabancı patronlu İDO A.Ş.nin doldurmasına değil mi?

Ya o zaman kamu hizmeti dediğimiz şehir içi yolcu taşımacılığı nereye gidecek? Ya İstanbullular bu işe ne diyecek?