İstatistiki yalanlar ve ulusal çıkarlar


Bu gün köşemi  zorunlu olarak Gümülcine (Yunanistan)da yayımlanan “Azınlıkça” Dergisinin 2010 Mart Sayısında yazan Dimostenis Yağcıoğlu’na bıraktım.

Ne yalan söyleyeyim,
Türkiye’de referandum üzeri güzelleşen ekonomik istatistikler, Sayın Başbakan’ın açıklamaları ve bunlara ilişkin haberleri görünce; ben de bu konuda bir yazı yazmaya hazırlanıyordum ki elime Dimostenis’in yazısı geçti.

Okudum,
Okuduktan sonra da “artık bu konuda özgün bir şey yazamam, aklımdan geçenlere o kadar çok benziyor ki, farkında olmadan ondan etkilenirim” diye düşündüm.
Şimdi lütfen o yazıyı bir de siz okuyun, bakalım bana hak verecek misiniz?
Unutmayın, olay kesinlikle Türkiye ile ilgili değil, Yunanistan’da geçiyor.
Hani “söz meclisten dışarı” derler ya, aynen öyle; bu da “olay bizim memleketten dışarı”
İşte yazı:

***

“Amerikalıların bir sözü vardır: “Üç çeşit yalan vardır: Küçük yalanlar, büyük yalanlar ve istatistikler”. Yunanistan’ın şu sıralar yaşadığı ekonomik kriz, işte bu üçüncü tip yalanın acı bir sonucu.


Birkaç ay öncesine kadar, 2008’in sonlarında ABD’de başlayan ve kısa sürede bütün dünyaya yayılan ekonomik krizin Yunanistan’ı o kadar etkilememiş olduğu zannediliyordu. En azından ekonomik göstergeler bunu gösteriyordu. Fakat krizin Yunanistan’ı aslında nasıl vurduğu, ancak hükümet değişince ve yeni hükümet, Ulusal İstatistik Kurumu’nun (ESYE’nin) rakamlarının yanlış ve bilinçli olarak çarpıtılmış olduğunu açıklamasıyla ortaya çıktı:

Çarpıtılmış en önemli istatistikî veri -- en ciddi istatistikî yalan -- kamu cârî açığıyla ilgiliydi. Kamu carî açığı 2009’da %6,2 değil %12,7 düzeyinde gerçekleşecekti. Tabii bu iki rakam arasındaki korkunç fark, Yunanistan’ın Avrupalılar nezdindeki güvenilirliğine kolay tamir edilemeyecek bir zarar verdi. Avrupa Birliği’nin kurumları, Yunanistan’dan aldıkları istatistikî bilgilere zaten pek güvenmiyordu. Ama bu kadar bariz bir yalanla ilk defa karşılaşıyordu.

Yunanistan’ın Avrupa Ekonomik ve Para Birliği’ne girebilmesi ve Avro’yu (Euro’yu) kendi para birimi olarak kullanabilmesi için bazı ekonomik göstergelerini olduğundan daha iyi gösterdiği, artık çoğu uzman tarafından kabul ediliyor.

Ekonomik göstergelerin çarpıtılması Avro bölgesine (Ευρωζώνη) girişten sonra da devam etti. 2004 senesinde Yeni Demokrasi iktidara geldiğinde, bütün ekonomik göstergeleri yeniden inceledi. Ve bu inceleme birçok istatistikî yalanı ortaya çıkardı. Örneğin, carî açık Euro bölgesinde girmek için şart olan %3’un çok üstündeydi; %6 civarındaydı. Bunun sonucunda Avrupa Birliği, Yunan ekonomisini denetim altına  (επιτήρηση) aldı. Ancak Yeni Demokrasi de ekonomik istatistikleri çarpıtmaya devam etti:

Olimpiyatlar sonrasında ülke ekonomisi durgunlaşmış olmasına rağmen, işsizlik yükseleceğine garip bir biçimde düşmeye başladı. Bu duruma “işsizlik artık farklı formüllerle hesaplanıyor” şeklinde bir açıklama getirildi. Sonra, günün birinde ve 2007 seçimleri yaklaşırken, muhtemelen ülke ekonomisini AB denetiminden çıkarmak için, GSMH’nın hesaplanış biçimi de değişti ve GSMH aniden %25 oranında artırıldı. Kayıt dışı ekonominin bir kısmının da artık hesaplamaya dâhil edildiği iddia edildi.

