|
Küresel burjuvazi burada iken yerli burjuvazi nerede?
Kelime anlamı olarak kent soyluluk ya da daha günlük dilde şehirlilik de
diyebileceğimiz “burjuvazi”nin günümüz Türkiyesindeki siyasi tavrını hep
çelişkili bulmuşumdur.
Bu günün dünyasında, ekonomik olarak güçlü ve bu gücü ile siyaseti
etkileyen sınıf anlamında kullanılan burjuvazi, günlük yaşamımızda
kendisini en somut olarak çeşitli sanayici ve işadamları dernekleri ile
göstermektedir.
Bu konuda neyin ne olduğu klasik kitaplardan okunup öğrenilmeye
çalışıldığında varılacak ilk sonuç; Türkiye’yi burjuvazinin yönettiği,
dediğini yaptırdığı ve sıradan insanlar ağzıyla kuş bile tutsa güçlerinin
bu burjuvaziyle baş etmeye yetmeyeceği merkezindedir.
Şu kadar ki, görünüşte o sıradan insanlar bazen kendilerini direksiyon
başında sansalar ya da şeklen şöför koltuğuna oturtulsalar bile arabanın
gideceği yol her zaman burjuvazinin çizdiği yoldur.
Daha da Türkçesi, siyasete egemen olan burjuvazi ne yapar yapar, sonunda o
belirleyici gücüyle ekonomik paylaşımda her zaman kazanan taraf olur.
Burjuvazi bunu yaparken haksız mıdır?
Tanımını yaparken ekonomik olarak güçlü dediğimize göre, elbette her güç
sahibi gibi burjuvazi de bu gücünü sürdürebilmek hatta daha da
arttırabilmek için elinden geleni yapmak durumundadır.
Bunu sorgulamak ve eleştirmek, burjuvaziye sen neden bir hayır kurumu gibi
davranmıyorsun demek kadar anlamsız bir şey olur.
Zaten bu işler yapılırken bir yandan kendi hukuku da yaratılır.
Burjuvazi bunu yaparken demokrat mıdır?
Eğer demokratlıktan kasıt sadece söz söyleme ya da söyletme ise, bir
ölçüde evet ama konu ülkedeki “refahın paylaşımı”, sıradan insanların bu
işten ne anlayacağı ise; bunları burjuvaziden beklemenin; umutları, temel
güdüsü para kazanmak olanlara bağlamanın hiç de mantığı yoktur.
“Muhabbet”i konusunda itiraz olmaz, tamam da… sıra ülke insanlarının
ulusal gelirden ne pay alacağına gelince bu konudaki adaletin ülke
burjuvazisinden gelmesi yukarıdaki paragrafta belirttiğimiz nedenlerle
mümkün değildir.
İşte, klasik tanımlar böyle iken bir de bakıyorsunuz ki bu günlerde ortaya
çok farklı bir tablo çıkıyor: O bileği kolay kolay bükülemez, o ne derse o
olur diye bellediğimiz burjuvazi, işleri yönetmek bir yana, yönetimin
karşısında adeta sus pus oluyor, zaman zaman paylanıyor falan..
İyi de, bir zamanlar “bu iş böyle olmalı” diye çarşaf çarşaf ilanlar
veren, “Allende Büllende” laflarını çıkartıp “iktidar götürüp”
iktidar getiren”ler yine o burjuvazi değil miydi?
Buraya kadar konu oldukça kafa karıştırıyor ama işe biraz daha yakından
baktığınızda, kazın ayağının her zaman ve her yerde öyle olmadığını, daha
doğrusu eski çamların artık bardak olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Peki nasıl ki diyeceksiniz…
Burjuvazinin “Allende Büllende” diye ağırlık koyduğu günlerden sonra adına
“küreselleşme” denen bir döneme geçiliyor. Bu dönemde artık sermaye
“uluslar arasında” yani dünya üzerinde gezmeye, başlıyor.
Küresel ölçeklere göre büyük denebilecek olan sermaye, belirli büyüme
sınırına ulaşınca, kendi iç pazarlarını yetersiz görerek yeryüzündeki
kendinden zayıf sermayeli ülkelere yöneliyor ve deyim yerinde ise, gittiği
yerlerdeki patronların patronu haline geliyor.
