Hayat ve iktisat üzerine diyalog

O halde iktisat da gidecektir. Çünkü iktisatın konusu bunlardır, hayatın kendisidir.


Daha öncesinde eğitimini almamış olanlar, iktisadı kolay öğrenilemeyecek “zor” bir ders olarak düşünebilirler.

Ama aynı kişilere, gelin memleketteki üretim, tüketim, yatırım, işsizlik, vergiler, fiyatlar gibi konularda fikrinizi söyleyin dediğimizde herkes büyük bir keyifle ve alabildiğine anlatmaya başlar.

Çünkü bu konuların tamamı, işçi, emekli, esnaf ya da işsiz gibi toplumun çoğunluğunu oluşturan sade insanların günlük yaşamı ile ilgilidir.
Yine bu saydıklarımız bir taraftan da iktisadın konusudur.

Yani aslında “iktisat” hayatın kendisidir.
Hayat da iktisadın temel konusudur.
Üretim, tüketim, yatırım, işsizlik, kiralar, ücretler, vergiler nedir ve ne değildiri anlamak, günlük olayları değerlendirirken olaylara daha bilinçli bir biçimde bakmak, onları daha bilinçli okumak güzel ve bize yararlı değil mi?

Emeklinin maaşının niye yetmediğini, insanların niye iş bulamadığını, ihracatın niye gerilediğini, dolmuşa otobüse neden zam geldiğini ve bu işlerin nedenini-niçinini bilerek konuşmak, yani hayatı anlamak hoşa gitmez mi?
Şüphesiz gider.

O halde iktisat da gidecektir. Çünkü iktisatın konusu bunlardır, hayatın kendisidir.

Eskiler, savurgan olma, paranı hatta evdeki elektriği bile kullanırken “iktisatlı ol” derlerdi hatırlar mısınız?
Paranı ya da malını kullanırken onu sana en uygun gelecek biçimde sarfet, ki sonunda açıkta kalmayasın ayagını yorganına göre uzat der gibi bir söz.

Bize bu kadar yakın olan bu kadar yalın olan bu söz aslında tam da “iktisat”ın konusu.
Merak ediyorsanız bakın o kara kara görünen iktisat kitaplarının içlerinde yazılı binlerce sayfanın aslında neyi anlatığına.
Bakın bütün bunları nasıl da tanıdık bir biçimde özetliyor.

Diyor ki iktisat kitapları “İktisat, kıt kaynakların en verimli biçimde kullanımıdır.”

Elimizdeki paralarımız ve malvarlıklarımız istediğimiz herşeyi satınalmaya, her gördüğümüzü, düşündüğümüzü almaya yetmediğine göre anlaşılıyor ki hayatımız istesek de istemesek de farkında olsak da olmasak da hep iktisatla geçiyor.
Bu sadece toplumun bir bireyi olan bizler için mi geçerli?

Hayır. Bütün toplum için sözkonusu.
O zaman işin içine bütün toplumu katıp iktisatı bir kere daha tanımlayalım mı?
İktisat, toplumun elindeki kıt imkânlarla kendisi için en iyi şeyleri yapabilmenin bilimidir.
İktisat, toplumların hayatını eldeki imkânlarla daha keyifli, daha yaşanabilir hale getirme ile ilgili bir bilimdir. Yani iktisat, aslında toplumların da yaşama biçiminin konusudur.

Gelelim yaşam biçimimize.
Mutlu muyuz?
Canımızın her çektiğini alabiliyor ve her istediğimiz şey için para bulabiliyor muyuz?
“Hayır” diyoruz değil mi?
O zaman başlayalım “hayat ve iktisat”a…

-Neden her istediğimizi alamıyoruz?
Çünkü elimize o kadar para geçmiyor
-Neden geçmiyor?
Çünkü kimse bize bu kadar para vermiyor.
-Peki birinin mi vermesi lazım?
……………………………..?
-Kendimiz de kazanabilir miyiz? Örneğin bir şeyler alıp satarak…
Önce sermaye lazım, o yok ki!
-Neden yok? Bazılarının oldukça yeterli sermayeleri var…
Onlar bir yerden bulmuşlar,
-Nasıl yani sermaye bir yerlerden mi bulunuyor?
………………………..?
-Niye işe girmiyorsun? Ticaret yapman şart mı, ücretli çalışarak da kazanabilirsin…
Kimse işe almıyor ki?
-Neden almıyorlar? Çok kişi çalıştırıp sonunda o işten daha çok para kazanmak istemiyorlar mı?
Kim istemez ki, ama almıyorlar.
-Almıyorlar mı, alamıyorlar mı?
Alamıyorlar, çünkü satamıyorlar. Satsalar da kazanamıyorlar.
-Neden satamıyorlar?
Maliyetleri yüksek, piyasada alıcı yok.
-Demek ki işsizliğinin kaynağı adamın işçi almaması değil satamaması.
-Peki, maliyetler düşse, örneğin devlet işçiliklerden vergi falan almasa?
O zaman biraz kazanılır tabii. Muhtasarlar, sigorta işi batırıyor.

-Yani bunlar biraz azalsa sence piyasa oynar mı ? Örneğin sen iş bulabilir misin?
O zaman işveren kazanmaya başlayacaksa tabii yanına birilerini de alabilir.
-Yani senin işe girememenin altında vergi ve sigortanın yüksekliği mi var?
Galiba öyle, yoksa niye çalıştırmasınlar ki beni!
-Bak sen şimdi ücret üzerindeki yüksek vergilerin seni işsiz bıraktığını söyledin, farkında mısın?
Ben mi?
-Evet sen, hem de tam iktisatın da söylediği gibi.
Yani ben şimdi iktisatla ilgili bir şey mi söyledim?
-Evet, zaten iktisatçılar da bu tür şeyler söylüyorlar ama galiba pek anlaşılmıyor.
O zaman ben bu iktisatı sevdim. Benim her gün yaşadığım şeyleri anlatıyor!
Yalnız bir şey daha takıldı kafama, hükümet bu vergileri almazsa nasıl yapacak? Bütçesi açık vermez mi?
-Hükümet vergileri sadece senin ücretinden mi alıyor?
Hayır, herkesin kazancından, maldan, telefondan, sigaradan, benzinden...
-Peki, kimden ne kadar alıyor biliyor musun ya da daha çok nereden almalı?
Onu bilmiyorum.
-Düşün bakalım sen olsan örneğin daha çok ücretlerden mi alırsın, telefonla konuşanlardan mı?
Ücretten almasın!
-O halde telefondan alsın daha çok diyorsun. Neden?
Telefonla az konuşsan da olur ama çalışmadan olmaz.
-Bak gördün mü, iktisatçıların söylediği bir şeyi daha söyledin.
Sahi mi? Ama sen bana ders çalıştırıyorsun galiba?
-Hayır, ben sadece senin bildiğini farkedemediğin daha doğrusu sana unutturulmaya çalışılan iktisat bilgini hatırlatmaya çalışıyorum.
Unutma, her gün yaşadığın hayat ve iktisat aynı şey.