GSMH’nın artışı demek, carî açığın yüzde olarak düşmesi ve %3’un altında indirilmesi demekti. Avrupa Birliği’nin ekonomik kurumları (meselâ ECOFIN), bu GSMH artışını kabul edilemez buldular. Hükümetle ve AB kurumları bu anlaşmazlığı çözmek için pazarlığa girdiler ve sonuçta GSMH’nın yeni bir formülle sadece %9,5 civarında artması kararlaştırıldı. Ancak bu anî artış da carî açığın %3’un altına inmesine ve dolayısıyla Yunanistan ekonomisinin denetimden çıkmasına yetti. Yeni Demokrasi 2007 seçimlerine denetimden kurtulmuş bir ekonomiyle girdi ve kazandı. Bütün bunlara ilâveten, yüzlerce üründe %30, %40, %50 düzeyindeki fiyat artışlarının görüldüğü ve petrolün bütün dünyada yaklaşık %200’lük bir artışla astronomik fiyatlara tırmandığı 2008 ekonomik krizinden önceki dönemde, Yunanistan’da enflasyon yine kolay açıklanamayacak bir biçimde, hep yıllık %3 ilâ %4 arasında seyretti.


Sonra büyük ekonomik kriz geldi ve kendi ekonomik sorunlarıyla boğuşan Avrupalıların Yunanistan’ın verdiği çarpıtılmış istatistiklere hoşgörüsü veya tahammülü tükendi.


Peki, Yunan hükümetleri niye ülke ekonomisiyle ilgili rakamları “güzelleştirerek” sunma gereğini duyuyorlardı? Bu sorunun çok basit bir cevabı var: Çünkü bu “güzelleştirilmiş” rakamlar, Yunanistan’ın ekonomik ve dolayısıyla ulusal çıkarlarına hizmet ediyordu. Ekonomik sıkıntıları olduğundan daha hafif göstererek, Yunan hükümetleri hem daha sıkı bir AB denetiminden kurtuluyor, hem de daha düşük faiz oranlarıyla borçlanabiliyordu.


Yunanistan Ulusal İstatistik Kurumu’nu 2004’ten 2009’a kadar yönetmiş olan Manolis Kondopirakis, kendini savunurken, istatistikî rakamlarla açıkça oynandığını inkâr etse bile, “rakamları güzelleştirmenin” haklı ve meşru bir yöntem olabileceğini de söylemekten kendini alamıyor:


“Durumun “güzelleştirilmesine” karşıydım. Ama bunu yapardım. Konunun böyle diplomatik bir biçimde ele alınması, “spread”lerin (yani faiz oranlarının) fırlamaması, pazarların öfkesinden kurtulmamız ve 700 milyon avro daha az faiz ödememiz anlamına gelecekti.” 1


Başka bir deyişle, Kondopirakis, ekonomik çıkarlara hizmet söz konusu olduğunda “güzelleştirilmiş”, yani yanlış, istatistikî rakamlar vermek mubahtır diyor. Bu, Azınlıkça’nın 52. (Kasım 2009) sayısındaki yazımda2 da eleştirdiğim “ulusal/milli çıkarlar için yalan söylenebilir” mantığının başka bir biçimi.


İstatistikî rakamları “güzelleştirme” politikası, aslında sadece Avrupalıları ve genelde yabancıları kandırmaya yönelik değil. Bu rakamlar, aynı zamanda Yunanistan vatandaşlarına da sunuluyor. Yani Yunan vatandaşları da kandırılıyor! Kendi ülkelerinin ekonomik durumu hakkında doğru bir fikre sahip olmaları engelleniyor. Diğer bir ifadeyle, ulusal çıkarlar adına Yunan vatandaşlarına da yalan söyleniyor.

