Her işte bir hayır vardır. Hatta trafik cezasında bile
Bilirsiniz, atalarımız “Her işte bir hayır vardır” demişlerdir.
Bu acaba ters giden işlerde insanın anlık tepkisini frenlemek için akıllıca
düşünülmüş bir frenleme mekanizması mı yoksa ilk değerlendirme ne olursa
olsun, her işin ne olacağı belli olmayan bir takım zincirleme olaylara yol
açacağı ve bunun sonucunun kime ne getireceği konusunda kimsenin bir
öngörüsünün olamayacağı düşüncesi mi?
Örneğin bir gün bu sıkıcı trafikte yol alırken arabanızla kırmızı ışıkta
geçip ceza yemeniz gibi bir olayda…
Siz böyle bir durumda bile “her işte bir hayır vardır” dense ne dersiniz?
Kimse demese de ben şimdi size buradan hiçbir tereddüde yer vermeyecek
biçimde söylüyorum:
Öyle ya da böyle, haklı ya da haksız cezayı yerseniz bile bu işte mutlaka
hayır var. Dolayısıyla kızıp da size ceza kesen polise ya da kötü şansınıza
karşı çıkmanıza gerek yok: “Bu işte de hayır varmış” deyin ve yolunuza devam
edin.
Nasıl yani diyebilirsiniz…
Açıklayalım:
Diyelim ki bu trafik sıkışıklığında bir an önce işinize ulaşabilmek için
sarı ışıkta geçtiniz.
Bu sarı ışık ne yeşil ne kırmız olduğu için geçmeye devam etmekte bir
sakınca da görmediniz.
Hemen karşınızda bitiveren trafik polisi bu durumu kaçırmadı ve –haklı veya
haksız- cezayı yapıştırıverdi.
İşte o zaman ve kesinlikle “yarı yarıya” bir hayır işlemiş sayılıyorsunuz!
Ne demek yarı yarıya efendim, neden tam değil derseniz siz bilirsiniz
Geri geri gidip bir kere daha geçin oradan efendim!
Alın bir ceza daha, yediğiniz ceza ikiye, işlediğiniz hayır “yarım”dan
“tam”a yükseliversin.
***
haydi şimdi bu işin şakasını bir kenara bırakıp ciddi kısmına dönelim.
Efendim, bizim muhtaç ve özürlü vatandaşlarımızın yakacak, yiyecek, giyecek,
eşya ve tedavi giderlerini karşılayan, ramazan ayı ve dini bayramlarda
yoksul ailelere gıda, giyecek ve nakdi yardımlar yapan, fakirlere iftar
yemeği veren, kar kış demeyip Tunceli’nin köylerine kadar katır sırtında
buzdolabı ve bulaşık makinesi götürüp dağıtan vakıflarımız var ya, işte
onların para kaynaklarından birisi de ne biliyor musunuz?
Artık bunları söyledikten sonra kolayca tahmin edeceğiniz gibi sizin
ödediğiniz, daha doğrusu size kesilen trafik cezaları hasılatı!
3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, “fakru zaruret
içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle
olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım
etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane
bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı
teşvik etmek üzere” bir fon kurulmasını hükme bağlıyor ve bu yasanın 4/d
maddesinde, kesilen trafik cezalarının hâsılatının yarısının bu fona
aktarılacağını bildiriyor.
Diyelim ki yüreğiniz çok yufka, bu fonun günden güne kuvvetlenmesini ve
neredeyse her fakir köylüye bir bulaşık makinesi gerektiğine, bunun da
sosyal adaleti pekiştirici olduğuna (!) inanıyorsunuz ama bu dağıtımı
yapanlar eldeki paranın yeterli olmadığını, bu hizmetin daha da
arttırılmasında yarar bulunduğunu söylüyorlar…
böyle bir durumda siz gidip de “kes kardeşim bana bir ceza daha” “kes de
daha büyük hayırlara vesile olsun” demez misiniz?
Şimdi en ciddileşelim ve sözü bağlayalım:
Sizce asıl amacı trafiğin düzenlenmesi, yurttaşların trafik düzenine uyması
konusunda eğitilmesi amacını taşıyan ve ancak istenmeyen durumlarda kesilmek
zorunda kalan bir ceza bir başka kamu etkinliğinin aracı olabilir mi?
Ya da aman biraz daha trafik suçu işlense, ceza kesilse de bu paralarla
biraz daha fakir doyurulsa diye bir devlet mantığı olabilir mi?
Elbette ki hayır.
Bunun ideali, vatandaşın trafik suçu işlemeyecek gibi eğitilmesi, ikaz
edilmesi ve yönlendirilmesidir. Kesilen cezalar dahi yine bu amaca
kullanılmalıdır ki, trafik teşkilatı yaptığı bu işin yine kendi amacına
hizmet ettiğini görsün ve mesleğini bu amaç ve düşünceyle yapsın.
Aksi halde…
Neyse lafı daha fazla uzatmayalım.
Sanırım maksat hasıl olmuştur.
|