|
Köprüler yaptırdım körfezi geçmeye…
Bir haber:
“Türkiye’nin
en büyük otoyolu projesi olan ve İzmit Körfez geçişiyle bağlantı yolları
dahil olmak üzere yap-işlet-devret modeliyle ihale edilen
Gebze-Orhangazi-İzmir otoyoluna ilişkin sözleşme imzalandı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, toplam 6.5 milyar dolar ile,
yap-işlet-devret modeliyle tek seferde gerçekleştirilen en büyük proje
olduğunu belirterek, “Kamulaştırmalarla beraber 11 milyar lira
büyüklüğündeki bu proje tamamlandığında, İzmir-İstanbul arasında 3-3.5
saatte seyahat edilecek” dedi. Azami 7 yıllık yapım süresi dâhil 22 yıl 4
aylık işletme süresi olan projenin temelinin en geç 2 ay içinde
atılacağını söyleyen Bakan …”
Bu haberden anlaşıldığına
göre hükümetin bütçesinde müteahhide ; “al sana para, yap kardeşim şu
yolları ve köprüsünü” diyeceği kadar parası olmadığı bir dönemdeyiz.
Hatta kredi imkânının da.
Olsaydı, iyi olurdu.
Bastırırdı parayı yaptırırdı.
Önümüzdeki 22 yıl dört ayda da köprüsünden istediğini istediği fiyata
geçirirdi.
Dünya âlem bilir ki böylesi daha da ucuza gelirdi.
***
Haberden anlaşıldığına göre
vatandaş örneğin 2023 yılının 23 Nisanında İzmir’den bu rotayı
izleyip“Gebze’ye gelmek isterse, yolların ve köprünün 22 yıl 4 aylık
sahibine, tarifesindeki -on üç yıl öncesinden- dövizle tarif edilmiş
parayı vermezse gelemeyecek.
Yine örneğin 2030 yılında 20 yaşında bir delikanlı bu işe itiraz
ettiğinde, “kusura bakma ama daha sen doğmadan yapılmış bir anlaşmaya göre
bu iş böyle” denecek.
O delikanlının suratını şimdiden tahmin eder gibiyim.
Peki, her hangi bir zamanda, parası olmayan ya da bu para kendisine fazla
gelen ne yapacak?
Seyahati biraz uzayacak ama o da aradaki “parasız” yollara gire çıka
menziline ulaşacak.
Buna hiçbir engel yok.
Başka bir şeye engel var mı?
Var, önümüzdeki 22 yıl 4 ay içinde iktidarda olan herhangi bir hükümet bu
yolu ve köprüyü geçmenin bedelini indirmek, hani bayramlarda yapıyoruz ya,
benim vatandaşım gerine gerine geçsin demek istediği zaman bunu
yapamayacak.
Yurttaşlık bilgisi dersinde çocuk soracak:
-Öğretmenim devlet ne iş yapar?
Bayındırlık işleri gibi şeyleri yavrum.
-Devlet niye vergi toplar?
Yol, köprü gibi işleri yapar; vergiyi ödersin, sana yol köprü baraj olarak
geri döner.
-Peki ama biz şimdi bu yoldan geçmek için niye şirkete para ödüyoruz?
Devlet bazen yolları özel sektöre verir yavrum.
-Niye kendisi yapmaz?
Parası yetmiyor da ondan.
-Kredi alsın,
?????
-Devletin parası yetmezken, kredi alamazken şirketin gücü nasıl yetiyor
peki?
Sus bakayım, senin aklın bu işlere ermez, büyüklerin işine karışma!
***
Denecektir ki, devlet her
zaman kendi parasını harcamaz.
Yap-işlet-devret diye bir formül de vardır.
İyi de, bu formül, para maliyetinin en yüksek olduğu, hatta bir yandan da
hükümet eliyle yükseltildiği bir dönemde üstelik bu kadar uzun süreli
olarak uygulanamaz.
İlle de uygularsanız maliyeti katlarsınız, sonra da katladığınız maliyeti
22 yıl 4 ay süreyle önce devletin, sonra vatandaşın sırtına yüklemek
zorunda kalırsınız.
Türkiye ve dünyanın bu günkü durumunda döviz ve TL’nin 22 yıllık değeri ve
maliyetleri acaba hangi yönteme göre hesaplanabilir de bu işin Yap-işlet
–devret modeliyle yapılmasına sağlıklı bir biçimde karar verilebilir?
Bu “hesaplamaların” hangi sihirli yöntemlerle yapıldığı yetkililerinden
mutlaka sorulmalıdır.
***
Basında yer alan haberlere göre Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım:
“Böylesine büyük bir projenin, özellikle küresel krizin tüm şiddetiyle
yaşandığı dönemde, Yap-İşlet-Devret modeliyle başarılı şekilde ihale
edilmesiyle, Türkiye’nin son yıllarda elde ettiği güven ve istikrarla uzun
vadede yatırım yapılabilecek ülkeler arasında en ön sıralarda olduğunu bir
kez daha dünyaya gösterdiğini”
ifade ediyor.