Zaten ulusal çıkarlar adına söylenen bütün yalanlar, öncelikle o ulusun sade, ayrıcalıksız bireylerine söylenir. Ulusu yönetenler tarafından yönetilenlere söylenir. Nasıl “devlet sırrı” olarak belirlenen bilgiler yönetenlerin ve onların çevresindeki ayrıcalıklı bazı kişilerin tekelindeyse, ekonomik durumun gerçek boyutlarını gösteren “çirkin” veya “güzelleştirilmemiş” istatistikler de yine yönetenlerin ve ayrıcalıklı kesimlerin tekelindedir.


Eninde sonunda, çarpıtılmış istatistiklerle kandırılanlar, kandırıldıklarının farkına varırlar. Veya bu istatistikî yalanları yutuyormuş gibi yapanlar, artık bunları yutmadıklarını söylemeye başlarlar. Ve geçmişte yutulmuş ya da yutuluyormuş gibi yapılmış bütün yalanlar için hesap sorarlar.


İstatistikleri çarpıtıp ekonomiyi olduğundan daha iyi gösterme politikasının belki kısa vadede bazı yararları olabilir – daha düşük faizle borç bulma gibi. Ama bu politikanın orta ve uzun vadede ne kadar zararlı olduğunu Yunanistan şimdi açıkça görebiliyor.  


Her şeyden önce, Yunan devleti Avrupa ve dünya nezdinde güvenilirliğini yitirmiş durumda. Devletin artık sadece sunduğu rakamlara değil, verdiği sözlere de güven duyulmuyor. Ve anlaşılıyor ki, Yunan devleti güvenilirliğini yeniden inşa etmeden, ülke ekonomisini düzlüğe çıkaramayacak.


Yunan devleti, kendi halkının gözünde de güvenilirliğine çok büyük zarar vermiş durumda. Yunan halkının devletine güveni zaten yetersizdi, ama bu son istatistik oyunları ve bu oyunların sonuçları, arta kalan azıcık güvene bir darbe daha vurdu. Yunanistan’da ekonominin krizden çıkması, devletin vatandaş nezdinde güvenini tekrar kazanmasına da bağlı.


Ancak bu istatistiklerle oynama politikasının çok ciddi bir olumsuz sonucu daha var: Eğer ekonomiyi gerçekte olduğundan daha iyi durumda gösterirseniz, ekonomide belirmiş sorunları düzeltmek için gerekli tedbirleri alamazsınız. Tedbir alınması için dışarıdan ve içeriden gelebilecek talep ve baskılar da asgarî düzeyde kalır. Sorunlar gittikçe büyür, derinleşir, vahimleşir ve gün gelir ülke iflâsın eşiğinde kendini bulur. O zaman da daha önce alınabileceklerden çok daha ağır ve çok daha acı tedbirler almak durumunda kalırsınız! Yunanistan şimdi işte bunu yaşıyor.


Ulusal çıkarlar için söylenen istatistikî yalanların en iyi yanı, bu yalanların diğerlerine nazaran farkına daha kolay varılmasıdır. Şimdi Yunanistan dürüst, doğru ve sahih istatistikî bilgilere dayanan bir politika izlemek zorunda.


Yazıma Amerikalıların bir özdeyişiyle başladım; Amerikalıların bir başka özdeyişiyle bitireyim: “Honesty is the best policy – Dürüstlük en iyi politikadır”. Her kültürde, gündelik hayat ve kişilerarası ilişkilerle ilgili buna benzer özdeyişler, atasözleri bulmak mümkündür. Ulusal ve uluslararası düzeyde de dürüstlüğün yararlarının farkına varmanın, dürüstlüğü bir politika olarak uygulamanın zamanı geldi de geçiyor bile…”