Her şeyi
açıklıkla söylemek lazımsa!
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, 2008 Haziranında AKP İzmir
İl Başkanlığı tarafından düzenlenen Siyaset Akademisi’nin sertifika
töreninde şunları söylüyor:
“Yerel yönetimler yarı sivil toplum örgütleri, şeffaf yönetimlerdir.
Halkından bir şeyleri gizleyemezler, gizlememeleri gerekir. Her şeyi
açıklıkla söylemek lazım. Açık kalplilikle 'Durumumuz şudur, şu noktadayız,
bunu böyle yapıyoruz' demelidir.''
Hani bizde “Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma” derler ya şimdi
anlatacağım durum tam da bu sözü hatırlatır cinsten.
Anadolu Ajansı bültenlerinde de yer alan bu sözleri dinleyen ve “AKP Siyaset
Akademisi”nde yetiştirilenler sertifikalarını aldıktan sonra kendi siyasi
hayatlarında neler yaptılar bilemeyiz ama Sayın Topbaş’ın İstanbul
Büyükşehir Belediyesindeki şeffaflık anlayışı bakın nasıl da buna taban
tabana zıt.
Tarih 11.Ocak 2010. Yer İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Salonu.
Gündemin ilk sırasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 yılı
hesaplarını denetleyecek olan komisyon üyelerinin seçimi var.
Uygulamada bu komisyonun üye isimleri parti gruplarının ortak önerisiyle
Meclise geldiği için iktidar ile muhalefet arasında bir ön görüşme
yapılıyor. Meclisin bu denetimi, başka zamanlarda yapılan işler hakkında
kolay kolay bilgi alamayan muhalefet için ciddi bir imkân.
Dolayısıyla komisyona girecek isimler de, verilecek üye sayısı da çok
önemli.
Mevzuat, bu komisyona üç ya da beş üyenin seçilebileceğini söylüyor. Belli
ki ufak yerlerde üç, büyük yerlerde beş üye ile denetim yapılması amaçlanmış
ama bunun seçimi meclislerin takdirine bırakılmış.
Megakent İstanbul Büyükşehir için özel bir düzenleme yok.
Türkiye’nin en küçük belediyesi için de böyle, en büyük belediyesi için de.
Acaba siz olsanız konsolide bilançosu 17 milyar lirayı bulan koskoca
İstanbul için bu denetçi sayısının kaç kişi olmasını istersiniz?
Yeterli olmasa da herhalde üç değil “beş” değil mi?
İşte yukarıdaki “akademik” söyleve rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Meclisindeki AKP yönetimi bu sayının “üç” olarak belirlenmesini istiyor.
CHP’liler her ne kadar ısrarla “beş olsun” dese de, İktidarın Meclisteki oy
ağırlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi hesaplarının, ikisi AKP, biri
CHP’den üç kişi ile denetlenmesine “karar” veriliyor.
Yani bu denetim komisyonu ne kadar dar tutulursa o kadar iyi olur anlayışı
galip geliyor.
Yukarıda “Karar” sözcüğünü özellikle tırnak içinde yazdık. Çünkü buradaki
karar, üye sayısı üstünlüğü dolayısıyla şeklen Meclisçe ama uygulamada AKP
oyları ile belirleniyor.
İyi, güzel… sistem bu ise, ne yapalım?
O komisyonda görev yapacak olan CHP’li üye ve aynı zamanda bu satırların da
yazarı, ertesi gün göreve başlıyor ve bu kez de başka bir “karar” ile
karşılaşıyor.
Bu karar ne?
Bu karar da, komisyonun yapacağı denetimin çerçevesinin tanımlanması
hakkında.
Komisyon, yine üç kişiden iki kişinin oyu yani “oy çokluğu” ile, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi iştirakleri olan 24 şirketi kendi aldığı kararla
yapılacak bu denetimin konusu dışına çıkarıyor.
İyi de neden?
Acaba “Komisyon” neden böyle bir ihtiyaç duyuyor?
Acaba Yasa’dan dolayı mı?
Diyelim ki ondan… Peki, yasanın getirdiği bir sınır varsa var. Gerekirse
açar bakar ve konusuna göre yorumlarız. Komisyon kararı ile hangi yeni
hukuki durumu yaratıyoruz acaba?
Böyle yapmak yerine çerçeveyi “komisyon” eliyle biraz daha daraltmanın bir
anlamı var mı?
Yok, ama ne yapabilirsiniz ki?
O üç kişilik mini oylamada “demokratik irade” böyle tecelli ediyor.