Bizim bildiğimiz ekonomi ve işletmecilik kurallarına
göre, ekonomik kriz dönemlerinde:
-Risk yüksektir, fazla açılmak yanlıştır. Koşullar değiştiği an
batabilirsiniz.
-Bunun için özel işletmeler çok uzun süreli projelere girmez, büyük
risktir.
-Mutlaka girilecekse, kar marjı çok yüksek olmalıdır ki, her hal ve
durumda batma riski olmasın.
Bir önceki yazımızda,
hükümetin bunun gibi ulaştırma işine değil ama ekonomik işlerine bakan,
Başbakan yardımcısı Sayın Babacan’ın bu konulardaki demecine yer
vermiştik.
Sayın Bakan orada kısaca
““Türkiye’ye giren sermaye, ki şu anda maalesef sıcak para ağırlıklı
bir yapı var. ‘Maalesef’ diyorum çünkü doğrudan yatırımlar azaldı.
Geçen sene iyi bir noktada değildik. Geçen sene küresel kriz şu bu.. ama
bu sene de pek arzu ettiğimiz noktalarda değil doğrudan yatırımlar.
Şu anda kısa vadeli kaynakların Türkiye’ye girdiğini görüyoruz.
Dünyada olup bitenle alakalı ama.. bizim de tabii Türkiye içinde neler
yapmamız gerektiğini tekrar gözden geçirmemiz gerekecek.”diyordu.
Eğer bu dönemde ülkeyi 11 milyar liralık yatırımla, 22 yıl dört aylık
taahhüt riskine sokan Ulaştırma Bakanı ile yukarıdaki sözlerin sahibi
ekonomiden sorumlu bakanımız aynı kabinede yer alıyorsa ve bu kabine
“uyum” içerisinde çalışıyorsa, durum nasıl izah edilebilir?
Bu iki bakanı karşısında görünce Sayın Başbakan acaba hangisine hak verir
ve neden verir?
***
Şeytanın dediğine bakarsanız, bu işte ihaleyi alanlara hükümetin verdiği
fiyat ile geçecek araç sayılarına ilişkin “garanti”yi iyi incelemek gerek.
Çünkü bu dönemde birileri her iki bakanın da dediği gibi “krize rağmen”
sıcak paralarını bu işe yatırıyorsa bunun yüksek kazancı kendilerine, ama
riski hükümetedir, dolayısıyla yüksek maliyet biz vatandaşlara yüklenmiş
olmalıdır.
Aksi halde 6,5 milyar doları olan hiçbir sıcak para sahibi bu riski
kendisi üstlenmez.
***
Sıcak para meselesi bir yana…
Diyelim ki iktidarı, muhalefeti el ele verdi ve güneydoğu’da terör için
neden kalmadı.
Bir gün barış geldi ve her taraf bayram yerine döndü.
Bayram tamam da, bu insanlar ertesi gün ne yiyecekler, nerede
çalışacaklar?
Barışa hazırız diyenler aynı anda bölge ekonomisinin gecikmiş
yatırımlarını gerçekleştirmeye de hazır olacaklar mıdır?
“Barış” silahları susturduğunda, insanların açlığı nasıl durdurulacaktır?
Bayram dediğin üç gün…
Silahlar bir anda durabilir, ya karın gurultusu?
İşte bir de bu nedenle memlekette, bu hem ekonomik, hem siyaseten “sıcak
dönem”de en azından GAP’ı bitirerek tarım ve hayvancılığı, iç göçü,
istihdamı, gelir dağılımını, yoksulluğu çözmeye çalışmak gibi ciddi
sorumluluklar varken şimdi, toplamı 11 milyar liralık, yedi yıl sürecek
yol yapma işinin “cazibesinin” tartışılması ya da diğerlerine göre
taşıdığı “önceliğin” vatandaşa anlatılması gerekirdi.
Öyle ya, madem “vatanın bölünmez bütünlüğü”nü savunuyoruz; o zaman
yatırımları da bu bölünmez bütünlük içinde düşünmek gerekmez mi?
Şimdilik biz işin bu tarafını sadece işaret edelim ve takibini bölge
milletvekilleri ile bölgenin halkına bırakalım.
Ama her hal ve durumda, bir nesil sonra bize sorulacak “nasıl oldu da…”
sorusunun cevabını hazırlayıp bir kenara koymakta yarar var. Malum, şimdi
biz belli yaşın üzerinde olanlarımız o tarihte büyük olasılıkla bunun “nasıl”ını
“niçin”ini hatırlayamayacak kadar yaşlanmış olacağız.
Nihayet…
Bu söylediklerimiz kendi görüşlerimizdir.
Olur ya, kimileri de projeyi savunup “adam sonuçta yapıyor ya” diyebilir.
Onlara bir soruyla cevap verelim:
Bu yöntem madem çok iyi, çok güzel de, niye memleketin geriye kalan bütün
yollarını böyle yap işlet devret usulü ihale etmiyorsunuz?
Niye işi sınırlı tutuyorsunuz?
Onları da ihale etseydiniz ya; böylece hem her taraf köprü, yol olurdu hem
de devletimiz bu işler için vergi toplama zahmetine girmez, beş kuruş bile
masraf etmez, işi de bedavaya getirirdi.
Niye acaba, söyler misiniz?
|
|