|
||
Demokratik Açılımlarla Türkiye coğrafyasında ekonomiye elverişlilik açısından önemli bir dengesizlik vardır. Bu ülkenin batısı ekonominin gelişmesi için ne kadar elverişli ise, doğu ve güneydoğusu o kadar elverişsizdir. Şimdi, hangi bölgede kimin yaşadığını bir kenara bırakın ve bir an için düşünün ki 779.452 kilometre karelik ülkenin tamamı babanızın malı, yani sizin. Yine diyelim ki bu geniş arazinizde tesisler kuracak, bu tesisler için de yollar, elektrik hatları gibi gerekli altyapı yatırımları yapacaksınız. Acaba bunları nereye yaparsınız? Coğrafyası düz, iklimi hoş, hem iç ve hem dış pazarlara yakın olan batıdaki arazinize mi? Yoksa kimi dağlık yerleri senenin altı ayı kar altında kalan, yolu tıkanan doğuya mı? Ya da yazın sıcağında kavrulan, pazarlara uzak olan güney doğuya mı? Eğer “yaşasın piyasa ekonomisi” diyorsanız ve sadece kendinizi düşünüyorsanız tabii ki batıyı tercih edersiniz.Eğer “O bölgelerde de yatırım olsun, oradaki insanlarım da iş bulsun” derseniz; yine de çoğunu batıyı yapmakla birlikte, bu yatırımlarınızın batıdakiler kadar ekonomik olmadığını, kendini döndürmekte zorlanacağını, zaman zaman desteklenmesi gerektiğini bile bile kısmen de doğru ve güneydoğudaki arazinize yatırım yaparsınız. Türkiye tabii ki kimsenin babasının malı değil, bu örneği, bütün Türkiye’yi düşünmek durumunda olan kamu yönetiminin tercih sorununu anlatabilmek için verdik. Örnek, ekonomiyi yönetenlerin tüm Türkiye ekonomisi hakkında alacağı kararlarda neye göre bir tercihte bulunabileceklerini anlayabilmek ve anlatabilmek açısından önemlidir. Bu açıklamalardan sonra matematik olarak şunu söyleyebiliriz: Türkiye’nin milli ekonomisi açısından düşünürsek, bu ekonomi sınai yatırımlarını batıya yaparsa oransal olarak daha verimli olur ve milli gelir yükselir, doğu ve güneydoğuya yaparsa milli geliri düşer. Aynı tercihleri ülkeyi yönetenler değil de sanayici, yatırımcı, büyük işadamı gibi bu ülkede para kazanmak güdüsüyle davranmak durumunda olanlara sorarsanız, onlar da aynı şeyleri söyleyecek ve yapacaklardır. Zaten olan da budur. Doğu ve güneydoğu ekonomisinin zayıf, insanlarının işsiz, batıya göçün bir mecburiyet olmasının; Türkiye’yi idare edenlerin karşılaştığı açmazların, hatta terörün destek bulmasının altında dahi hep bu gerçek yatar. Dünyanın hiçbir ülkesinin dağlık, çöllük olan bölgelerinde ekonominin ve dolayısıyla o bölge insanının karşı karşıya bulunduğu gerçekler bundan farklı değildir. Peki, o zaman ne yapmalı? Nasıl yapmalı da coğrafyası ve dolayısıyla ekonomiye elverişliliği farklı bir ülkenin her yanındaki insanları mutlu etmeli? Bir bölgenin ekonomisini canlandırmak, insanını işe kavuşturmak, mutlu etmek için tek araç sınai yatırım değildir.Bizce bu güne kadar yapılan temel yanlış, sınai yatırımların bölgelerin elverişlilik durumuna bakılmadan yapılmış veya teşvik edilerek yaptırılmış olmasıdır. Yanlış yatırımlar zaten kıt olan kaynaklar boşa akıtmıştır; yanlış yatırımlar kök salıp bölge ekonomisini kendine yeterli hale getiremediği için buraları hep merkezi yönetimden bir şeyler beklemek zorunda kalmıştır. Bugün varılan sonuç; batık yatırımlar, heba edilen paralar, kaybolan zaman ve çığ gibi büyümüş işsizlik ile birlikte umutsuz, isyankar, devlete sırtını dönmüş, yeni arayışlar peşindeki insanlarımızdır.Bin yıllık huzur son kırk yılda bundan bozulmuştur.