Haydi bunu da yaptınız, bari bu belediye iştiraklerinin yani içinde103
gemisiyle İDO’nun, Asfalt işleri ile tanınan İSFALT’ın, İstanbul fırıncılık
piyasasının yüzde onundan fazlasını elinde tutan Halk Ekmek’in, büyük konut
projeleri ile tanınan inşaat şirketi KİPTAŞ’ın da bulunduğu ve her biri
birer holding büyüklüğündeki 24 şirket’in hiç olmazsa bir bilançolarını
verin de hele bakalım borçları nedir, alacakları nedir dendiğinde, yine
“mümkün değil, onlar ticaret şirketidir” deniyor.
İyi güzel de, bu “Ticaret şirketleri” kimin malı?
Kim kimden bilançolarını kaçırabilir ki?
Peki, bu şirketlerin sermayelerini, şimdi o denetim komisyonunu kuran
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kendi kararı ile tahsis etmedi mi?
Peki, bu şirketlerin paraları yetmediğinde, onlar yine bu bilançolarını bile
isteyemeyeceği ileri sürülen Meclis’ten sermaye artırımı için izin
istemeyecekler mi?
Peki bu şirketlerin gelirleri Büyükşehir Belediyesine ait ise, Büyükşehir
Belediyesi bu gelirlerin kaç para olduğunu, onların bilançolarına bakarak mı
yoksa bankaya giderek hesaplarına kaç para yatırıldığını görerek mi
öğrenecekler?
Peki bu şirketlerin genel müdürlüklerine ve yönetim kurullarına sermayedar
yani patron olarak bu belediye tarafından atamalar yapılmıyor mu?
Beğenilmediğinde görevden alınmıyor mu?
Dolayısıyla bu şirketlerin sadece bilançoları istendiğinde bile “olmaz, biz
ticaret şirketiyiz, belediye meclisinin kurduğu denetim komisyonuna bunları
gösteremeyiz” diyebiliyorlar mı?
Peki, diyelim ki bu şirketlerden birinde çok büyük bir yolsuzluk oldu.
Olur ya, ne de olsa insanoğlu çiğ süt emmiştir. İşte öyle bir durumda
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı siyaseten“Vallahi bunlar ticaret
şirketleridir, kendi yönetimleri vardır, biz bunları denetleyemiyoruz,
maalesef bunu da önleyemedik” diyebilecek midir? Böyle bir söylemle İstanbul
halkını kusursuzluğuna ikna edebilecek midir?
Gerçi Sayın Topbaş 25 Mart 2009’da Silivri’deki konuşmasında “Asla kimseye
bilerek hiçbir şey yedirmedim, yemedik de” dedi. Dedi ama olur ya, bir gün
buralarda olabilecek herhangi bir yolsuzluğa karşı peşinen “Ben bunlara
karışamam, Meclis de karışamaz, dolayısıyla biz bilemeden bir şey yaparlarsa
bundan dolayı sorumluluğumuz olmaz, kimse de bize sen bilerek yedirdin
diyemez” mi diyecektir acaba?
***
Her şeyi açıklıkla söylemek lazım değil mi?
Sayın Topbaş’ın söylediği gibi: ''Yerel yönetimler şeffaf yönetimlerdir.
Halkından bir şeyleri gizlememeleri gerekir. Açık kalplilikle 'Durumumuz
şudur, şu noktadayız, bunu böyle yapıyoruz' demelidir''
Biz de:
-İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi adına,
-yani İstanbul halkının seçip gönderdiği üyeler adına
-ve dolayısıyla oylarını aldığımız milyonlarca İstanbullu yurttaş adına
“Denetim Komisyonu”ndaki görevimize başlarken şimdi burada, halkımızın
huzurunda Sayın Topbaş’ın dediklerini yapıyor ve açık kalplilikle denetim
konusunda şimdi açıkça biz “şu noktadayız, bunu böyle yapıyoruz” iktidar
tarafı için ise “şu noktadadır, bunu böyle yapıyorlar” diyoruz.
Ama biliyor musunuz Sayın Topbaş, sizin Ticaret Kanunu’na göre Belediye
adına sahibi olduğunuz, genel kurullarında bir el kaldırmakla sonucu
belirlediğiniz, yöneticilerini tayin ettiğiniz, beğenmediğinizi o saat
değiştirdiğiniz 24 belediye şirketinin şu anda “hangi noktada” olduğunu
siyasi tercihleriniz doğrultusunda bilerek denetime kapatıyorsunuz.
Biliyor musunuz, böylece bir gün gerektiğinde “ben asla kimseye bilerek bir
şey yedirmedim” deme şansınızı kendi ellerinizle ortadan kaldırıyorsunuz.
Bu yazıyı sırf bunu kayda geçirmek için yazdım.
Takdir sizindir.
|