Referandum geçti  gitti şimdi sıra seçimlerde


Referandum referandum” dedik o da geçti gitti...
Çok iyi anlaşılması, kolayca anlatılması mümkün olmayan konularda yapılan bir oylamadan sonra alınan sonuç içimize sinmese de durum: 58-42.
Ancak hayatla birlikte siyaset de devam ediyor
Şimdi sıra seçimlerde.

13 Eylül 2010’dan itibaren “geriye sayacağımız” yeni hedef artık genel seçimlerdir.

Ben bu referandumu öğrencilerin “endişeyle” girdiği bazı sınavlara benzetiyorum.
Ne bildiklerini bilirler de, bir endişeleri vardır:
-Acaba sorular nereden çıkacak?
Hani bütün kitaptan sorumlu olurlar da sınavda sadece üç soru sorulacak olur ya; sorular bildik yerden çıkarsa ne ala…
Ya başka yerden çıkarsa?
Bildikleri de bir işe yaramaz.
Anlatırlar; O kadar çalıştım, ama gitti de hiç çalışmadığım yerden sordu, ah bir de şuralardan çıkıverseydi!

Hep düşünmüşümdür; acaba, örneğin bir ders kitabının yüzde seksenini iyi öğrenmiş öğrenciye sınavda tesadüfen geri kalan kısımdan soru sorulup bilgi düzeyi hakkında not verilmek istenirse tam bir değerlendirme yapılmış olabilir mi?
Olamaz.
İş böyle olursa, sınav değerlendirmeleri biraz şansa biraz bilgiye dayanmaz mı?.
Bana kalırsa soruların her zaman çok sayıda olması ve “yurttaşlık bilgisi kitabının” her yerinden sorulması, sonucu ölçmek açısından daha güvenli bir yöntem.

***
Referandumlar işte o az sorulu şanssız sınavlar gibidir.
-Söyleyin bakalım; Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri nasıl seçilsin?
-Söyleyin bakalım; Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı ne olsun?
-?????

Eğer bu sorular KPSS dedikleri ve Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda bile sorulamayacak kadar toplumca pek “çalışılmamış” yerlerden çıkmışsa, o sınavdan bu toplumun tercihlerini tam yansıtan sağlıklı bir sonuç çıkmış sayılabilir mi?
Toplum bu soruları “doğrusu budur” diye cevaplarken bildiği doğruyu mu yoksa taraftarı olduğu partilerin önerdiğini mi tercih edecektir?
Hele bir de birilerinin yurttaşın cevabını beklemek yerine sen “evet” de, doğru budur diye adeta “psikolojik baskı” ölçüsünde propaganda yapması karşısında…

***
Gelelim önümüzdeki günlerin çok sorulu “genel seçim” sınavına.
Orada halkımıza her soruyu soruyor ve söyleyin bakalım diyoruz:

-İşiniz var mı?
-Ailenizde iş arayan var mı?
-Sizce işinizin garantisi var mı?
-Elinize geçen parayla geçinebiliyor musunuz?
-Yarınınızı garanti edecek birikim yapabiliyor musunuz?
-Çocuğunuzun okul masraflarını karşılayabiliyor musunuz?
-Tüketici kredisi ya da kart borçlusu musunuz?
-Esnafsanız kazancınızdan memnun musunuz?
-Üzerinizde herhangi bir siyasi baskı var mı?
-Hukuka güveniyor musunuz?
-Yolsuzlukların üzerine gidiliyor mu?
-Türkiye bir Ortadoğu ilkesi mi oluyor?
- Çocuğunuzun yaşayacağı Türkiye’den endişeli misiniz?
-Bu hükümetin üyelerini beğeniyor musunuz?
-Tarım ve hayvancılık politikaları doğru mu?
-Vergi ve maliye uygulamalarından memnun musunuz?
-Kalkınmadan payınıza düşeni aldığınıza inanıyor musunuz?

Bunlar ve hayatın her konusuna ilişkin olarak çoğaltılabilecek yüzlerce soru…

Şimdi siz kendinizi sık sık sınava giren öğrencilerden biri sayın ve tercihinizi söyleyin:
Ciddiye alınmak isteyen biri olarak bu “yurttaşlık” sınavında siz referandum gibi pek de çalışmadığınız konulardan mı yoksa hayat boyu çalıştığınız, her an içinde olduğunuz konulardan mı sınava girmek isterdiniz?

***

Merak etmeyin; bu referandum, “olmasaydı daha iyi olurdu” diyebileceğimiz ve soruların “yurttaşın tercihleri”ni ölçmede çok da iyi seçilmemiş konulardan çıktığı bir “ara” sınavdı.
Size kendinizi doğrudan ilgilendiren, hayatınızın içinden sorulacak “tekmili birden” asıl sorular genel seçimlerde karşınıza çıkacak.
Siz bunların cevabını mutlaka iyi biliyorsunuz ve tabii ki en iyi şekilde de cevaplandıracaksınız.
Kesin sonuç 2011’deki “bitirme sınavı”nda alınacak.