Çünkü ülke fakirken herkes fakirliği paylaşıyordu. Ülkenin geliri arttı ama yanlış politikalar sonunda bu bölgelerdeki fakirlik baki kaldı. Hatırlanırsa, yatırım teşvikleri konusunda bir eski maliye bakanı “Eğer doğu teşvikle kalkınsaydı buralar şimdi cennet olurdu cennet…!” diye bir şeyler söylemişti. O maliye bakanının her dediğine katılmasam da, kendisi bu sözleriyle eğer doğu ve güney doğuya yönelik sınai yatırımların teşvikini kastetmişse, söylediklerine yürekten katılıyorum. Ayrıca durum da ortadadır. Bana göre doğu ve güneydoğuya yapılacak yatırım öncelikle tarım ve hayvancılık konusunda olmalıydı.Teşvik edilecekse batının sanayi yatırımlarının doğuya taşınması, hatta taşınma parasının devletçe karşılanması falan değil, öncelikle tarım ve hayvancılık teşvik edilmeliydi. Araştırma ve geliştirme (ar-ge) çalışmaları bu konularda yoğunlaşıp desteklenmeliydi. Bu bir gün olacaksa yine de böyle olmalıdır. Tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi ve başarısı, arkasından zaten kendi sanayini yani ziraat ve hayvancılık ürünlerinin sanayisini (tarımsal sanayiyi) siz teşvik etseniz de etmeseniz de yükseltecektir. Tarım ve hayvancılık, o insanları göç ettikleri kentlerin kaosundan kendi topraklarına çekecek, bu çekilme ile hem şehirler rahatlayacak hem o insanlar kendi doğal ortamlarına dönerek daha mutlu, daha üretici hale gelebileceklerdir. Bana kalırsa onların bu günkü tepkileri üzerine kurulan şimdiki çözüm modellerinde yine büyük yanlışlar ya da en azından noksanlıklar vardır. Doğu ve güneydoğu’nun öncelikli konusu ve çözülmeyen sorunu bazı siyasilerin istediği ve yönlendirdiği gibi daha çok demokrasi değil, bölge ekonomisinin daha gerçekçi düzenlemelerle geliştirilmesi, kendini döndürür hale getirilmesi olayıdır. Ekonomi gelişmişse orada demokrasi bir sorun olmaz; ama siz insanların karnını doyuramıyorsanız o zaman da getirmeyi vaad ettiğiniz daha fazla demokrasinin bir anlamı olmaz. Belki bazı okurlarımız bölge insanının sadece ekmek değil başka “talepleri” de olduğunu smöyleyecektir. Kuşkusuz onlar da önemlidir ama acaba bunlardan hangisi bir sade yurttaş için her sabah gideceği işi ve akşam evine getireceği ekmeği kadar önde gelir? Tutun ki oralarda dünyanın en demokratik kuralları işletilecektir, tutun ki İsviçre’deki gibi halk bir meydanda toplanıp içinden ne geçiyorsa kararını orada verecek ve hep o halkın dediği olacaktır… Bir düşünelim bakalım, o meydanda toplananlar böyle bir durumda kendi yöneticilerinden öncelikle neyin sağlanmasını isteyeceklerdir? Daha çok ekmek, daha çok iş ve daha güvenli bir gelecek değil mi? Bu istenenler acaba sadece bölge halkına daha çok demokrasi vermekle sağlanacak olabilir mi? “Daha çok demokrasi geldi diye yatırımlar hızlanır, istihdam artar, insanlar yarına güvenle bakar, yani bugün kendilerini tepki göstermeye iten ne varsa onlar ortadan kalkıverir” diyebilir miyiz? Daha çok demokrasi olduğu zaman, bu “daha çok demokrasi ortamı” içinde istenecek olan, olsa olsa bölge insanının karnını doyuracak, işsizliğine çare olacak ve bu nedenle yarınına umutla baktıracak projelerin kararları değil midir? Daha çok demokrasi bütün bunlara karar verebilme erkini elde etmek için isteniyor ise, iş dönüp dolaşıp yine bir an önce bölge ekonomisinin ve dolayısıyla bölge kalkınmasının sağlanmasına gelmiyor mu? Bunlar sağlanırsa, yani merkezi hükümet bölgeye bunları sağlarsa “ille de daha fazla demokrasi” sağlayın da geçinemediğimizi haykıralım demenin anlamı kalır mı? Böyle diyenler “merak etmeyin biz size biraz daha demokratik açılım getiriyoruz” deyip sıra yatırımlara gelince “devlet yatırım yapmaz, size yatırımı özel sektör yapacak” demenin sığlığı ortaya çıkmaz mı? Eğer karın doyuracak, kalıcı, sağlıklı modeller önerilmiyorsa sadece “karnımız aç” diyebilme imkanı olarak sunulacak o açılımlarla karınların doyuracağını düşünmek sizce akıllıca bir beklenti olabilir mi?
|