Nedeni açık: Büyüyen sermayenin önünde sınır kalmayınca, gideceği yerler
güçlü rakiplerinin olduğu taraflar değil, her zaman için güçsüz ekonomiler
olacaktır.
Büyük balıklar, o koca dünya denizlerinde tabii ki birbirlerini değil,
küçük balıkları kovalayacak ve yutacaktır.
Beri taraftan, ulusal ekonomilerin küresellik iddiasıyla dışarıya açık
hale gelmeleri, doğal olarak ülkelerdeki ekonomik ve ona bağlı olarak
siyasi güç dengelerini de değiştirecek; daha önce sözlerinin geçtiğini
gördüğümüz yerli burjuvazinin yerini, artık kendisine basitçe burjuvazi
demek bile küçültücü gelen uluslar arası dev tekeller alacaktır.
Hani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık derler bir söz vardır ya…
bu güç dengesinde halk neredeyse hep ayni halk iken; yukarısındaki biri
diğerinden daha irisi olan iki büyük güç; yani “yerli burjuvazi” ile
“uluslar arası sermaye”nin siyasete etkin olma yarışında acaba
birbirleriyle ilişkileri nasıl olabilir?
Prensipte sermayenin büyüme hırsı onun temel içgüdüsü olduğuna göre, acaba
tekelci sermaye yerli burjuvaziye ne ölçüde müsamahakar davranacak,
ekonomideki paylaşımda ona ne kadar “kolaylık” gösterecektir?
Buna bir ölçü vermek gerekirse; en fazlası kendi hissedarlarının aldığı
pay kadar denebilir. Yani bir uluslararası tekelin kendi ortağı, bu güçler
çatışmasında hiçbir zaman, gidilen ülkedeki burjuvazinin kendinden daha
fazla kar payı almasına fırsat vermeyecektir.
İşte küresel ekonominin işin içinde olduğu durumda dengelerin değişim yönü
de, tarihi süreç de budur.
Bu sürecin grafiği tabii ki hiçbir zaman düzgün bir çizgi halinde
değildir.
Günün koşullarına göre tekelci sermaye ile yerli burjuvazi arasındaki
paylaşım çekişmeleri sarsıntılarla sürerken, bu çekişmenin üzerinde
geçtiği ülkedeki siyaset sahnesi de aynı sarsıntılardan etkilenecek ve
zaman zaman yerli burjuvazi ile yönetimler -üstü açık ya da kapalı- karşı
karşıya gelecektir.
Buradan yola çıkıldığında ve yukarıda anlattıklarımız göz önünde tutularak
yapılacak bir analizde Sayın Başbakan’ın seçim heyecanı içinde söylenmiş
ve sanki bir dil sürçmesi olduğu sanılan “Bitaraf olan bertaraf olur
(Taraf tutmayan yok olur)” sözü gayet anlamlıdır.
Küresel ekonomi alanında yani dört taraftan dünyaya açık piyasada
ağırlıkları hayli farklı olduğundan dolayı yerli burjuvazinin tekelci
sermayeye direnme imkanı olamayacağı için, ufak tefek direnmeler belki
kandilerine zaman kazandırır ama tarihi süreç aynen bu sözde özetlendiği
gibidir: Hakimiyet, büyük olandadır.
Hem küresel ekonomiye evet demek, hem onun olur dediğine, bana uygundur
dediğine karşı çıkmak ve çatışmaya girmek belki bundan hoşlanacak, bunu
kazanç görecekleri bir süreliğine tatmin edecektir ama ne yazık ki bu
eşitsiz koşullarda pek de ileriye gidilemeyecektir..
Tünelin sonunu mu soruyorsunuz?
Yani yerli sermayenin bir gün küresel sermayeye söz geçirebileceği
konusundaki umudu mu?
Kim ne derse desin, o umudun önünde, “kendini siyasetçiler eliyle ülkeye
her gün biraz daha fazla davet ettirmekte olan” anlı şanlı “küresel
sermaye” vardır.
Bunu siyasetle ciddi biçimde ilgilenen herkes iyi bile…
|
|